58.Bölüm 🖤 Ağaç

Start from the beginning
                                    

"Yasak meyveden yiyeceğiz."

"N-Ne?" Bu aşamada titremeye başlamam sanırım doğaldı. "Aklını mı kaçırdın? Başımız nasıl büyük bir belaya girer farkında mısın?" Nefes almadan konuşuyor, tükürüğüm boğazıma diziliyordu.

"Meleğim, birincisi başımıza gelen en kötü şey zaten oldu. Seni öldürdüler ve ben sana yüzyıllarca hasret kaldım. İkincisi ceza alırsak Cehenneme sürüleceğiz. Sanırım bulunduğumuz durumdan daha fazla kötü olamaz."

Dudağımın iç kısmını kanatırcasına ısırdım. "Ama neden o meyveyi yemeliyim? Sebep nedir?"

"Özünde bulunan mineraller bilgi taşır. Kim olduğunu bu şekilde daha rahat hatırlaman için bu meyveyi yemelisin." Biraz duraksadı. "Havva ve Adem de aynı şekilde meyveyi yedikten sonra özlerini hatırladılar. Cinselliği keşfettiler ve bu onların nefislerini canlandırdı. Bu yüzden Cennet'ten kovuldular."

"Anlıyorum. Yani bir şekilde bu odaya gireceğim." Başka çarem var mıydı? Boynuma dolanan siyah bir yılanla ta buraya kadar gelmiştim ve Dina ile konuştuğumdan beri yasak olan bir şey yapacağımı biliyordum.

"Evet. İstemiyorsan, aşağı inebiliriz. Seni zorlamayacağım."

"Hayır." dedim büyük bir kararlılıkla. "Sadece bana bu odanın yerini göster."

"Tamam."

🖤🖤🖤

Yasaklı oda denilen yer onlar binanın birleşiminden meydana gelen büyük sarayda yer alıyordu. Sarayın ana kapısına ulaşmak için bile yüzlerce kat merdiven çıkmış, kimsenin bizi görmemesi için ecel terleri dökmüştüm.

Fakat Stolas haklıydı. Bizi değil görmek, olduğumuz tarafa dönüp bakan yoktu. Yanından geçtiğimiz melekler yürümeye devam ediyor hiçbir şey söylemiyordu.

Merdivenlerden sonra sarayın bir ev kadar büyük duran geniş kapısından girdiğimizde salonları süsleyen melek heykellerinin canlı renklerle koridoru süslediğini gördüm. Yanlarında dikilerek nöbet tutan bu güzide varlıklar, gerçekten ilgi çekiciydi. Ancak oyalanamazdım. Bir an evvel Yasak Odayı bulmalı ve kahrolası meyveyi yemeliydim.

Stolas bana gideceğim yönü, sapacağım koridorları söylerken epey bilgili gibiydi. Nerede neyin olduğunu biliyor, hatta kapılarda bekleyen bütün meleklerin adını ezbere biliyordu.

Karanlık yönünün dışında melek olduğu zamanlarla ilgili geçmişi öğrenmek için can atıyordum. Aramızdaki meseleyi iyice anlamalıydım.

Saatlerce dolanmış olmalıydım. Bu süreç boyunca gece ve gündüzün değiştiğine emindim. ama Cennette gece denilen bir kavram yoktu. Yorulmuyor ya da insani herhangi bir şeye ihtiyaç duymuyordunuz. Yemek yemek istediğiniz zaman bu sadece isteğiniz için oluyordu. Dilerseniz hiçbir şey yemeden de yaşayabilirdiniz.

Hala dinç ve enerjik kalabildiğim için şanslıydım. Dünyada olsam bu tempoyla yorgunluktan bir yerlere bayılmış, uyuyor olurdum. Eh, insan hayatı boyunca uyku vazgeçilmezlerim arasındaydı.

Nihayet aradığım yeri bulduğumda sevinçten ağlamak üzereydim. Bitip tükenmek bilmeyen bu stresli dakikalar son bulacak, kim olduğumu idrak edecektim.

Vitray süslemeli, raylı kapı önüne geldiğimde kendi kendine açıldığında irkildim.

Renk renk meyvelerin bulunduğu çeşitli ağaçlar, parlak mavi gökyüzünün kubbesi altındaydı. Pembemsi ve morumsu çiçekler ağaçların çevrelerini süslüyor, ağaçların gövdeleri simli bir ışıltıyla parlıyordu. Bu garipti çünkü daha önce hiçbir ağacın bu denli parladığına şahit olmamıştım.

CEHENNEM ÇİÇEĞİ (BİTTİ) Where stories live. Discover now