31 ⋆i disappear, that's my thing⋆

341 38 54
                                    

×minik not: öncelikle kusura bakmayın yayımlama günü cumaydı ama hastalandığım için yazacak fırsatım olmadı. ve ikinci olarak da 10 bin okunma olmuşuz!! Yeyy okuyan, oy veren, yorum yapan herkese teşekkürler;
iyi ki varsınız<3
iyi okumalar dilerim☄

jungkook

Oliver beni zorla getirdiği NYU* tanışma partisinde bulduğu her şeyi kafasına dikiyorken başımı ellerim arasına almış öylece dans edenleri izliyordum. Onun hakkında öğrendiğim en ilginç şey, içince acayip konuşkan birine dönüşüyor oluşuydu. Her dediğini yüzde yüz dinliyor olduğum söylenemezdi ancak arada evet, hıhım gibi onaylama sözcükleri eklemeyi de ihmal etmiyordum.

"Kaliforniya buraya göre çok daha sıcak! İnanabiliyor musun, şu an bu mevsimde orada denize girmeye başlayabilirsin. Ah tanrım, memleketim de memleketim..."

Sahnedeki müzik grubunun arkasına dizilmiş ledlerden yayılan mavi neon ışıklar, sis makinelerinden fışkıran dumanlı havaya karışınca neredeyse bir metre önümüzü bile göremeyecek hâle gelmiştik. Ancak benim haricimde bundan rahatsız olan yok gibiydi. Herkes ritme ayak uydurmuş, dans ediyordu.

"Babam Koreli ama bana hiç Korece öğretmedi. Ah dostum şimdi seninle Korece konuşmak ne eğlenceli olurdu! Anyeonghaseyo!" Kendi kendine kahkaha attı. "Tamam, tamam... biliyorum bu biraz aptalca oldu ama cidden üzülüyorum. İnsan kültürünü bilmeli bence. Ah, doğru ya! Artık oda arkadaşıyız. Bana Kore kültürünü öğretebilirsin! Peki ya sen? İngilizce konuşurken zorlanıyor musun?"

"Hı hı, tabii."

"Ne?!" Aniden oturduğu yerden doğruldu. Masanın sarsılmasıyla kendime geldim.

"Ne oldu, bir şey mi var?"

"İnanamıyorum Jungkook. İngilizcede gerçekten zorlanıyor musun? Keşke Korece bilsem ama maalesef..."

Elimi saçlarıma attım. "Az önce ne demiştin?"

Kafasını hafifçe yana eğip sorgulayan gözlerle bana baktı. "Yoksa beni dinlemiyor muydun?"

Sırıttım. "Belki biraz. Konsantre olamıyorum, senlik bir durum yok."

"Neden peki? Kafanı dağıtan ne?"

Bakışlarımı ondan kaçırıp sahneye yönelltiğimde gülümsedim. "New York'da çok merak ettiğim bir var..." diye mırıldandım.

"Kim? Tanıyor muyum?"

"Muhtemelen hayır, belki de evet. Bilemiyorum."

Gözlerini devirdi. "Ah, hadi ama dostum. Kimden bahsediyorsun tanrı aşkına? Bilmece soruyor gibisin. Taksit taksit."

"Jeon Hyung Suk. Tanıyor musun?"

Hatırlamaya çalışırcasına gözlerini zemine sabitledi bir süre, ansızın kafasını kaldırdı ve göz kırptı. "Ah tabii ya, varyete şovlarına çıkan o garip adamdan bahsediyorsun! Dr. Jeon değil mi? Aynı kişiden mi bahsediyoruz?"

Onu onaylarcasına kafamı salladığımda doğru bildiği için ciddi anlamda mutlu olmuştu. Tahmin edilmesi zor biri değildi gerçi, Amerika'da gayet tanınan biriydi o aptal adam... ya da babam mı demeliydim?

"Dr. Jeon Kore'de de bu kadar ünlü mü? Sen nereden tanıyorsun onu? Idolün falan mı? Hey, dur..." kollarını göğüsünde birleştirmişti. "Senin de soyadın Jeon değil mi? Akraban mı yoksa?"

Kıkırdadım. "Kore'de herkesin soyadının farklı olduğunu mu sanıyorsun Oliver? Binlerce Jeon var. On binlerce."

Babam olduğunu bilmesine gerek var mıydı? Akışına bırakmaya karar verdim. İnkâr etmiş de sayılmazdım gerçi.

prom queen ✘ rosékookWhere stories live. Discover now