9.bölüm

122K 2.7K 187
                                    

Keyifli okumalar :) 

Ege... Onun yanına gidebilirdim. Bana gereksiz sorulardan sormaz ama korurdu, değil mi? Hem göz göre göre genç bir kızı da ölüme sürüklemezdi o. Yağız ya da Baran gibi değildi. Hatta benim gibi bile değildi. Masumdu bence o. Onunla kendimi temizlemeliyim ben de. Tekrar masum Armin olmalıydım. Böyle devam ettikçe daha da bataklığa gömülüyordum ve çamur her yerimi kirletiyordu. Hatta belki de Buğra'nın yanına da gidebilirim. Bana destek olurdu tıpkı Ege gibi. "Armin beni bekle." diye bağıran Yağız'ı dinlemeden hızlı barakanın kapısını açtım. Dışarı çıktığımda aldığım oksijen boğazımı yaktı. Saatlerdir havasız kaldığım bodrumun beni mahvettiğini anlamamıştım bile. Yağız ve Baran'ın bana hemen yetişebileceğini bildiğim için vakit kaybetmeden koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmeden boş yolda öylece koşuyordum. Bir tarafı ormanlık diğer tarafı uçurum olan yol... Ne yapmalıydım? Uçurumdan atlayarak her şeye son vermek mi? Ormanın içine dalarak Yağız'ın beni bulmasını imkânsızlaştırmak mı? Yoksa düz yolda koşmaya devam ederek beni yakalama ihtimalini arttırmak mı? Hangisini seçmeliydim? Henüz karar verememiş, koşmaya devam ederken bizden gözlerimi acıtan ışıkla olduğum yerde kaldım ve kollarımı gözlerime siper ettim. Ani frenle önümde duran arabanın sahibini ise görmeyi hiç beklemiyordum.

***

Arabanın içinde düşüncelerime dalmış giderken, sürücü koltuğuna doğru dönüp duruyordum. Her baktığımda hayal olmadığını anlıyordum ama sadece raporu eksik bir deli olduğum için bunun da beynimin oynadığı bir oyun olmasından çok korkuyordum. Dakikalardır sessizde kalmış olan telefonum cebimde titriyordu. Büyük ihtimalle Yağız arıyordu ama yine de emin olmak için telefona bakacak enerjim bile yoktu. Telefon her sustuğunda "Tamam bitti" diyordum ama o hiç usanmadan tekrar arıyordu. Kim bilir kaç cevapsız çağrı vardı. Tekrar aramaya başladığında dayanamadım ve cebimden telefonu çıkardım. Otuz sekiz cevapsız çağrı vardı ve hepsi Yağız'dandı. 

"Yağız mı arıyor? " diye sordu babam. 

"Evet." dedim sessizce. Ona kırgındım aslında ama o depodan kaçarken onu gördüğümde kendimi güvende hissetmiştim. Batan bir geminin içinden kurtulup karaya çıkan bir insan gibiydim. O benim karamdı. Denize çekip batırmak isteyen ise Yağız'dı. Depo aklıma geldiğinde Gizem'in başına gelenleri hatırladım ve istemsizce gözümden birkaç damla yaş düştü. 

"Ağlama bir tanem. Konuşmak istemiyorsan açma telefonu, tamam mı? Daha sonra halledebiliriz bunu." dedi anlayışlı bir sesle. Ona ihtiyacım olduğunu bir kez daha anladım. Daha ben çocuktum. 

Babamın güvenli kollarına ve annemin cennet kokusuna ihtiyacım vardı. 

"Ben..." diye mırıldandım. Ne söylemem gerektiğini bile bilmiyordum. "Beni neden verdiniz ona?" diye sordum daha şiddetli ağlamaya başlarken. Biraz önce onu karşımda gördüğümde her şey anlamını yitirmişti ve hemen boynuna atlamıştım ama gerçek o kadar basit değildi işte. "Prensesim... Lütfen. Şimdi düşünme bunları." dedi bir eliyle saçlarımı okşarken. 

"Orada bir kız öldü baba. Hem de benim yüzümden biliyor musun?" dedim hıçkırırken. "Hem sen nasıl geldin? Orayı nasıl buldun?" 

"Sana sürpriz yapmak için İstanbul'a gelmiştim zaten. Yağız ile de görüşünce burada olduğunu öğrendim." dedi ama yalan söylediği sıralarda yaptığı gibi kaşının biraz üstünü kaşıyordu. Ayrıca bana hangi kız ve neden diye sormamıştı bile. Biliyordu bir şeyleri. Gizem'den haberi vardı belki de. Nasıl kötü bir insana dönüştüğümü yüzüme çarpmamıştı belki daha ama içten içe biliyordu o da tıpkı benim gibi. 

"Anladım." dedim inanmış gibi yaparak. Yağız'ı, babam İstanbul'a gelse de buraya çağırmayacağını bilecek kadar tanıyordum artık. Babam da benden bir şey gizliyordu herkes gibi. Hem o adam da Eymen hakkında bir şeyler söylemişti Yağız ona engel olmadan önce. Nereden tanıyordu benim ağabeyimi? 

Güven Bana*Yeniden Yayımda*1-2Where stories live. Discover now