11.Bölüm 🖤 Park

En başından başla
                                    

"İçirdiğin o iğrenç sıvı yüzünden mi?" Yüzümü buruşturdum. "Her şeyi sahte bir güzellikte mi göreceğim?"

"Ortama alışana kadar bir süre böyle yaşaman senin için daha iyi. Bizden biri oldukça illüzyon etkisini yitirecek ve sen beni olduğum gibi göreceksin."

"Sizden biri olmak mı?" diye bağırdım. "Bu da ne demek?"

Kapıya doğru yürüdü. Döndüğünde ise, "Benimle tanışan birinin beyaz kalacağını düşünmüyorsun değil mi?" diye sordu. Alaylı cümlesi bir sorudan daha çok bir gerçeği haykırıyordu.

Çok sonraları bu konuşmayı yaparken ondan hiç korkmadığımı fark edecektim. Bana içirdiği her ne ise ruhumun derinliklerine cesaret tohumu fırlatmıştı.


🖤🖤🖤


Günümüz


Uyandığımda hava henüz aydınlanmamıştı. Evdeki herkes uykularının en derin kısmını yaşarken ben sıkıntıyla Dylan'ın camını gözlüyordum. Eskiden birbirimizi kısık tonla bile olsa çağırır, sohbet ederken bulurduk.

Şimdi ise bir duvar olmuş penceresinde, havalanan perdesini seyrediyordum. Koyu perde gün boyu kapalı kalıyor, Dylan'a yüksek sesle bağırdığımda bile kimse cama çıkmıyordu. Bu tuhaftı. Dylan ile bir gün görüşmesek birbirimizi özlerdik.

Şimdi ise onu en son geçen akşam ailesiyle yediğimiz yemekte görmüştüm. O akşamdan sonra iki kez aramış, halimi hatırımı sorduktan sonra kapatmıştı. Telaşa kapılıp ortalığı yaygaraya vermek istemiyordum. Fakat Dylan ile aramız git gide açılıyor gibi hissediyordum.

Dylan'ın penceresini izlemekten sıkılarak gri bir eşofman takımını üstüme geçirdim. Saçlarımı at kuyruğu olarak toplarken sabah koşusunun bana iyi geleceğini düşünüyordum. Hem biraz hava alır, hem de aklımda yer edinen karanlık düşünceleri atardım.

Beyaz spor ayakkabılarımı giydiğimde odamdan ayrıldım. Merdivenleri inerken parmak uçlarımda yürümeye gayret ediyordum. Bütün aile bireylerim tek başıma koşuya çıktığım için önce kaygılanır, ardında koştuğum parkı işgal ederdi. Bu riski göze alamadığım için anahtarımı yavaşça aldım ve dış kapıdan sıvıştım.

Temiz hava suratıma bir tokat gibi çarptığında parkın sakinliği huzur vericiydi. Şehrin bunaltıcı gürültüsünden uzak sadece kuş cıvıltılarının olduğu bu mekan ruhumu yatıştırırken aynı zamanda son zamanlarda yaşadığım sıkıntıları üstümde atmamda yardımcı oluyordu.

Nefes alış verişlerim içinde ritimli bir koşunun büyüsüne kaptırırken sonbahar yapraklarıyla kaplanmış koşu yolunun daha güzel göründüğünü düşünüyordum. Kurumuş yapraklardan gelen kesif koku ciğerlerime doluyor, tatlı bir meltem saçlarımı savuruyordu.

Bazen yolun kenarında koşuya çıkmış başka kimseleri görüyor, bazen yalnız kalıyordum. Gün yeni aydınlandığı için park çok fazla misafiri ağırlamıyordu.

Yarım saattir koşmama rağmen çeviktim. Fakat Bay Stolas'ı yolumun üzerinde üç köpekle beraber gördüğümde neredeyse yere kapaklanacaktım. Dengemi son anda korudum.

Dün gece tanıştığım bu garip adamın yoluma çıkması beni afallatmıştı. Kuruyan dudaklarımı ıslatmak için yanıma aldığım su şişesinden bir yudum aldığımda o da beni fark etti.

Kibar ancak tehlikeli bir gülümsemeyle başını eğerek bir selam verdi. Beyaz renkli bir tişört, altına spor mavi bir pantolon giymişti. Üç köpeğine ait tasmayı usta bir şekilde kontrol ederek yanıma yaklaştığında, "Günaydın!" dedi.

CEHENNEM ÇİÇEĞİ (BİTTİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin