37: İhanetin İkinci Yüzü

429 26 2
                                    

Kör Kuyular, Vedat Özkaya & Çağan Şengül
Alone in The Dark, Vadim Kiselev
Kum gibi, Ahmet Kaya

𓍯

Yorulmuştum. Umut etmekten, güvenmekten, inanmaktan, sevmekten ve sonunda hepsinin yerle bir olmasından. Önce umut etmiştim bir ihtimal için, sonra güvenmiştim koşulsuz bir şekilde. Sonra sevildiğime ve mutlu olabileceğime inanmış ve sevmiştim. Çok sevmiştim. 

Kendimden katarak, kendimi katarak. 

Bir gün üzülür müyüm diye düşünmeden, düşünsem dahi bu ihtimali önemsemeden sevmiştim. Bir gün büyük bir yara alır mıyım alırsam bu yara beni ne hale getirir bilmeden sevmiştim. Ama hepsinden öte güvenmiştim. Öyle bir güvenmiştim ki bütün ihtimalleri yok etmiş, sadece onu var etmiştim. Kendi ellerimi kesmiş onun ellerine tutunmuştum. İlk defa ona yaslamıştım sırtımı, ilk defa ona açmıştım içimi. Öyle bir güvendi ki bu, uçurumdan atlasam beni tutacağına tutmasa dahi bunu benim için yapacağına inanmıştım. 

Ölmemin benim için daha iyi olduğundan beni kurtarmayacağını düşünerek güvenmiştim ona. Kalbimi güzel ellerinin arasına bırakmış, ruhumun yanına kıvrılmasına izin vermiştim. Onun paramparça ruhuna, beni kanatmayacağına inanarak sarılmıştım. 

Yaralarını kendi yaram, acılarını kendi acım yapacak kadar çok sevmiştim. 

Titreyen ellerimle anahtarı deliğe yerleştirmeye çalışırken topuzumdan firar eden saçlarım gözlerime geliyor, montumun cebindeki telefonum sürekli çalıyordu. Susuyor, tekrar çalıyor, tekrar susuyor ve yeniden çalıyordu. Sonunda anahtarı deliğe yerleştirip çevirdim ve kapıyı iterek açtım. Kapının üzerindeki zil sesi beni ilk defa rahatsız etti. 

Yerleştirmek için o kadar uğraştığım anahtarı delikten çıkartıp içeri girdim. Kapı kapanırken zil tekrar ses çıkardığında dizlerimin üzerine çöküp ağlamak istedim ama yapmadım. Montumun cebindeki telefonu çıkartırken kafenin ışıklarını açtım, loş ışıklar kafeyi aydınlattığında gözlerim telefonun ekranına kaymıştı. Her şeyden habersiz beni arayan Deniz'di. 

Her şeyden habersiz olduğumu düşünerek beni arıyordu. 

Derin bir nefes aldım ve aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm "Lavina" rahatlamış ses tonu midemi bulandırdı "neredesin?" Onun sesinin bana acı vereceğini, en azından bu şekilde acı vereceğini bundan bir kaç saat önce söyleseler dahi inanmazdım. Onun acı çeken ses tonu beni rahatsız edebilir, kalbimi parçalayabilirdi ama rahatlamış ses tonu bunu asla yapamazdı. Ama sadece bir kaç saat öncesinde. 

"Kitabımı kafede unutmuşum."

"Bu kadar acil miydi? Yarın alabilirdik yada bana haber verirdin beraber giderdik."

Üzerinde Cemre'nin kokusu varken mi? Bunu bana teklif edebilecek kadar mı sevmiyordu beni? Beni sevmeyi ne zaman bırakmıştı? Benim duygularımı, hislerimi, kalbimi nasıl olur da bu kadar önemsemezdi? Eğer bugün hiçbir şeyi öğrenmeseydim ve eve gitseydim, ona sarıldığımda üzerinde Cemre'nin kokusu olacaktı. Bir gün bunu öğrendiğimde canımın ne denli yanacağını hiç mi düşünmemişti? 

Yada öğreneceğim hiç gelmemiş miydi aklına?

"Beni almaya gelebilir misin?"

"Geliyorum." Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp masalardan birisinin üzerine bıraktım. Montumu üzerimden çıkarıp sandalyenin arkasına astım ve ağır adımlarla tezgahın arkasına ilerledim. Ellerim titriyordu, bacaklarım titriyordu hatta her uzvum titriyordu ama sadece yüzüme bakan birisi beni sakin sanabilirdi. 

SarmaşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin