29. Bölüm

834 67 20
                                    

Ayyy, yine anlatmak istediğim kısmı bölüme yetiştirememiş olmama rağmen müthiş tatlı bir bölüm oldu. Özellikle bir kısım var ki, yeme de yanında yat denilecek cinsten :D Neyse uzatmıyorum. +75 oy totemimi yapıp sizi bölümle baş başa bırakıyorum, derdim ama son bölümün yorumları resmen kalbimi kırdı. Hiç adetim değildir ancak sizden en az +10 yorum bekliyorum. Ki lütfen bu yorumlar, çok güzel olmuş, eline sağlık, yb, mihvalinde OLMASIN Eskisi gibi bölümler altında uzun uzun muhabbetler edelim :))


Keyifli okumalar,


29. Bölüm

Calvin'le beraber birkaç polis evin etrafına dağılırken ben de Nichole ile birlikte organizasyon şirketinin kurduğu masalara pembe lilyum çiçek aranjmanlarını yerleştiriyorduk. Ki Jules önü yemek lekeli, giyilmekten artık göğüsleri çıkmış penye tişörtü ve popo izi olmuş yeşil kaprisiyle bahçeye çıktı. Gözlerindeki hüzün tüm vücudunu ele geçirmiş gibiydi. Bu evden henüz gitmediği düşünülürse olan biteni henüz tam anlamıyla kabul etmiş sayılmıyordu ama sanırım tam da bu yüzden bahçeye inmişti. Gerçeğin ortasında kaldığında durumu kabullenir miydi bilmiyorum ama eski nişanlısının düğün kutlamasını izliyor olmak onda kabul kapılarını açardı umarım.

Nitekim bir kasırganın ortasında Jules'un rüzgarına katlanmak zorunda kalmak sinir bozucuydu!

"Jules hala burada mı?" Calvin Harvey'le beraber organizasyon şirketinin hareketliği ortasında sigara içerek etrafı izliyordu. Sorusunu duydum çünkü tam olarak kocamın ve savcı arkadaşının masasını donatıyordum. Soru Harvey'yi sustursa da beni konuşturdu.

"Olan biteni kabul etmekte zorlanıyor."

"Ve sende anlayış gösterip onun burada kalmasına izin mi verdin, Madam De La Cour?"

Ellerimi kalçalarımın üzerine koyup omurlarımı esneterek Harvey'ye baktım. Başı önünde, bakışları yerdeydi ve dudaklarında nahoş bir gülümseme vardı.

"Aslında gitmesini çok istiyorum." Gözlerimi kısıp burnumdan soluk verdim. "Öyle ki, gitmesini arzuluyorum. Ancak! Buraya geldiğimizde sinir krizi geçiriyordu. Evin önündeki yamyam gazetecilere yeni bir manşet vermek istemedik."

Calvin duygularını bastırmak adına dudaklarını birleştirdi. Gözleri saçlarını bile toplamaktan aciz kalmış Jules'a çevirmişti. "Üzüldüm." Sigarasından bir duman çekti. "Hepiniz adına. Jules'u pek sevmezdim ama şimdi tüm ışığını kaybetmiş gibi duruyor."

Omzumun üzerinden en uçtaki masada lilyumu koklayan kıza baktım. Onu ilk defa gördüğüm zamanı anımsayarak suçluluk duygusuyla titredim. Sarı saçlarındaki parlaklık, gözlerindeki ışıltı, özenli kıyafet seçimleri... Hepsi yerini derin bir depresyona bırakmıştı. Tırnaklarındaki ojeler zamana yenik düşerek dökülmüş, parça parça renkler kalmıştı. Bu özensizlik Jules'luk değildi. Bir yanım varlığımın yıkımına hüzünlense de içimdeki kıskanç kadın gururunu sorguluyordu. İnsanlar kötü şeyler yaşardı, üzülürdü, ağlardı ama dayanırdı! Dayatmazdı... O olmayacak bir hayali dayatıyordu etrafındakilere! Peki karşılığı neydi? Hüzün, suçluluk, utanç, kalp kırıklığı, öfke!... Değer miydi tüm bunları hissetmeye? Hissettirmeye?

"İnadının bedelini ödüyor sadece." Dedim gaddarca. İçimde kurduğum mahkemede her şeyi etraflıca düşünüyor ve yargılıyordum. Evet ben ve Harvey onu bu noktaya taşımış olabilirdik ama o da hiç yardımcı olmamıştı. En başından onu istemeyen bir adamın kalbini zorlamak, kendini zorbalamaktan başka bir şey değildi ki.

Paris'te Gece Yarısı (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin