26 ⋆i'll miss you forever⋆

393 32 35
                                    

×Yorum ve oy sayısı o kadar az ki...
Bir yazarı yazmaya şevklendiren en büyük şey yorumlarınızdır! Rica ederim düşüncelerinizi benimle paylaşın böylece daha büyük bir keyifle yeni bölüm yazarım. Bu arada bölümleri her hafta cuma atmaya çalışacağımı da belirteyim. İyi okumalar♡

jungkook

Elleri her zaman soğuktu.
O elleri ben ısıtmak istedim.

Kalbindeki boşluğu ben doldurmak istedim.

Gözlerindeki yaşları ben silmek istedim.

Ancak ben... güçsüz biriydim.
Tüm bunları yapmak için yeterli değildim.

Ne olduğunu biliyorum. O dönme dolapta nemli gözlerindeki konuşmam için yalvaran ifadeyle bana bakarken kendimden nefret ettim; güçsüzlüğümden, bencilliğimden ve yetersizliğimden. Muhtemelen o da anlayacaktı. Benimle olmak, onun gibi biri için büyük bir kayıptı.

"Hata yaptım," diye mırıldandım titreyen ellerini avuçlarım arasına alırken. "Henüz sırası değildi."

Gözlerimi ondan kaçırırken bana doğru eğildi. "Neyin sırası değildi?

"Rosé.."

Onu bu hâlde görmeye dayanamıyordum. "Yoksa beni öptüğün için-"

"Ah tanrım, Rosé! Öyle değil! Yemin ederim seni öptüğüm için gram pişmanlık duymuyorum, o hep yapmak istediğim bir şeydi..."

Baş parmağıyla elimi okşarken "Ne o zaman?..." diye mırıldandı.

"Biliyorsun."

Başını umutsuzca geriye yasladı. "Evet, biliyorum."

Yüzlerimizdeki zorlama gülümsemeleri bir tarafa atmıştık. Bugün ikimizin de söylemek istediği şeyler vardı ne o ne de ben cesur davranabilmiş bu ana dek söyleceklerimizi içimizde büyütmüştük. Ancak öyle ya da böyle konuşacaktık.

"Zamanlama hakkında ne düşünüyorsun?" Diye sordum gözlerimi yavaşça kararan havaya çevirirken. Lunapark ışıklandırmaları minik noktalar hâlinde parıldamaya başlamıştı, kabin en yüksek noktaya doğru ilerliyordu.

Derin bir nefes aldı. "Jae Min'in dediklerinden bahsediyorsun..." Başımı onu onaylarcasına salladığımda sözlerine devam etti. "Ve üniversite başvuruların var, değil mi?"

Gülümsedim, o da gülümsedi. "Kore'den kabul aldın mı?"

Yeniden başımı salladım; boğazım düğümleniyor, konuşamıyordum.

Onun da benden arta kalır yanı yoktu. Kelimeleri sıralarken zorlanıyordu. "Peki ya yurt dışı?"

"Evet."

Gözlerindeki yaşlara daha fazla engel olamazken aniden hıçkırıklarla ağlamaya başladı onu ilk kez böyle görüyordum. Daha önce büfenin önüne geldiği zamanlarda da çok ağlıyordu ancak hiçbiri bu kadarki kadar savunmasız hissettirmemişti beni.

"Özür dilerim." Dedim ona sarılırken.

Öylece durduk bir süre, o omzumu ıslattığı süre boyunca ben de kendime hakim olamamış, ağlamıştım. Bu onunla karşılıklı olarak ağladığımız ikinci seferdi... O hastane odasından bugüne ne de çok değişmişti her şey.

Nefes alışverişlerini kontrol etmeye çalışıp benden ayrıldığında montunun kollarıyla gözlerini sildi ve kafasındaki mavi peruğu çıkardı. Onu bu hâle benim getirdiğim gerçeği kendimden nefret etmemi sağlıyordu.

prom queen ✘ rosékookWhere stories live. Discover now