84: Acıyan, Acıtır...

166 5 0
                                    

Akıbet, Duman
Antidepresan, Mabel Matiz & Mert Demir



🍂

B

ir yolu yürüdüm, bir sürü yokuşları, taşları vardı ama yürümeye devam ettim. Yoluma çıkan engellerde, zorlansam da, bazen vazgeçmeyi düşünsem de yürüdüm. Doğduğum günden beri önüme çıkan her engeli öyle yada böyle aşmıştım. Bazen o yokuşlardan düşmüş, düştüğüm yerde uzun bir süre kalmış bile olsam sonunda kalkıp yürümeye devam etmiştim. 

O yokuştan bir sürü kez düşmüştüm ama en ağırını hatırlıyorum, en ağırı senin gidişindi, en ağırı senin o kaldırımdan attığın bir adımdı. Sen o kaldırımdan bir adım attın ve benden bin ışık yılı uzağa gittin. Kız kardeşimin benden uzaklaşmak için attığı tek adımın hayatına mal olmasını hala aşamıyorum. Seni sıkıştırmasaydım, zorlamasaydım, benden uzaklaşmak istemeseydin belki hala burada olabilirdin.

Bilirsin, ben biraz bencil bir insanım, bunu hiçbir zaman inkar etmedim. Şu an en çok benim ihtiyacım vardı burada olmana, şu an burada ve yanımda olmana çok ihtiyacım vardı kardeşim. Hep yanımda olacağını, hep benim tarafımda duracağını bilmenin güveniyle yaşamıştım bu zamana kadar, şimdi sensiz, bir başıma kalmış gibiyim. 

Arafta sıkışıp kaldım, bir tarafta ailem, bir tarafta o var. Şimdi sen burada olsaydın bana ne yapmam gerektiğini söyler, bana doğruyu gösterirdin. Bu içinden çıkılmaz durumdan beni çıkarırdın, değil mi? Ama yoksun ve ben ne yapacağımı bilmiyorum, Doğa. Bana yardım et kardeşim, rüyama gir ve bana ne yapmam gerekiyorsa onu söyle. Bana senden başkası yardım edemez, şu durumda senden başkası yardım edemez. 

"Lavi" defteri hızla kapatıp dizlerimin üzerine koysam da Emir çoktan defteri görmüştü bile, elindeki kahve bardağını masaya bırakırken yutkundu, sandalyeyi çekti ama oturmadı. Eli öylece sandalyenin üzerinde dururken masaya bakmaya devam etti, artık göremese de deftere bakıyordu. "Ona" boğazını temizledi ve tekrardan yutkundu, sanki boğazına bir şey takılmıştı da onu geçirmeye çalışıyor gibiydi "bir şeyler mi yazıyorsun?" 

Boğazına bir şey takılmıştı, fiziken olmasa da oraya takılan bir şey vardı ve gerçekten bir şey takılsa bu kadar kesemezdi nefesini. Gözlerini masadan ayırıp bana baktığında başımı salladım ve parmaklarımı deftere daha sıkı sardım. Eğer şimdi benden defteri istese ona vermem gerektiğini biliyordum, bu defter ona kalmıştı ama sahiplenen ben olmuştum. Çünkü Emir'in tutunabileceği daha çok şey vardı; bir ev, onun eşyalarıyla dolu bir oda, o odanın içindeki bir sürü anı. 

Ama benim tutunabileceğim bir bu defter birde eşek vardı. 

"Otursana" dedim kısık bir sesle, içimde kendimi haklı çıkarmaya çalışsam da haksız olduğumu bildiğim için yaşadığım bir suçluluk duygusu vardı. Emir başını salladı ve dakikalar önce çektiği sandalyeye oturdu, bir eli aşağıdaydı, masanın altında diğerini ise masanın üzerine koymuştu ve parmak uçlarıyla masaya hafif hafif vuruyordu. Defteri sadece bir elimle tuttum ve masanın üzerinde duran eline uzandım, gözleri gözlerime dokunduğunda gülümsedi ama bu gözlerine ulaşan bir gülümseme değildi.

Aslında Doğayı kaybettikten sonra Emir'in hiçbir gülümsemesi gözlerine ulaşmamıştı. 

O sadece nefes alıyordu, devam ediyordu ama aslında gerçekten yaşamıyordu. Belki ileride ablamın aştığı gibi aşacaktı bunu, yada en azından bunu kabullenecekti ama bu kadar kısa sürede bu şekilde yaşaması bile iyiydi. En azından devam edebiliyor, devam etmek için çabalayabiliyordu. 

SarmaşıkWhere stories live. Discover now