10 ⋆full of empty people⋆

667 56 1
                                    

×Bölümü medyadaki şarkıyla
okumanız tavsiye edilir.

jungkook

"Geçen gün seni bıraktığım yer burası değildi Roseanne," dedim o benden onlarca adım ileride hızla yürürken. Yemekhanede 'çıkışta bekle, seni bir yere götüreceğim' demişti ve şimdi nereye gittiğimizi anlayamıyordum. "Doğru yere geldiğimize emin misin?"

Ne durdu ne de bir cevap verdi. Derin bir nefes aldım, dikkatimi acıyan ayaklarımdan çekmek için etrafı incelemeye başladım. Hava kararıyordu ve biz hâlâ evine gelememiştik, şehir merkezinden gittikçe uzaklaşıyorduk.

Çok ve kalitesiz olan binalar gitgide azalıyor ve lüksleşiyordu. Bu mahalleye daha önce hiç gelmemiştim, nerede olduğumuzu bir türlü kestiremiyordum. Muhtemelen beni kaçırmaya çalışıyordu...

Ben düşüncelerim içinde kaybolmuşken ıssız bir sokağa döndü, adımlarımı hızlandırıp ona yetiştiğimde bir villanın çitlerine tırmanmaya çalışıyordu. Sorulacak soru belliydi.
"İzinsiz mi gireceğiz?"

Sorumun ardından nefes nefese bir şekilde bana döndü. "İzinsiz olduğunu kim söyledi?"

Yanına ilerledim. "Ne bileyim, iznin varsa kapıdan da girebilirdik."

Çitlere sıkıca tutunurken kıkırdadı. "Hepsini açıklayacağım, soru sorma ve peşimden gel Bay Dedektif."

Birkaç saniye içinde çitlerin arkasına geçmişti ve şimdi bana gülümseyerek el sallıyordu. Yüzündeki komik ifadeyle bana bakarken önce çantamı karşıya attım, ardından dikkatle çitlere tırmandım. Okul formamın bir yerlere takılıp yırtılması istediğim son şey oldurdu. Muhtemelen yenileyecek parayı toparlamak için fazlaca mesaiye kalmam gerekirdi.

Ve villanın bahçesine girmiştik. Sessizce onu takip ederken bir yandan da şüphelerime engel olamıyor, Roseanne'in ne yaptığını anlayamıyordum. Bu kadar ıssız bir yere beni neden getirmişti? Evi madem ki burasıydı bana neden başka bir evi tarif ederek yalan söylemişti? Ya da en basitinden burası kimin eviydi?

O kararlı adımlarla önümde ilerlerken içimden bir ses ona güvenmem gerektiğini söylüyordu. Ve ben de nedensizce ona güvenmek istiyordum. Gökyüzünü ele geçiren yıldızlar, üzerimize esen serin bahar rüzgarı ve o yürüdükçe uçuşan saçları... tüm bunlar içime garip bir güven dolduruyordu.

"Geldik!" Aniden durdu ve kollarını iki yana açarak hemen karşımızda duran yüzme havuzunu gösterdi. "Burası!"

Yüzümü engel olamadığım şaşkın bir ifade bürürken anlamsızca etrafıma bakınmaya başladım. "Pardon?"

Kıkırdadı ve yere çöktü. "Burası benim evim," birkaç saniyelik duraksamanın ardından devam etti. "yani benim de evim."

Parçaları yerine oturtmaya çalışırken çantamı yere bıraktım ve yanına oturdum. Ortamı yumuşatmak istedim ve havuzunu işaret ettim. "Odan burası mı?" Diye sordum o bana bakmazken. "Benimkinden büyük olduğu kesin."

Hafifçe gülmemin ardından yüzündeki durgun ifadeyle bana baktı. "Doğru tahmin ettin Bay Dedektif. Burası benim odam."

"Kusura bakma şaka yapmak istemiştim ama batırdım gali-"

Sözümü kesti. "Hayır, batırmadın. Doğruları söyledin. Burası benim de evim. Bu bahçe benim de bahçem," dedi gözlerini ışıldayan havuza dikmişken. Hemen yan tarafımızdaki binayı gösterdi. "Ama maalesef ki orada bir odam yok."

Anlayamıyordum, bir şeyler garip geliyordu. Ama eğer düşündüğüm gibiyse...

"O günkü tahminin de doğruydu, benim bir ablam var," dedi ve kızarık gözlerini bana çevirdi. "O içeride uyuyor muhtemelen... Benim gerçeğim bu Jeon Jungkook. Ben istenmeyen çocuğum. Hemen yan tarafımızda mutlu bir aile var... ama o aile tablosunda ben yokum. İstenmeyen, dışlanan, hep fazlalık olan biriyim ben," dedi gülümseyerek bana bakarken.

"İnsanlardan tiksiniyorum, o aptal beyinlerinden, düşüncelerinden nefret ediyorum. Bu zamana kadar bir tane bile doğru dürüst arkadaşım olmadı. Hiçbir şey yapmasam bile herkes arkamdan konuşur benim. Kimse beni tanımak istemez, isteyemez. Çünkü onlarla arama görünmez duvarlar örerim. Varoluşumu kabullenemiyorum. Ben böyle bir varlığım işte, insan demeye dilim varmıyor. Ben hiçbir yere uyum sağlayamıyorum, her şey beni bunaltıyor. Hiçbir yere ait olmadığımı bilmek..." yüzündeki gülümseme büyürken kafasını gökyüzüne kaldırdı. "Sanki varolmak, benim en büyük cezammış gibi. Cezam bitince ben de biteceğim ve varlığım yok olacak." Gözlerini bana çevirdi. "Bunu ne kadar çok istediğimi bilemezsin Jungkook..."

Gözlerindeki hüznü saklamak için gittikçe büyüyen gülümsemesine bakarken ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ancak açık olan bir şey vardı ki kimseden nefret etmediği kadar kendinden nefret ediyordu ve en kötüsü bunu biliyor oluşuydu.

Tüm bu düşünceler içinde onu izlerken "Seul'de milyonlarca insan var..." dedi aniden. "O gösterişli büyük caddelerden geçerken saat gecenin kaçı olursa olsun evlerin camlarından yansıyan birkaç ışık mutlaka görürsün. Belki onlardan biri senin evin ya da hayatım boyunca hiç görmeyeceğim bambaşka birinin... Bu şehirde çok kişi yaşıyor, her gün oturduğum o kaldırımdan yüzlerce insan geçiyor. Kimi beni görüyor kimi bakmaya tenezzül bile etmiyor kimi de o kadar dalgın ki önünü bile göremiyor. Hemen karşısında oturduğum dükkanda vardiyalı olarak çalışan onlarca insan var. Hani senin bir kardeşin olduğunu varsaymıştım ya, belki komik bulacaksın ama çok güven verici bir yapın var ve nedensizce bu özelliğini kardeşinden edinmişsindir diye düşündüm. Bugüne dek kimse bana neyim olduğunu sormadı ancak tüm o çabaların iyi hissettirdi. Seninle olmak güzel. Teşekkür ederim,
iyi ki varsın."

Art arda sıraladığı tüm o cümlelerden sonra yüzüne yerleştirdiği ufak tebessüm şaşırmama sebep olmuştu. Roseanne'in bu halini daha önce hiç görmemiştim, bana karşı ilk kez bu kadar dürüsttü ve onun farklı yönlerini görmek hoşuma gidiyordu.

"Sen de iyi ki varsın," dedim o hâlâ gülümserken. "En yakın arkadaşım olduğunu biliyor muydun?"

Aniden yüzünü ekşitti. "Ah, hadi ama... Senin gibi eğlenceli birinin en yakın arkadaşı kesinlikle ben değilimdir... Değil mi?"

Kafamı onu reddedercesine salladım. "Kesinlikle sensin!" o merakla bana bakarken derin bir nefes verdim. "Bu arada sana hangi adınla hitap etmeliyim? Hep Roseanne diyorum ama Chaeyoung, Rosé, Chae... ne bileyim çok adın var."

Hafifçe kıkırdadıktan sonra bakışlarını yöneltti. "Bana kimse Rosé demez. Ama en yakın arkadaşım diyebilir belki..."

xoxo

Şu anlık Jungkook ve Rosé üzerinden ilerliyoruz ama ileride karakterler eklenecek :)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Şu anlık Jungkook ve Rosé üzerinden ilerliyoruz ama ileride karakterler eklenecek :)

Hikayenin devamında neler olacak sizce? Neler tahmin ediyorsunuz, paylaşmayı unutmayın! Bölüm bekleyen herkese teşekkürler, inanın elimden geleni yapıyorum :/

prom queen ✘ rosékookWhere stories live. Discover now