39 ⋆broken people are not fragile⋆

344 32 22
                                    

×Sevdiğiniz bir şarkıyı açarak okumanız tavsiye edilir :) Yorumlarınızı
merakla bekliyorum!

rosé

"Neden yaptığını az çok biliyorum. Aklı sıra Jungkook'un kafasını karıştırmaya çalıştı. Ah tanrım... o Jungkook'u nereden tanıyabilir ki?"

"Aynen öyle. Dert etme.."

Jisoo'nun omzuna kafamı yasladım. "Dert etmek değil ama... Jae Min büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için. Üç sene önce Jungkook'un yeni gittiği zamanlarda beni gerçekten samimi bir şekilde teselli etmişti. Değiştiğini düşündürdü bana... Lisedeki aptal hâllerinden vazgeçtiğini sanmıştım, yanılmışım."

"İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur demişler..." diyordu Jennie elindeki mikrofonu çevirirken. "Gerçekten de doğru. Jae Min uzun yıllardır senden hoşlanıyordu Chaeyoung. Birdenbire böyle davranmaya başlaması çok ilginçti cidden. Her neyse kendi kuyusunu kendisi kazdı. Oysaki gerçekten iyi arkadaşlar olabilirdiniz..."

Gülümsedim. Olabilirdik. Ama olmadı. Olmasını da ister miydim emin değildim.

Jungkook'un ortaya çıkışından bu yana birkaç hafta göz açıp kapayana kadar geçmiş, Jae Min'i şirkette dahi bir kez olsun görmemiştim. Yaşananlar zaman geçtikçe zihnimde bulanıklaşıyordu. Sanki yaşanmamış gibiydi o gün; peşinden nefesim tıkanana kadar koşmamışım gibi... ciğerlerimin ilk kez bu kadar acıdığını hissetmiştim.

"Rosie, yanlış yerde duruyorsun."

Geri gelecek miydi peki? Neden beklememişti beni? Acı içinde olmam hoşuna mı gidiyordu?

"Roseanne! Hadi ama odaklanman gerekiyor."

Jennie'nin sesi düşüncelerimi araladığında derin bir nefes aldım. "Efendim?"

"Birazdan şarkı başlayacak Lisa'nın yanında durman gerekiyor. Tam şurada işte..."

Onu onaylayıp eliyle işaret ettiği yere geçip hızla pozisyonumu düzelttim. Birkaç saniyenin ardından şarkıyla beraber dans etmeye başlamıştık.

Şarkılarımızı canlı olarak sergileyeceğimiz bir ödül törenine davet edilmiştik. Kariyerimiz adına ciddi anlamda önemli bir organizasyon olacaktı bu ancak odaklanamıyordum işte. İçimde bir şeyler rahatsız ediyordu beni, beynimde asla yok olmayan canımı yakan düşünceler vardı... darlanıyordum.

Şarkı biter bitmez sahne arkasına geçtim. Kızların peşimden gelmesini istemiyordum, onlara su alacağımı söyledim. Yalandı. Nefes almakta zorlanıyordum.

Kendimi koltuklardan birine attığımda kalp atışlarım kulaklarımda yankılanıyordu. Aynadan yansıyan görüntüm tamamıyla acınasıydı. Dağınık saçlarımı toplayıp üstünkörü bir atkuyruğu yaptım. Yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Ölüm böyle mi hissettiriyordu yoksa?

"Size su getirdim. Kötü görünüyorsunuz."

Aniden duyduğum ses irkilmeme sebep olmuşken oturduğum yerde doğruldum. Kapı eşiğinde daha önce görmediğim biri duruyordu, çalışanlardan olabileceğini düşünerek gülümsedim.

"Teşekkür ederim," dedim uzattığı suyu alırken. "zahmet etmeseydiniz."

Düz saç genleri baskın Korelilere göre doğal olması oldukça şaşırtıcı olan dalgalı saçlarını düzeltirken karşımdaki koltuğa oturdu. "Sizinle hep tanışmak istemişimdir. Rica etsem albümümü imzalar mısınız? Bir tek siz kaldınız."

Uzattığı albümü çekinerek elime aldım. Gerçekten de yalnızca benim fotoğrafımın olduğu kısım boştu, masanın üzerinde duran kalemle hızla albümü imzaladığımda ortamın garipliğinden rahatsız olmuş olacak ki konuşmaya başladı. "Tedirgin olduysanız kusura bakmayın, kendimi tanıtmayı akıl edemedim. Canlı orkestrada gitar çalıyorum. Adım Oliver, Oliver Lim."

prom queen ✘ rosékookOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz