PELERİN

963 71 5
                                    

Üzerimde hala geceden kalma sahne kostümümle bana ait olduğunu bile hatırlamadığım evin bahçesinde öylece oturmuş Ruslanı bekliyordum.

Boynuma kurdeleyle bağlanmış saten beyaz pelerin de hemen altındaki tül beyaz elbise de Ruslana ait kan lekeleriyle desenlenmişti.

Kurdeleyi çözdüğüm gibi omzumlarımdan kayıp giden pelerin yerini Moskova'nın soğuk rüzgarlarına bırakmıştı.
Bedenimi saran soğuk hava beni kendime getirmiş bu gece yaşadığım her şeyi birer birer gözlerimin önüne sermişti.

"Ne düşünüyorsun" dedi başımı sağa doğru çevirdiğimde bana doğru yürüyen adamı ancak fark edebilmiştim.

Sanki az önce sinir krizi geçirmemiş bütün evi başımıza yıkmamış gibi sakin bir tavrı vardı.

Oturduğum koltuğa kadar gelip dizlerimin önüne çöktü. Elbisemden koparıp sardığım parmaklarıyla iki elini kollarımın üzerine yerleşti.

"Üşümüşsün" dedi. Bedenim kollarının arasında kalmışken, arkamdaki pelerine uzandığında dudaklarımızın arasından yalnızca cılız bir rüzgarın geçebileceği kadar yakındı bana. Bir eliyle saçlarımı geriye doğru iterken, diğer eliyle pelerini omzumun üzerine yerleştiriyordu.
Kesik parmakları titrerken düğüm atmak onun için şu an sırat köprüsü kadar zordu.
Gözlerini gözlerimin içine dikmiş adamın, acısı da öfkesi de aşkı da yabancıyken burnuma dolan kokusu tanıdıktı.

"Ben hallederim" kendimi geriye çektiğimde bakışları bile öfkelenmişti.
Ben kendi düğümümü kendim atarken onun niyeti bütün düğümleri yok etmek gibiydi.

Dudaklarını araladı, söyleyeceği şey her neyse vazgeçip onun yerine gidelim demişti.
Hızlıca kalkıp garajdan getirdiği arabaya doğru yürüdü, delik deşik kanlı elleriyle direksiyon koltuğuna doğru ilerliyordu.
"Nereye" dediğimde şaşırmış gözlerle bana bakıyordu.
Eli kapının kolundayken bana döndü.
"Gidiyoruz" dedi arabanın kapısını açıp.
Açtığı kapıdan girip direksiyon koltuğuna otururken gözlerimi devirip teşekkür ettiğimde baka kaldı.
"Hazan ne yapıyorsun"
Bu ellerle nasıl araba kullanmayı
düşündüğünü düşünüyordum.
"Bu halde kullanamazsın, ben kullanacağım. Ne o seni sevdiğim için canımdan vazgeçtiğimi biliyorsun araba kullandığımı mı bilmiyorsun? "
Kaşları çatılan adam yüzüne kapanan kapıyla birlikte arabanın önünden dolanıp sağ koltuğu oturdu.
"Biz normal bir çift değildik" dedi ben arabayı çalıştırırken.
Benim emniyet kemerime uzanırken dudaklarının arasından çıkan kelimelerinin nefesi boynuma bırakılan öpücükler gibiydi.
"Aşkı biraz daha aksiyonlu yaşıyorduk."
Benden uzaklaştığında kendi emniyet kemerini bağlamadan devam etti sözlerine.
"Birlikte sinemaya gitmişliğimiz bile yok ama kurşunların arasında kalmışlığımız var."
Şaşkınlıkla dönüp ona baktığımda ellerimin arasındaki direksiyonu unutmuştum.
Ruslan hızlıca direksiyona uzandı.
"Kurşunların arasında ölmedik ama yola bakmazsan şimdi arabanın içinde öleceğiz."
Sertçe direksiyonu tuttuğu elini ittirip sinyal verdim.
"Sen de ne bulmuşum anlamıyorum"
"Nereye gidiyorsun?"
Bağırarak cevap vermiştim.
"Hastaneye!"
Sessiz sessiz mırıldanıp sabır çekiyor, sargılı eliyle anlını sıvazlıyordu.
"Gerek yok dedim ya sana"
Kabaca kurduğu cümle zaten hali hazırda atmış olan tepemin tasını uzaya fırlatmıştı.
"Seninle son görüşen kişi olarak kan kaybından öldüğünde başıma iş açılmasın diye götürüyorum seni hastaneye bu yüzden gereğine ben karar veririm"
Yola diktiği öldürücü bakışlarını bana çevirdi, baştan ayağa beni süzdükten sonra cebinden çıkardığı telefonu kulağına dayadı.
"Yarım saat içinde Kakdevaz hastanesinde olacağım yolları 10 kilometreye kadar kapatın, depo kapısından gireceğim söyleyin katı boşaltsınlar"
Cümlesi biter bitmez telefonu kapatıp yeniden cebine yerleştirdi.
"Şurada dursana"
Durmamı istediği yeri eliyle işaret ediyordu.
"Ne oldu"
"Üstüne başına bir şeyler alalım hava buz gibi zatürre olacaksın."
Gerçekten de üzerimi değişmeliydim, başımı sallayıp onayladım Ruslanı.
Mağazanın önüne park etmiş iki aracın arasına girmeye çalışırken arkamdaki arabaya biraz vurmuştum.
"Siktir ya! Vurdum galiba"
Ruslan hızlıca inmişti arabadan
"Galibası fazla"
Ruslanın arabasının sadece arka farı kırılmıştı ama vurduğum arabanın komple ön tamponu düşmüştü.
"Sigortan var mıydı?" Diye sorduğumda dudağının kenarı kıvrıldı.
"Bana bir araba borçlusun kazalı arabaya asla binmem"
Sadece kırılmış bir far için benden yeni bir Range Rover istiyordu.
"Fırsatçı mısın sen?"
O sırada muhtemelen vurduğum arabanın sahibi, yaşlı adam söylenerek bize doğru geliyordu.
"İsa aşkına! Arabamın haline bakın!"
Hızlıca araya girip, suçumun arkasında durmuştum.
"Kusura bakmayın, küçük bir kaza oldu ama masrafınızı karşılayacağım."
Adam derin bir üzüntüyle arabasının etrafında dolanırken, Ruslan kollarını göğsünde bağlamış keyifli bir halde olan biteni izliyordu.
"Çantam ve telefonum yanımda değil bana mesaj atarsanız gün içerisinde ücreti size transfer ederim."
Yerinde durmayan adam, aynı anda bana cevap veriyordu.
"Nasıl inanayım ben size! Benim küçük güvercinimi ne hale getirmişsiniz nereden bileyim kaçmayacağınızı."
Popusunu dayadığı arabadan ayırıp sonunda olaya el atmıştı Ruslan Ahmalov.
"Şöyle yapalım amca" diyerek eliyle hafifçe kendi arabasına vurdu.
"Al bunu götür, senin güvercinin zaten yaşlanmış."
Kolunu omzuma attı.
"Hanımefendi bana zaten yenisini alacak"
Beni mağazaya doğru yürütürken araba arkamızda kaldığında anlayabilmiştim ciddi olduğunu.
"İyi misin sen ya bırakılır mı o araba eski püskü bir araba için"
Başını arkamızda kalan şaşkın ihtiyara çevirdi.
"Anahtar üzerinde hayırlı uğurlu olsun"
Nasıl yani diyen adama cevap bile vermemişti.
"Ruslan saçmalıyorsun"
Kolu hala omzumdayken ukala gülüşüde aynı şekilde yüzündeydi.
"Cimri misin sen biraz"
Tanımadığım bir adama Range Rover vermemek cimrilikse evet cimriyim.
"Sana yeni bir araba alacağımı zannediyorsan çok beklersin"
"Sen gerçekten cimrisin"

BALERİNWhere stories live. Discover now