42.Bölüm 🖤 Kayısı Ağaçları

Start from the beginning
                                    

Sağda duran erkeğin sarı, neredeyse yok denecek kadar kısa saçları vardı. Cildi tamamen pürüzsüz, yanakları çıkıntılıydı. Tek kulağında gümüş rengi bir küpe, ona haylaz bir hava katıyor, ela gözleri ise ciddiyetini koruyordu.

Bu Ramiel olmalıydı. Beyaz askeri bir üniforma giyiyor, göğsünde onlarca yıldız taşıyordu. Armalarını, madalyalarını gördükçe insanlara fazla benzediklerini düşünmeye başlamıştım.

Solda duran kadın ise esmerdi. Çikolata rengine rağmen parıltılı teni korunuyor, nefes kesici duran dudakları ise herhangi bir gülümseme barındırmıyordu.

Sadece göğüs ve kalça kısmını saran beyaz elbisesi zırhlarla korunuyor, kol kısımlarında birini öldürmeyi bekleyen keskin bıçaklar yer alıyordu. Korkutucu tavırları ondan şimdiden çekinmeme neden oluyordu.

Yüzüne çizilmiş, teniyle tezat oluşturan minik ay ve güneş dövmesinden bunun Uriel olduğunu çoktan anlamıştım.

Ortada duran adam ise bana en çok tanıdık gelen kişiydi. Geniş omuzları, heybetli duruşu onun bir komutan olduğunu çoktan ilan ediyordu.

Tıpkı Ramiel gibi üniforma giyiyor ancak ondan farklı olarak yeşil rengini tercih ediyordu. Cennetle en çok özdeşleştirilen bu rengin Metatronda hiç de masum bir havası yoktu.

Siyah saçları, tanıdık gelen yeşil gözleri vardı. Ağız ve burun yapısı bile beni heyecanlandıran birini hatırlatırken Metatron ukala bir gülümseme ile, "Uzun zaman oldu Ağabey!" Dedi.

Stolas bu gülümsemeye kesinlikle yanıt vermedi. Üç melekten gelen keskin ışıklar Stolas'ın karanlığında boğuluyor, Stolas üçüne birden güç gösterisi sunuyordu.

Stolas tek bir kelime ile, "Öyle!" Dedi.

"Haber aldığımız kaynaklara göre Cehennem prensi kendine bir eş seçmiş. Tebrik etmeye geldik!"

Stolas samimiyetsiz olduğu açıkça belli alaycı bir ifadeyle gülümsedi. "Ne gerek vardı? Biz hediye faslını çoktan geçtik."

"Müzmin bekar olmasıyla nam salmış bir adamın kimi eş seçtiğini çok merak ettik. Aileye katılan yeni üye ile tanışmaya geldik."

"Biz akrabaları seven çiftlerden değiliz. Mümkünse yüzyıllar boyu görüşmeyelim. Olmaz mı?"

Stolas'ın alaycı tavırlarına ilk kez gerginlik eklendiğini görüyordum. Meleklerden çekiniyor muydu yoksa ortada başka bir durum mu vardı bilmiyordum.

Ancak karşımızda dikilen kainatın en güçlü meleklerine karşı yarattığı karanlık onların ışığını cılız bir parlaklığı dönüştürüyordu. Güçlerinden çekinmesi mantıklı bir olasılık değildi.

"Hadi ama Lucifer gelininle tanışmamıza izin ver. Biliyorsun ki bize hala kaçak bir ruh borçlusun."

"Bana Lucifer demeyi kes, Metatron." Dedi Stolas.

"Kaçak ruh mu?" Diye sormak istiyordum. Ama dört farklı kişiden gelen enerji yoğunluğundan başım dönmüştü. Yarattıkları kargaşa birkaç ay hasta yatmama neden olacak türdendi.

Konuşmama gerek kalmadı. Metatron bana dönerek, "Eşiniz Cehennemde atılması gereken bir ruhu binlerce yıldır saklıyor. Bu yüzden bize kaçak bir ruh borçlu." Dedi.

Yutkundum. Olayın ne olduğunu anlamamıştım fakat belli ki ortada dönen tuhaf şeyler vardı.

Metatron sırıtarak Stolas'a baktı. "O kaçak ruh yüzünden kimse ona Lucifer diye hitap edemiyor. Değil mi Stolas?"

Stolas cevap vermedi. Bense şaşkındım. "Ben ona Lucifer diyebiliyorum." Dediğimde üç meleğin önüne bir bomba atılmış gibi irkildiler.

Birbirlerine bakıp birkaç saniye sustuklarında Stolas daha bir huzursuz olmuştu.

CEHENNEM ÇİÇEĞİ (BİTTİ) Where stories live. Discover now