3. Bölüm : Beni Bırakma

6.2K 770 230
                                    

  Hemşireler geldikten sonra hemen odadan çıkartılmıştım. Üstüne Seungmin'i de çağırmaları hiç iyi olmamıştı. Gerginlikle tırnaklarımı yemekten başka hiçbir şey yapamıyordum.

  Öte yandan anlattıklarımdan bu kadar etkilenmesi buna benzer bir olay yaşadığını öne sürüyordu. Temastan uzak durması da tecavüze uğradığını düşündürüyordu bana. Ama hastalığı Agrafobi değildi ya da belki de iki tane hastalığı birlikte ilerletiyordu. Agrafobi hastaları genellikle daha uysal olurken Lee Know onların aksine daha sertti. Eğer iki hastalığı birden yürütüyorsa buna hemen son vermesine yardımcı olmalıydım.

  "Bay Han daha bir kaç dakika önce bana hastayı iyileştireceğinizi söylerken şimdi onu bayıltmışsınız. Bunu nasıl becerdiniz merak ediyorum doğrusu." Seungmin'in tam yanımda bana söylenmeye başladığını fark edince hemen önünde eğildim.

  "Merak etmeyin efendim, bunlar da tedavinin bir parçası sadece. Bir şeyleri anlamlandırmak için bunu yapmam gerekiyordu."

  "Eğer hastanın ailesi burada olsaydı böyle mi söyleyecektin onlara? Sence buna göz yumarlar mıydı?"

  Suçluluk bütün hücrelerime nüfus ederken "Haklısınız, özür dilerim." Diye mırıldandım.

  "Bir daha böyle tedavi etmeye çalışma tamam mı? Lee Know kendine gelince seni isteyip istemediğini soracağım. İstemezse de..." Deyip omuzumu patpatladı. Sakince kafamı sallarken gözlerimi kapıya çevirdim. Benim için belki de büyük bir kayıp olmazdı ama üzülmeden edemiyordum. Daha yeni başlamıştık ve ben bugün ilk kez yol kat ettiğimizi düşünüyordum açıkcası.

  Kapı açılınca hemen ayağa kalktım. "Bay Han, Lee Know sizi görmek istiyor." Şaşkınlıkla gözlerim açılırken bakışlarım yanımda duran Seungmin'e kaydı. "Hastan seni bekler. Hadi git." Dedi bana gülümseyerek. Kafamı sallayıp hemen içeriye girdim.

  "Ben... Özür dilerim." Dedim direkt. "Biraz fazla ileriye gittim sanırım."

  "Sıkıntı değil." Dedi ifadesiz yüzüyle. Sessizce bir şeyler mırıldandıktan sonra bu sefer sesli bir şekilde konuşmaya başladı. "Sarılman... İyi hissettirdi."

  Cümlesi gülümsememe sebep olurken kollarımı iki yana açtım. "İstediğin zaman sarılabilirsin."

  Yine bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı. "Ben de sana bir şeyler anlatmak istiyorum." Bugün daha ne kadar şaşıracağımı düşünerek yan tarafındaki koltuğu ondan uzaklaştırıp oturdum.

  Anlatması için kafamı sallarken konuşmaya başladı. "Aslında güzel bir hayatım vardı. Ailem her zaman sevecen davranırlardı bana. Bir de abim vardı beni benden çok seven. Bazen aile geceleri yapardık. Babam eğlenceli hikayeler anlatırdı bize. Annemin yaptığı yiyecekler her zaman en mükemmeli olurdu. Böyle on üç yaşıma kadar geldim sanırım. Pek hatırlamıyorum. Babam eve her zaman altıda gelirdi ama bu sefer geç gelmişti. Ayrıca evde de benden başka kimse yoktu. Neden yoktular bilmiyorum. Belki de daha çaresiz kalmam için ortam hazırlamışlardı. Belki de babam önceden onları uyarmış ama beni unutmuştu ya da sadece yersiz bir tesadüftü." Duraksadı. Anıları yavaşça gözlerinin önüne seriliyor olmalıydı.

  "Zorlanıyorsan anlatmak zorunda değilsin. Seni hazır olana kadar beklerim." Dedim yatıştırıcı bir sekilde.

  "Şimdi anlatmazsam hiçbir zaman anlatamam. Senden tek isteğim benden uzak durman. Kendimi tutamazsam sana zarar vermek istemiyorum." Kafamı sallayıp koltuğu biraz daha geri çektim. "Babamın yanında iki kişi daha vardı. Kapıya heyecanla koşturduğumda gördüğüm yüzler bana daha bir şey yapmadan bile beni korkutmuştu. 'Hani karın nerede?' diye sordu biri. Babam bir cevap veremedi. Sonra bütün evi gezdiler ama bir şey bulamadılar. Biraz daha uzun olanın gözleri uzun süredir bende oyalanıyordu. 'Madem karın evde değil, bu çocuğu alırız biz de.' dedi bana bakarak. Babamın gözlerinin korkuyla büyüdüğünü hatırlıyorum. Daha ne olduğunu anlamadan biri beni kucakladı. O gün o kadar çok bağırdım ki. 'Baba beni bırakma! Baba nolursun! Baba beni kurtar! Baba!' Bir şey yapmayacağını anladığımda ise son sözcüklerimi söyledim babama. 'Baba... Sizi çok seviyorum."

  Elleri yine titremeye başlayınca "Kendini zorlama lütfen." Dedim telaşla.

  "Niye? Sen de mi benden korkuyorsun yoksa?"

  "Senden değil, sana bir şey olmasından korkuyorum. Daha yeni bir krizden çıktın hem de benim yüzümden. Şimdi bana bir şeyler anlatmak için kendini yıpratmanı istemiyorum. Yavaş ilerleyelim olur mu?"

  Gözleri mi dolmuştu, ben mi yanlış görüyorum? "Han~ah ben daralıyorum artık. Beyaz duvara bakmak midemi bulandırıyor. Çünkü renkleri de yansıttığı gibi anılarımı da yansıtıyor bana. Korkuyorum her gece. Uyumak işkence gibi geliyor. Saniyeler kulaklarımda yankılanıyor. Tik tak tik tak ve o saat geliyor. Gece iki, kapım sertçe açılıyor. Ellerim bağlı, hareket edemiyorum. Daha yeni geçmiş morlukların üstüne yenileri ekleniyor. Söylesene bu gece de gelirlerse? Ne yapacağım ben?" Saclarını çekistirmeye başladığında krizin eşiğine geldiğini fark ettim.

  "Hey, hey sakinleş. Kelepçelerini çıkartacağıma söz vermiştim sana hatırlıyor musun? Seni buradan çıkartacağım ve istersen bu gece yanında kalabilirim."

  "Gerçekten mi?" Dedi fakat umutsuzdu sesi. "Fakat ben insanlara zarar vermekten de korkuyorum. Ya buradan çıkınca insanlara zarar vermeye başlarsam? Zararsız insanların benim yüzümden psikolojisi bozuluyor Han~ah, oysaki ben böyle olmasını istememiştim. İnsanlar beni biraz olsun anlasın istemiştim. Neden kendimi bu kadar kaybediyorum? Her şeyi mahvettim. Ayrıca artık aileme de dönemem. Benden korkarlar."

  "Neden korksunlar? Onlar senin ailen."

  "Ama aynı zamanda beni arkalarında bırakan ailem. Oradan ilk çıkabildiğimde evime koşturdum amansızca. Kapıyı tıktıkladığımda annem açtı kapıyı. Bir kaç saniye bakıştıktan sonra 'Katil!' diye bağırıp yüzüme kapattı. Beni kaçıranlardan birini öldürdüğüm hemen kulaklarına gitmişti belli ki. O gün fark etmeden bir kaç kişiye daha zarar verdim sanırım. Kim olduklarını hatırlamıyorum bile."

  Ellerini yine saçlarına geçirdiğinde sandalyemi azcık yaklaştırıp elimi uzattım ona "Ellerime bak. Bugün sana ellerimi uzatıyorum. Elimi tuttuğun anda seni o karanlıktan çekip kurtaracağım. Bu beyaz duvarlara bakmak zorunda kalmayacaksın. Geçmiş bir anda yok olmuş olacak. Söz veriyorum sana. Ama bana söz ver, saçlarını çekiştirmek yerine ellerimi tut bundan sonra. Tut ki varlığımı hisset. Artık sana zarar veren birinin olmadığının farkına var."

  Bir kaç saniye bana baktı öylece. Ayrıca saçlarını çekiştirdiği elleri duraksadı. Bir elini yavaşça indirdi ve o da bana ellerini uzattı. Hala biraz mesafe varken çok az daha yaklaşıp ellerimizi birleştirdim.

  Hemen gözlerini kapattı. Hala titriyordu. Bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı yine. Sonra gözlerini açıp gözlerime odaklandı. "Beni bırakma lütfen."

~👨🏻‍⚕️~

~👨🏻‍⚕️~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Psycho °Minsung° ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin