27: Ruh Sargını

473 21 0
                                    

Yol Arkadaşım, Suzan Hacıgarip
Run To You, Lea Michele

𓍯

İnsan boğulmak istediğinde bir okyanusa veya denize ihtiyaç duymazdı, ufak bir göl yada banyodaki küvet bile yeterdi boğulmak için yada hepsinden daha iyi bir seçenek olan kafasının içi. İnsan en çok kafasının içindeki düşüncelerde boğulur ve en çok orada kaybolurdu. 

Ben önce yaşadığım anda kaybolmuştum, sonra geçmişimde ve en acılısını en sona bırakmıştım. Bir adamın gözlerinde ve o adamın zihninde kaybolmuştum. Zihnindeki acı dolu haykırışları duymuştum ama onu görememiştim, gözlerinin içine bakarken dahi onu göremiyordum, çünkü onu görmemi istemiyordu. 

Karnımda yatan Hüngiv'i avucuma alarak yan döndüm ve onu yatağa bıraktım, önce ayaklarının üzerinde durarak bana baktı ve hemen ardından bana yaklaşarak yattı. Günlerdir Deniz'i görmüyordum, ama o benden şanslı olduğu için Zagor'u görebiliyordu. 

Kafede yaşanan o geceden iki gün sonra Deniz'in bir dava için şehir dışına çıkması gerekmişti, liseler ara tatile gireceği içinde Yalçın Deniz gittikten bir gün sonra, tam söz verdiği gibi yanıma gelmişti. Yalçın dört gündür buradaydı yani ben Deniz'i beş gündür görmüyordum, aylar önce varlığından bir haber olduğum adamı yokluğunun bu kadar ağır gelmesini anlamıyordum. 

Kapı iki kere tıklandıktan sonra yavaşça açıldı, sırtım kapıya dönük yattığım için kimin geldiğini bilmiyordum ve dönüp bakmaya yetecek gücüm de yoktu. "Kar tanesi" Ali'nin sesini duyduğumda omzumun üzerinden ona baktım, kapıyı kapatıp yanıma geldi ve yatağa oturup sırtını başlığa yasladı. "Sonunda evden çıkmışsın" diye konuştum kısık bir sesle ona doğru dönerken, arkamda kalan Hüngiv üzerimden zıplayarak Ali'nin kucağına çıktı ve miyavladı. 

"Senin tatil gününü yatakta geçirdiğini duyunca evden çıkmam gerektiğini hissettim" Hüngiv'in çenesini okşayıp bana baktı "neden yataktan çıkmıyorsun?" cevabını bildiği sorular sormaktan hoşlanıyordu. "Yorgunum" dedim istediği cevabı vermek yerine "günlerdir uyumadım" kaşları alayla havalandığında aslında istediği cevabı verdiğimi anladım. 

"Gözlerinin kıpkırmızı olmasını açıklıyor bu, seni tanımasam sabaha kadar ağladığını düşünecektim."

"Belki de ağlamışımdır" dedim omuz silkerek, dudaklarını birbirine bastırıp başını sallarken "aynen, ağlamışsındır kesin" dedi. Sonra bir süre ikimizde sustuk, Ali Hüngiv'in tüylerini okşadı, Hüngiv onun kucağında mırlaya mırlaya uykuya daldı ve bende ikisini izledim. Ali ne zaman derin bir nefes alsa yüzü kasılıyordu, yarası hala acıyor olmalıydı ama bunu saklamayı çok iyi biliyordu, sonuçta; bana yaralarımı saklamayı da o öğretmişti. 

Bir tek çok güvendiğin, seni anlayacağına, yaralarını saracağına inandığın o insana açman gerektiğini de.

"Ben seni ne kadar kaçırdım kardeşim?" anlamayan gözlerle ona baktım "çok değişmişsin kar tanesi" gözlerini bana çevirdi ve tebessüm etti. "Hala o kız çocuğu olarak kalmanı beklemiyordum, öyle kalmanı hem çok istedim hemde hiç istemedim ama" dudakları aralık kaldı, sanki ne söyleyeceğini bilememiş yada söyleyeceği şey beni kıracakmış gibi.

"Ama?"

"Bir adama bu kadar bağlı kalacağın aklıma gelmezdi."

"Bilirsin" dedim dudaklarımda buruk bir tebessüm ile "babaları tarafından sevilmemiş her kız çocuğu ona azıcık sevgi gösteren adama bağlı kalır, bu klişedir." 

"Sen klişe bir insan değilsin ve o da sana sevgi gösteren ilk adam değil, daha önce de bir sevgilin oldu, sana aşkını ilan eden onca erkek olmuş olmalı. Erkek beyni çok basittir kardeşim, eğer karşısındaki insanın dışını beğeniyorsa içini merak etmez bile ve sen çok güzelsin."

SarmaşıkWhere stories live. Discover now