22

288 20 5
                                    

İyi okumalar, sizi seviyoruz♡

LOUIS' POV.

"Sürpriz yapmaya gelmiştik. Müsait olmadığını bilmiyordum." Sarı saçlarını kafasını sallayarak geriye attı. Harry benim kalçamdaki ellerini bırakıp yavaşça bedenimi yere indirdi.

"Eve nasıl girdiniz?" Kafamı karıştıran bir diğer soru da buydu tabii ki.

"Adresi Bebe verdi. Yan komşunuz da paspasın altında anahtarın olduğunu söyledi. Londra'nın en iyi dedektifine göre tahmin edilebilir bir saklama şekli." İkisi de ellerini kızların gözlerinden çekti.

"Siz kimsiniz ki? Louis, bu hanımefendileri tanıyor musun?"

"Evet, Harry, şeyy... Charlotte, Félicité, Phoebe ve Daisy. Kardeşlerim." Adlarını söylerken elimle tek tek işaret etmiştim. Ben sözümü bitirir bitirmez Harry'nin kaşları havalandı.

"Bilmiyordum. Hoş geldiniz hanımlar." Gidip Lottie'nin elinin üstünü öptü, sonra da sırasıyla diğerleriyle el sıkıştı.

"Doris ve Ernest nerede?"

"Gelirken teyzeme bıraktık, bu kadar uzun yolda yorulurlardı." Harry şaşırmış gözlerle bana bakıp sesindeki şaşkınlığı saklayamadan sordu.

"Kaç kardeşsiniz ki?"

"Yedi kardeşiz. Ben en büyükleriyim, hepimizin annesi aynı kişi olsa da babalarımız farklı." Beni onaylayarak koltuğa yayıldı.

"Keyfinize bakın kızlar. Louis, ikizlere benim yatağımı hazırlayalım, Lottie ve Fizzy'e bu koltukları açarız, salonda kalırlar, biz de beraber yatsak bir şey olmaz diye düşünüyorum." Sözünü bitirip bana göz kırpınca zaten dakikalardır alt taraflarımda hissettiğim sızı iyice kendini belli etmeye başlamıştı.

"Benim yatağımda da yatabilirler değil mi kızlar? Seni yatağından etmeyelim." Phoebe ve Daisy'e sorduğum soruya ikisi de baş parmaklarını havaya kaldırarak cevap verdi.

"Olmaz. Benim yatağımda yatsınlar. Senin odanda bizim işimize yarayacak şeyler var çünkü." Dediği şeyi anlayınca kızararak başımı bacaklarıma çevirdim. Yüzüne bakarsam ona karşı kendime verdiğim bütün sözleri yutacaktım, biliyordum bunu. O ise nereden geldiğini bilmediğim bir hevesle kızları peşinden sürükleyerek evi gezdirmeye başladı.

Odama gidip boğazıma oturan yumruyu geçirmekti şu anki amacım. Lottie, büyüdükçe anneme daha çok benziyordu. Saçları, burnu, gözleri, dudakları. Bu evde, yıllar sonra, kanlı canlı küçük bir Johannah görmek, benim kaldırabileceğimden daha fazlasıydı. Salona bavullarını almaya gelen Lottie'yi görünce daha fazla dayanamayıp odama koşturdum. Komodinimin üstünde duran fotoğrafımızı alarak dudaklarımı annemin yüzünün tam üstüne bastırdım. Gözlerimden akan bir damla yaş çerçevenin camını süslüyordu şimdi. İçimden bir ses, bana Harry'nin yanında aynı güveni hissetmemin ihanet olduğunu söyledi, şimdi bedeni toprak altında kalmış, eskiden hayran bakışlarımın hedefi olan annemin yerini böyle doldurmamın yanlış olduğunu söyledi. Toplum da diyordu aynısını bana. Bir annenin yerini ancak bir kadın doldurabilir, erkekler sadece geçici heveslerdir, hevesini alıp kenara atarsın diyorlardı. Ama içimdeki acıyı söndüremiyordu bu içi çürük laflar. Beni sakinleştiren şey bir çift yeşil gözdü. Bana acıma dışında duygularla bakabilen, bedenime kan olan o ilacım, yeşil gözlerde gizliydi. Zehirliydi yeşilleri. Çok bakınca içiniz istemsizce titriyordu. Boğazınızdan istemsiz hıçkırıklar yükseliyordu. Oturduğunuz yere çöküp saatlerce ağlamak istiyordunuz güzelliğine. Ya da bebek gibi dizinize oturtup kıvırcık buklelerini sevmek. İşte her ne kadar bunlar ve söyledikleri iyileştirse de hasta yüreğimi, kelimeler bazen çok canımı yakıyordu. Beni reddettiği zamanlar, dışarıya bozulmamış gibi görünsem de hayal kırıklığı denilen bencil hissin kocaman eli, içimde umuda dair yeşeren bütün bitkileri yerlerinden tek tek sökerek öldürmüştü. Bebe'ye bundan bahsettiğimde, onların sadece kelimeler olduğunu, o kelimelerinse hem yıkıcı hem de yapıcı gücü olduğunu söylemişti.

You & IWhere stories live. Discover now