40 ⋆just kiss her, you fool!⋆

337 31 14
                                    

×Yine beklettim sizi. Özür diliyorum... Umarım bu uzun bölüm beni affettirir :))
İyi okumalar! Yorumlarınızı merakla beklemekteyim heheh :D

rosé

"Evet, aynen öyle oldu! Üniversite binasında merdivenlerde ilk kez karşılaştık bana tıp fakültesinin nerede olduğunu sordu. Oysaki o sırada ben de NYU'yu yeni tanıyordum! Ama bir şekilde yardımcı oldum işte..." ellerini dalgalı saçlarına attı. "Şansa bakın ki yurtta oda arkadaşı olduk! Bu cidden şaşırtıcıydı. New York'ta fazlaca Koreli var ama herhangi biriyle oda arkadaşı olacağımı söyleselerdi asla inanmazdım.."

Ödül töreni için sahne arkasına geçmiştik. Saatlerdir sahne kıyafetlerimiz üzerimizde bekliyorduk. Bizden önceki performansları izlerken hiç heyecanlı olmamama rağmen sıra bize geldikçe kalp atışlarımın hızlandığını hissedebiliyordum. Bizi rahatlatmak adına orkestranın gitaristi Oliver -ki artık yalnızca bir gitarist değil Jungkook'un arkadaşıydı- yanımıza gelmiş, merakımı anlamış gibi Jungkook'la tanışma hikâyesini anlatmaya başlamıştı.

Lisa, Oliver'ı büyük bir dikkatle dinlemiş, ardından heyecanla "Aman tanrım bu mükemmel... ayrıca çok iyi İngilizce konuşuyorsun resmen anadilin gibi."

Oliver kıkırdadı. "Çünkü anadilim."

"Ne?"

"Evet, öyle." hafiften somurttu. "Bunu söylemek istemiyordum ama neredeyse hiç Korece bilmiyorum..."

"Kötü olmuş..." diye mırıldandım istemsizce, o da sözlerine devam etti.

"Jungkook bana öğretmeye çabalasa da olmuyor işte, öğrenemiyorum. Tek bildiğim selamlaşmak. Korece seviyem A1 bile değil."

"Keşke küçüklükten beri azar azar öğretselermiş, o zaman böyle zorlanmazdın."

Jennie'nin cümlesinin ardından derin bir nefes verip arkasına yaslandı. "Haklısın. Ben aslında yarı Koreliyim, annem Kaliforniyalı babam da Seul doğumlu. Küçük yaşta Amerika'ya gelmiş. Onun da Korecesi çok iyi değil ama anlaşabilecek seviyede. Benimle Korece konuşsaydı bir şekilde... Aman neyse artık, yapabileceğim bir şey yok. Yine de çabalıyorum."

Oliver'ın anlattıkları, kafamda Jungkook'un yanımda olmadan geçirdiği üç sene hakkındaki soru işaretlerini az da olsa gideriyor gibi hissediyordum. Nasıl tanışmışlardı, Jungkook o günlerde nasıl bir ruh hâlindeydi, başka ortak arkadaşları var mıydı.. tüm bunları deli gibi merak ediyordum ama üç sene boyunca yaşanan her şeyi birkaç dakika içinde de öğrenemeyeceğimin farkındaydım. Zamana bırakmaya karar verdim. Her şeyin ilacı zaman değil miydi nasıl olsa?

"Şey, bir de..." Lisa bakışlarını Oliver'a dikmiş, yüzündeki garip gülümsemeyle "saçların nasıl böyle dalgalı olabiliyor? Yani... şekillendirici falan kullanıyor musun? Saç spreyi ya da?" diye sormuştu.

Jisoo hızla ekledi. "Lisa kâküllerini sabitlemek için her sahne öncesinde bir kutu saç spreyi bitiyor da!"

"Melez olmamın bir getirisi..." dedi Oliver Lisa'ya cevaben. "Annemin saçları bayağı kıvırcık bana da bu kadarı taşınmış."

Gözucuyla Lisa'ya baktım. Oliver'la konuşurken resmen gözleri ışıldıyor, yüzünü anlam veremediğim ilginç bir tebessüm kaplıyordu. Jungkook'a bakarken ben de mi böyle gözüküyordum yoksa?

Aniden telefonum titreşti. Bildirimlerde onun adını görmeyeli epey oluyordu.

jeonjungkook:
arkaya gelsene.

roseanne:
zaten sahne arkasındayım.

jeonjungkook:
sahne arkasının da arkası var.

prom queen ✘ rosékookWhere stories live. Discover now