29.bölüm

106K 2K 247
                                    

Çocukken, gençken hatta artık büyüyüp yetişkin bir birey olduğumuzda ve belki de en önemlisi ölene kadar hep bir şeyleri ertelemeye çalışıyoruz. Haftaya diyete başlayacağını söyleyen insanlar, seneye çok çalışacağını söyleyen öğrenciler... Sanırım hepsi, herkesin alıştığı ve her adımda gördüğü rutin olaylar ve kimselerdi. Aslında elimizde onca imkân ve zaman varken neden erteliyoruz bunu bilmiyorum. Ama büyük bir özgüvenle yargıladım o insanlar arasındaki yerim bariz bir şekilde belirgindi. Ben de sürekli bir şeyleri erteliyorum ve kendime söz verip şimdi olmaz belki daha sonra diye kendimi kandırıyordum. Bunu Yağız›da da yapmıştım. Yapıyordum da. Kötü davranacağım derken öyle bir şey oluyordu ki güvendiğim adam sıfatıyla oturuyordu kalbime. Ya da öyle bir şey söylüyordu ki inanıyordum hemen ve nefret etmeyi erteliyordum.

Şimdi de karşımda Ege vardı. Tam karşımda durmuş donuk mavi gözlerini üzerime dikmiş bana bakıyordu. Soğuk bir cazibesi vardı. Yüzüne bakınca gülümsemek yerine somurtarak onu izlemek istiyordunuz. Yüzünde sıcaklığı veren tek şey belki de gamzeleriydi.

"Daha ne kadar orada beklemeye devam edeceksin? Merak etme, insan öldürmüyorum." dedi alayla gülümseyerek. Sesi her zamanki Ege gibi çıkıyordu. Gerçi her zamanki Ege nasıldı? Bundan da pek emin değildim. Onu fazla tanımıyordum.

"Ah, ben dalmışım." diyerek sırama doğru ilerledim. Oturduğu yerle aramızda sadece bir sıra vardı. "Herkes nerede?"

"Etkinlik mi ne varmış. Pek dinlemedim açıkçası." dedi omuzlarını silkerek. "Okulun çoğu geziye gitmiş, diğerleri de kaçmış. Birkaç kişi kaldı sanırım okulda." Çantamı sıraya koyarak ofladım. Benim şu an o nefret ettiğim fizik dersine ihtiyacım vardı.

"Boşuna geldik yani." diye mırıldandım.

"Ben bilerek geldim, seni bilemem." dedi rahatça arkasına yaslanarak bana bakarken. "Evde kalmak hiçbir zaman ilk tercihim olmadı."

"Ders olsaydı keşke." dedim ben de sıkıntıyla ayakta dikilirken. Sırtımı dönerek otursam ayıp etmiş olurdum ona doğru otursam sanki konuşmak istiyormuş gibi olurdu. Aslında bir şeyleri konuşmak, çözmek gerekiyordu ama ilk adımı ben atamazdım. En azından bir şeyleri ima etmesi ya da kırgınlığını belli etmesi gerekiyordu. Şu an gördüğüm kadarıyla Ege'de böyle bir şey yoktu. "Ders isteyen tek öğrencisin sanırım. Ders yok diyorum dediğin şeye bak." dedi dalga geçerek. Yaşadıklarımı nereden bilecekti ki?

"Evet haklısın da ne bileyim." diyerek sırama yan bir şekilde oturdum. Yapabileceğim tek şey buydu şu an.

"Etkinlikten senin niye haberin yoktu? Bursa'dan dönmemiş miydin?" diye sordu merakla. Sesinde ufacık bir ima bulsam özür dilemeye başlayacaktım ama soğuk sesiyle duygudan yoksun bir şekilde sormuştu.

"Evet ama... Şey, Yağız hastaydı biraz ve onunla ilgilendim." diye mırıldandım. Aslında onu ilgilendirmezdi ama açıklama yapmak istemiştim.

"Ah anladım." dedi gülümseyerek. "Sanırım sabah da ayrılmak zor oldu."

"Efendim?" diye sordum şaşırarak. İma ettiği şey... Ben mi yanlış yorumluyordum acaba? "Yağız'dan diyorum, sabah ayrılmak zor oldu galiba, baksana bayağı geç geldin."

"Saçmalama Ege." diye sesimi yükselttim. Öyle bile olsa benimle nasıl konuştuğuna dikkat etmesi gerekiyordu. "Biz... Biz Yağız'la birlikte değiliz." Değildik işte. Sarılıp uyumuştum, kokusunu sevmiştim ama değildik. Ben ağlarken üzüldüğünü düşünmüştüm. En çok beni sahiplenmesi, bu kadar koruması iyi gelmişti ama yalandı. Her şey aptal bir söz içindi. Zaten sadece iki gün sonra reşit olacaktım ve böylece yanında kalmam için hiçbir neden kalmayacaktı. Zorla tutamazdı beni, üzerimde hiçbir söz hakkı yoktu. Ne babamdı ne ağabeyim ne de kocam. "Affedersin." diye mırıldandı gözlerini karşıdaki duvara dikerek. "Dışarıdan pek öyle görünmüyorsunuz da. Özellikle o gece çağırınca ben de..."

Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin