65.Bölüm 🖤 Epilog

8.5K 848 141
                                    

65.Bölüm

3 Ay Sonra

Savaştan sonra toparlanmak epey zaman alıyordu. Cehennemin savaştan sonra eski düzenine dönmesi yine de uzun sürmemişti.

Zaten büyük bir kaos şehri olan Cehennemde bütün taşlar gereken yerlerine konmuş, günahkar kullar onları içine çeken sonsuz cezalarına hapsolmuştu.

Isadora adım bile almak istemeyeceğim bir dehlize hapsolmuştu. Aşkı uğruna yaptığı şeyler ona kıyamete kadar sürecek bir ceza ya sürgün etmişti.

Ancak biliyordum. Karanlık dehlizler, korkunç çığlıklar değildi, Isadora'nın cezası. Onun cezası hala Cennetinde ondan bihaber olan sevgilisinden yoksun kalmaktı.

Onu ziyaret etmek istiyor, acısını anlayabildiğim için bazen onunla konuşmayı diliyordum.

Fakat insan hafızamdan geriye kalan kırıntılar onu bir zamanlar tanıdığım kişiliği ile bırakmaktı.

Bu anılar milyonlarca yaşımdaki küçük bir anı kırıntısı bile olsa bir zamanlar benim de bir annem olduğunu bilmek güzel hissettirecekti.

İnsanların ne hissettiğini bilmek, hangi duygularla savaştığını anlamak küçük bir anlığına bile olsa güzeldi. Bu yüzden Isadora son anlarımda beni sevgilisine kurban eden iblis yerine, rüyalarımda gördüğümü varsaydığım annem olarak kalacaktı.

Diğer iblisler de zindanlarına tıkılmıştı. Her işkencede attıkları çığlığı saray duvarlarında duyabiliyor, her dışarı çıktığımda burnuma gelen yanık kokular beni hala tiksindirebiliyordu.

Ama alışacağımı biliyordum. O, yanımda olduğu sürece benim için her yer Cennetten bir köşe oluyordu.

Hele ki karnımda onun çocuğunu taşıdığımı bilmek bana verilmiş en yüce hediyeydi.

Bugüne kadar yaşadığım bütün mutlu anları hatırlayabiliyordum. Stolas ile tanışmamı, yüce meleklerden biri olmamı ve Lucifer'ın yanındaki diğer baş melek seçilmemi hep en güzel an olarak tarif ederdim.

Ama bir savaş meydanında, boynuma kılıç dolanmış bir halde beklerken havada süzülerek gelen o ruhun benim minik 'meleğim' olduğunu bilmem bu dünyada yaşadığım en muhteşem duyguydu.

Dudaklarımı ısırırken oturduğum koltuğa daha da yayıldım. Bir elim koltuktan destek almak için mindere gömülmüşken öbürü henüz varlığını belli etmeyen düz karnımı okşuyordu. Yüzümde minik bir gülümseme mevcuttu.

"Sence Tanrı bize neden çocuk bahşetti?" Diye sordum.

Cayle kılıçlarından birini sessizce bilerken beni her zamanki gibi görmezden geliyordu. Hala kızgınlığını atamamış, beni süzerken öfkelenen surat ifadesini değiştirememişti.

Umurumda mıydı? Asla, değildi. Cayle hala sessizdi.

"Sana soruyorum." Sakinliğime rağmen minik bir elektrik dalgasının Cayle'in düzgün toplanmış saçlarını bozmasına müsade ettim.

Cayle tiz sesle elindeki kılıcı yere attı ve bana döndü. "Ne?"

"Eğer burada bana yardımcı olamayacaksan seni pislik yığınına gömerim!"diye tehdit ettim.

"Bu iblis olayı sende aşırıya kaçmaya başladı. Aylardır bana eziyet ediyorsun!" Homurdanması samimiydi.

Eh, haklıydı. Cayle'i duvardan duvara fırlatıp denizde boğmam sanırım ona biraz fazla gelmişti. Yine soruyordum. Umurumda mıydı? Asla!

"Benim kraliçe olduğumu kabul edene dek benim kum torbam sensin Cayle." Dudaklarımı yaladım. "Şimdi soruma yanıt ver."

"Ne sorusu?" Az evvel hiç dinlemediği belliydi.

CEHENNEM ÇİÇEĞİ (BİTTİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin