Bölüm 25

6.9K 407 90
                                    

 Sıcak yataktan narince havalandım. Gözlerimi açmak istemezcesine tatlı uykuma geri dönmek istedim ama üzerime örtülen küçük battaniye ile huysuzca mırıldandım. Tanıdık, güçlü kolların beni taşıdığını fark ettiğimde çoktan soğuk hava bedenimi karşılamıştı. Arabanın sağ koltuğuna yavaşça bırakıldığımda gözlerimi araladım.

Henüz hava aydınlanmamıştı. Teo, sürücü koltuğuna oturduğunda hala uykulu sesimle konuştum. "Neler oluyor?" 

Arabayı çalıştırdığında düşünceli görünüyordu. "Buradan gitmemiz gerekiyor."

Üzerimde ki battaniyeyi biraz ittiğimde Taylor'un diğer arabaya geçtiğini gördüm. "Neden? Nereye gidiyoruz?"

"İzmir'de işimiz var. Uyumalısın." 

Araba hızlıca ilerlerken neden bu kadar acele ettiğimize anlam veremedim. Aydın'ın dar yollarını geride bırakırken uykuma yenik düşerek gözlerimi kapattım. 


Sıcak. Üzerimde ki kalın örtüyü attığımda daha önce görmediğim bir odada olduğumu fark ettim. Etrafımı incelediğimde yine otel odasında olduğumuzu anladım. Teo, yanımda saçlarımı okşayarak gözlerini bana dikmişti. "Neredeyiz?"

"İzmir, Buca'da." 

Yerimden doğrularak ayağa kalktım. "Buraya ne zaman geldik? Hiçbir şey hatırlamıyorum." Odanın içinde yürümeye başlarken masanın üstünde ki sırt çantasını gördüm. Oldukça lüks olduğunu belli eden dekorlar, bana kendi evimi hatırlatmıştı. 

"Uyuyordun. Öğlen olmak üzere ve seni tanıştırmam gereken birisi var." Kollarını bağlayarak bana bakarken çok yorgun olduğunu gözlerinde görebiliyordum. Yine de bu sanki umurunda değilmiş gibi görünüyordu. 

"Aydın'dan neden gittik Teo?"

Ayağa kalktığında yeni duş aldığını fark ettim. Dağınık saçları hala daha nemli ve kokusu tüm odayı doldurmuştu. "Artık orası bizim için güvenli değil." Masada ki çantadan birkaç kıyafet çıkararak bana uzattı. "Duş almak istersin diye düşündüm. Fazla vaktimiz yok, çıkmalıyız." 

"Bu şehirden hoşlanmıyorum." 

Gözümün önüne gelen ağabeyimin görüntüsüyle bakışlarımı kaçırdım. Onunla yaklaşık dört yıldır hiç görüşmemiştik. Kendi içimizde ki kırgınlıklar, hiçbir zaman cümlelere aktarılmadığı için sessizce uzaklaşmıştık. Onunla yolda karşılaşırsak benimle konuşur muydu? veya Teo'nun kim olduğunu sorar mıydı bilmiyorum. 

Aslında onun hakkında çoğu şey, bilinmezlik olarak havada asılı kalıyordu. Çok uç noktalarımda bana hiçbir zaman yapmadığı ağabeyliğini özlesem de bunun sadece bulantısal sanrılar olduğunu kendime ikna ettim. O, kendinden başka kimseyi sevmezdi.

"Onunla neden konuşmuyorsunuz?" Neyi kast ettiğini biliyordum ama cevaplamak istemediğim soru yığınlarından birisiydi sadece. Zihnimi okumasına gerek yoktu, hayatım hakkında fazlasıyla bilgisi vardı. 

"Bunca zamandır beni izliyordun. Sebebini öğrenemedin mi?" Kıyafetleri alıp banyoya ilerlerken arkamda ki sözlerini duydum. 

"Bazen her şey kurcalanmamalı." 

Kapıyı kapatıp, kilitledim. Üzerimi çıkarırken onunla karşılaşma ihtimali bile canımı sıkmaya yetiyordu. Annemden Buca'da oturduğunu duymuştum. Hatta onlar birçok kez yanına bile gelmişti ama ben son halini bile bilmiyordum. 

Çocukluğumdan beri beni birçok konuda aşağılamıştı. Arkadaşlarının arasına hiçbir zaman sokmadığı gibi, nedensizce yaptığı iğnelemeli kelimeleri; bende hiçbir zaman kapanmayacak bir yaraya sebep olmuştu. Ergenliğimin başlarında engel olamadığım fevri tavırlarım yüzünden büyük kavgalarımız, annemin gözyaşlarıyla son bulurdu hep.

MÜHÜRWhere stories live. Discover now