16

275 27 17
                                    

İyi okumalar, sizi seviyoruz♡

LOUIS' POV.

Eve gelir gelmez Harry içinde kanlı ceketi ve polis üniformaları olan poşeti banyoya götürdü. Adımlarını takip ederek peşinden banyoya girdim. Küveti suyla doldurup içine kıyafetleri attı. Su yavaş yavaş kırmızıya boyanırken birkaç saat önce yaşadığım şeyler gerçeklikten kopmuş aklıma doluşmaya başladı. Sabit tutmaya çalıştığım sesimle Harry'nin yanlışını düzelttim.

"Boş su kanı temizlemez. İçine biraz tuz dökmen lazım." Sinirli bir nefes alıp bana bir şey demek için ağzını açarak arkasını döndü. Yeşilleri benim dolmuş gözlerimle buluşunca anında yumuşayan bakışları ve titrekleşen nefesleri beni bu katilin yanında güvende hissettiriyordu. Başını sallayarak mutfağa yöneldi. Birkaç dakika geçmeden elinde bir yemek kaşığı tuzla geldi. Tuzu küvete gelişigüzel serpip kaşığı kenara attı. Elleriyle kıyafetlere biraz bastırarak kanların suya karışmasını sağladı.

Kanlı üniformaların arasındaki deri kemeri görünce elimi ağzıma götürüp gözlerimi kapatarak gözümden bir damlanın damlamasına izin verdim. Bende büyük bir etki bıraktığını düşünmemiş olsam da görünce hıçkırıklarıma engel olamamıştım. Bir elimi arkamdaki lavaboya dayayıp mümkün olduğunca sessiz bir şekilde ağlamaya başladım. Ev arkadaşımın benim gözümün önünde bir adam öldürmüş olması ve o adamın beni taciz etmeye kalkışmış olması, içinde bulunduğumuz durumu daha da karmaşık hale getiriyordu.

"Louis bu üniformalar-" Arkasını dönüp benim ağladığımı görünce cümlesini yarıda kesip kafasını iki yana salladı. Terreddüt ettiği belli bir yüz ifadesiyle bana yaklaştı. Kollarını iki yana açıp dudaklarını hafif büzerek yüzüme baktı. Daha önce kimseye isteyerek sarıldığını düşünmüyordum. Hoşlandığım -belki de çoktan tutulduğum- adamın bana sarılma isteğini reddetmeyecektim tabii ki. Kollarımı yavaşça beline sararak alnımı göğüsüne yasladım. Üstündeki tişörtü ellerimde toplayıp burnumu çektim. Kollarını kafamın etrafına sararak burnunu saçlarımın arasına yerleştirdi. Hıçkırıklarım sıklaşınca kafasını kaldırarak kendi kendine söylendi.

"Yanlış yaptım, o kansızın yüzünü değil kasıklarını ezmem gerekiyordu. Acaba gömmüşler midir? Çok geç değilse bel altını dağıtmadan bana rahat yok-"

Sırtına çıkardığım ellerimden birini yumruk yaparak vurdum. "Sus, Harry." Benim kısık sesli kıkırtımdan sakinleştiğimi anlamış olacaktı ki, kollarını çözerek benden uzaklaştı.

"Ben Zayn'e gidiyorum. Akşam olmadan gelirim. Bir şey olursa ararsın." Benim cevabımı beklemeden önce banyodan sonra da evden çıktı. Ben de elimi yüzümü yıkayıp banyodan çıktım. Salondaki koltuğa oturup televizyonu açtım. Haberlerde Nick Grimshaw'un arandığıyla ilgili bir şeyler vardı. Çok net olmayan fotoğrafından yüzü kare hatlı, kahverengi gözlü, kahverengi saçlı bir adam olduğu anlaşılıyordu. Haberler değişip başka bir konuya geçmeye başlayınca yerimden kalkarak mutfağa yöneldim. Her yere dağılmış bulaşıklara bakıp iç çektim ve yıkamaya başladım. Bitirdiğimde saate baktım ve çoktan neredeyse iki saat geçtiğini gördüm. Yorulduğumu hissederek odama geçtim, telefonumu alıp oyalanacakken kapı çaldı. Adımlarımı hızlandırıp kapıyı açtım.

Kapıda, haberlerde gördüğüm Nick'i görünce gözlerimi büyüterek sakin olduğunu düşündüğüm bir tonda sordum "Buyurun?"

Karşımdaki kahverengi gözlü kahverengi saçlı adam beni uzunca süzerek elini uzattı. "Merhaba, ben Richard Brook. Harry evde mi?"

Söylediği bir cümle mavi gözlerimi yuvalarından çıkacak kadar büyütmeme neden olmuştu. "Değil. Ama sizin Nick Grimshaw olduğunuza çok eminim. Bu kadar benziyor olmanız imkansız."

"Ben de bu konu için gelmiştim. Biraz konuşabilir miyiz?" en son biri benimle konuşmak istediğinde başıma neler geldiğini hatırlayınca yutkunmadan edemedim. Bir cevap vermedim ve kapıyı hızlıca kapatmaya çalıştım. Oysa ayağıyla kapının kapanmasını engelleyerek "Korkulacak bir şey yok, sadece konuşmak istiyorum." dedi.

Merakıma yenik düşerek kapının önünden çekildim. İçeriye geçerken konuşmaya başlamıştı bile.

"Londra'da koskoca dedektif Harry Styles'ın yakalayamadığı bir katilin olabileceğine inandın mı gerçekten?" Ne diyordu bu adam?

"Bilmem. Her yere işaret bırakıp sürekli kaçan sizdiniz. Siz söyleyin." Kafasını iki yana sallayarak elindeki ufak çantadan birkaç tane kağıt çıkardı. Ortadaki masaya bırakıp bakmamı işaret etti.

"Richard Brook. Oyuncuyum. Harry'nin tuttuğu ve parayla bütün o cinayetleri üzerime yıktırmasına izin veren bir oyuncu. Kulağa mantıksız geliyor olabilir ama öyle. Harry bunları planlayıp uyduracak kadar aklını oynatmış durumda. Evinde yaşadığın adam hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Üzücü değil mi?"

Duyduklarıma inanmamı bekleyemezdi. Harry bu kadar şeyi uydurmuşsa neden şimdi evimize gelip kendini ele veriyordu ki? Alacağı paranın kesileceğini bile bile? Dediklerine hiç ihtimal vermesem de Harry gelene kadar zaman kazanmak için ona karşı tavrımı bozmadım.

"Kendini tüm dünyaya tanrıymış gibi göstermek için beni kullanıyor. Aslında zeki biri bile değil." hâlâ beni inandırmaya çalışırken yüzümdeki alaycı ifadeyle ona bakmaya başladım.

"Öyle mi? Peki, Bay 'Brook'. O zaman bana Harry'nin nasıl bir kadının sadece yüzüğünden gizli ilişkileri olduğunu anlayabildiğini söyleyin."

İlk önce dediğime şaşırmış gözükse de hemen kendini toparlayıp bana cevap verdi. "Bak, gördün mü? Sen de onu tanrılaştırmışsım. Her şeyi kendi ayarladı diyorum. Zeki falan değil o, bir psikopat."

Taşan sabrımla "Artık gerçekten saçmalamaya başladınız. Derhal evimi terk edin." dedim ve kapıyı işaret ettim.

"Yanlış taraftasın, Louis. Ama madem istiyorsun giderim." masaya saçtığı kağıtları toplayacaktı ki kapıdan anahtar sesi duyuldu.

"Louis! Pastanede geçen beğendiğin kurabiyelerden vardı geçerken gördüm ama istersen alabilirim-" Harry eve girdiği anda bağırarak konuşmaya başladı ancak salonda Nick'i görünce durdu.

"Grimshaw? Senin burada ne işin var?"

You & IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin