Satılık erkek

Oleh aykirihikayeler

2.2M 46.3K 16.3K

Fahişeler. Parayı basarsın, altına alırsın, becerirsin. Yüzüne bakmadan çekip gidersin. Beğenirsen, tekrar ge... Lebih Banyak

TANITIM 1
TANITIM 2
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
Satılık Erkek-Okuyucularına
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
FİNAL
Özel Bölüm

BÖLÜM 25

31.5K 807 373
Oleh aykirihikayeler

Keyifli okumalar!
__

Bazen kendinizi işe yaramaz, fazlalık ve boş hissedersiniz. Yarardan çok zararınız dokunur insanlara. Gitseniz, onlar için her şeyin daha iyi olacağını düşünürsünüz. Bende tam o duygular içerisindeydim. Yürüyemeyen, kardeşlerine bakamayan, bir çocuğu koruyamayan bir fazlalık. Yarım bir fazlalık.
Bir fahişe. İnsanları kendine aşık edip, onları yüz üstü bırakıp ve yaptıkları yetmezmiş gibi ona aşık olan insanları 'takıntılı' olarak damgalayan biriydim ben.
Yaşamayı hak eden biri değildim.
Ne kendisini mutlu edebilen, ne kardeşlerini ne de başkasını bir erkektim ben. Hala erkek sayılıyordum dimi?
Delik deşik edilmiş olsam bile, onlarca erkeğin altına yatsam bile erkek olarak geçerliydim.
Onların gözünde erkek, kendi gözümde insanlık dışı bir varlık.

Her şey üstüme üstüme geliyordu sanki.
İstanbula geldiğimizden beri o kadar çabalamıştım ki her şeyi yoluna sokmak için artık yorgun düşmüştüm.
Selim çıktı karşıma artık her şey daha güzel olacak derken hiç bir şey güzel olmamıştı.
Ben hala eski bendim. Hala aynı ben. Hala aynı fahişe. Ben değişmeden, hiç bir şey değişemezdi de zaten.

Tekerlekli sandalyemin tekerlerini çevirmeye başlayarak ilerledim salonun koca camına. Boğaz manzarası beni benden alıyordu. Bazen camı açıp, tekerleri hiç durmadan döndürmek geliyor içimden. Hızla boğaza düşüp boğulmak..

Selimin telefonla konuşarak merdivenleri inişini duyabiliyordum. İkinci oğlu'nu hala görememiştim. Ben burdayken eve gelmemişti. Hastanede yattığım 1 ay da ise eve uğrayıp uğramadığını bilmiyordum.

"Evet, Emir iyi. Gel artık şu eve! Bir karın var senin." dedi, yüzüme gülümserken.
Demek beni tanıyordu. Anlaşılan eve gelmişti bir ay içerisinde ve beni tanımıştı.
"Bu akşam geliyorsun." dedi Selim son olarak otoriter bir sesle ve yanımdaki tekli koltuğa oturdu.
"Özür dilerim." dedim.
"Ne için?"
"Beni bu eve bir fahişe olarak soktun. Bir ay boyunca işimi yapamadım ve bu durumumlada pek mümkün değil."
"Ben seni basit bir fahişe olarak görsem bu eve almazdım. Durmadan seks yapabilirim, evet ama seks yapmadan da durabilirim.
Ve biliyorsun bu durumun geçici." dedi gülümseyerek.
Daha zaman sert, otoriter ve dişli Selimin yerini anlayışlı ve aşırı kibar biri almıştı.
Cevap vermeden boğaz manzarasına döndüm tekrar.
"Oğlunmuydu?" diye sordum merakla.
"Evet. Bu akşam geliyor."
"Daha adını bile bilmiyorum. Evde neden hiç fotoğraf yok?"
"Fotoğraf yok çünkü annem hep fotoğrafların uğursuzluğuna inanırdı. Fotoğraflarda canlanan insanlar hafızalardan silinir derdi. Ondan kalma bir gelenek diyelim."

İlginç gelmişti bu 'gelenek'.
"Peki, ya adı?" diye sordum.
"Adı K-"
Selimin cümlesini yarıda kesen büyük oğlu olmuştu.
"Çıkmıyormuyuz?" Cenk bana el salladıktan sonra tekrar babasına döndü.
Selim "Sonra konuşuruz." dedikten sonra Cenk ile birlikte çıktı evden.
Yalnız kalmıştım yine.

Telefonumun titremesiyle irkildim birden. Kıvanç arıyordu. Onu en son bir ay önce görmüştüm ve fazlasıyla özlemiştim. Ama son olanlar? Onu öpmüştüm, sonra pişman olup kaçmıştım.
Başıma gelenlerden haberdarmıydı?

"Efendim?" diyerek çıktım telefona.
"Emir." Mutluluktan kekeliyordu. Telefonu açtığıma inanamıyordu sanki.
"Evet." dedim soğuk kalmaya çalışarak.
"Seni görmek istiyorum." Cümle aniden çıkmıştı. Fazlasıyna netti.
Benim bu halimi gördüğünde hala görmek isteyecekmiydi? Emin değildim.
"Olmaz."
"Neden? Sana bir şey olacak diye çok korktum. İzin ver, seni göreyim. Zaten bu görüşmemizden sonra benimle konuşmak bile isteyeceğini düşünmüyorum." dedi. Sesindeki o üzgün tını çok açık belliydi. Ne demek istediğini anlayamamıştım.
"Ben şimdide istemiyorum, Kıvanç." dedim, bu sözleri sarfetmek her ne kadar kalbime dokunsada.
"Söyleme öyle. Yalvarırım. Yaptığım çok büyük bir hataydı biliyorum. Ama böyle yapma."
"Asıl sen yapma. İstemiyorum."
"Emir, seni şimdi görmezsem ,Sana şimdi bir açıklama yapamazsam akşam olacakları kaldıramazsın. Sende kaldıramazsın, bende."
"Ne olacakmış akşam?"
"Akşam öğrenirsin ama o öğreneceklerinin açıklamasını şimdi yapmalıyım. Seni görmeliyim. Lütfen.."
"Olmaz." dedim ve telefonu sonunda yüzüne kapadım. Ne onun beni bu halde görmesini istiyordum ne de onu gördükçe ve düşündükçe beynime akın eden düşünceleri ve hatıraları canlandırmak istiyordum.

Telefonu güçlükle cebime koydum tekrar ve borçlu olduğum adamları aradım. İkinci ödemeyide yapmadığım için bir şey yapmışlarmıydı bilmiyorum ama daha fazla ödemezsem yapacakları çok açık ortadaydı.
"Alo?" diye çıktı bir adam telefona.
"Ben Emir."
"He, söyle."
"Ben ödeme için aramıştım. İki ayın ödemesi. Bir buluşma tarihi verin, getireyim." dedim.
"Bu gece 12 geçen dediğimiz yer. 2000 lira."
2000 liram vardı hem önceden kazandığım para vardı hem Selimin verdiği para vardı, o konuda rahattım. En azından o konuda..
"Gece olmak zorundamı?" diye sordum, cevabın hoşuma gitmeyeceğini bile bile.
"Zorunda. Gelmezsen.." diye başlayan cümlenin devamında ne geleceğini çok merak ediyordum. Hüseyinin ölümüne sebep olmuşlardı. Bu sefer ne yapacaklardı?
"Geleceksin." dedi birden. Tehdit etmekten vazgeçmişti anlaşılan.
Ben bir cevap vermeden kapandı telefon. Bu gece nasıl çıkacaktım evden? Helede bu halimle. Henüz yürüyemiyordum bile!

Camın önünden ayrılarak kendi odama çıktım. Aşırı derece sıkılıyordum ama bir çaresi yoktu..
Kıvançın sesini duymuştum. Para işini zorda olsa halletme imkanım vardı. Geriye sadece Kaan kalıyordu. Onun ne durumda olduğunu, kimseye bir şey anlatıp anlatmadığını bilmeliydim.
Odama girer girmez aklıma Kıvançın otel odasından çaldığım defter gelmişti. Hemen onu sakladığım yerden çıkardım ve ilk sayfasını açtım.
Onun hislerini, duygularını, düşüncelerini okumak, özeline karışmak içimde başka başka hisleri uyandırsada çok merak ediyordum yazdıklarını.
Sayfalara çoğunlukla kısa kısa şeyler yazmıştı.
' Yalnız hissediyorum, kimseye güvenemiyorum' şeklinde yazılar vardı.

Okuduğum ilk sayfalardan anladığım kadarıyla arkadaşlık kurmayı seven biri değildi. Veya arkadaşlık kurabilecek kimsesi yoktu. Tesellisi ise Beşiktaşmış.
Geceleri fazla uyumayan ve çok konuşmayı sevmeyen biri.
Annesini ise çok özlemiş.
İlk sayfalarda kayda değer bir şey yoktu aslında.
Sonrasında ise yazdıkları git gide ilgimi çekmeye başlamıştı.
Tanışma günümüzü anlatmıştı.

' Bugün bir oğlanla tanıştım. Yani o geldi tanıştı benimle. Derse geç kaldığım için girememiştim, ders bittiğinde geldi ders notlarını verdi.
Çok iyi niyetli birine benziyor. Sanırım uzun zaman sonra yine kendime bir arkadaş bulabildim. Tanımadığı halde gelip not veren bir insandan zarar gelirmi? Gelmez herhalde. Yeterince zarar ettim bu hayatta, daha fazlasını kaldıramam.'

Bu kadar yazmıştı o gün hakkında. Benim hakkımda neler düşündüğünü bilmek gerçekten çok ilginç geliyordu bana. Evet, beni seviyordu bunu biliyordum ama bildiğim bu kadardı. O zamanlar hakkımda neler düşündüğünü bilmiyordum.
Sayfaları üstünde göz gezdirdikten sonra beni yıkadığı günü anlattığı sayfada kaldım. Bunun da ilgi çekici olabileceğini düşünmüştüm.
'Ben ilk defa böyle hissediyorum. Onu ellerken utandım. Yani bir erkeği ellemek beni utandırdı. Sanki bir bakireye tecavüz ediyormuş gibi utandım. Neden öyle hissettim? Sonuçta ikimiz de erkeğiz. Onu ellemek benim için bir şey ifade etmemeli.
Bana verdiği t-shirt'ü hala üzerimde. Parfüm kokusu hala üstünde. Sanırım Jean Paul Gaultier kullanıyor.
Onun yüzünden daha zaman bir kaç cümle yazıp kapattığım deftere onlarca satır yazmak bana saçma geliyor ama kendimi alamıyorum. Yazdıkça yazasım geliyor. Bende bıraktığı etki başka bir şey.

Belkide ona hayran olduğum için böyle hissediyorumdur? İki kardeşine tek başına bakıyor. Nasıl bir işte çalıştığını bilmiyorum ama bir öğrenci olarak pek güzel iş imkanları olmadığı kesin. Üzülüyorum durumuna ama her zaman helal para kazanacağını biliyorum. Helal para bereketli derler, umarım çok bereketlidir çünkü onu üzgün görmek benide üzüyor. '

Kapıya yaklaşan ayak seslerini duyduğumda hemen defteri kapatıp dolaba sakladım. Eminim içinde bilmediğim bir sürü şey yazıyordu, özellikle de geçmişte ne yaşadığı ama şuan için merakımı bastırmak zorundaydım.
Kapı açıldığında Masalı gördüm. Gülümseyerek yanıma geldi ve "Abi yemek yiyeceğiz. Seni bekliyor herkes." dedi
"Geliyorum." diye karşılık verdim ve ardından yanağına bir buse kondurdum.
"Çabuk gel. Bugün bizde Selim beylerle yiyoruz. Herkes aynı masada yiyecekmiş." dediğinde şaşkın yüz ifademe engel olamamıştım. Onca kişi neden aynı masada toplanacaktık?
"Tamam gidelim." dedim ve Masal arkama geçip beni itmeye başladı.
"Abi yakında kurtulacaksın dimi bu sandalyeden?"
"Kurtulacağım bir tanem. Sonra seninle tekrar çıkıp gezeriz. Seni omuzuma alırım."
"Zaten ne zamandır benimle ilgilenmiyorsun. Beni sevmiyormusun artık?" diye sorması sanki kalbimi yerinden sökmüştü. Her şeye dayanırdım ama Masalın üzülmesine asla!
Onu elinden tutup yanıma çektim ve sarıldım.
"Öyle deme. Ben seni çooook seviyorum. Senin için ölürüm ben. Sadece biraz yoğun ve yorgundum işte. Hem 1 ay boyunca uyudum unuttunmu? Uyurken nasıl oyun oynayayım?"
"Bilmem. Ama Aslı var ya. Arkadaşım. Ev de çalışan kızın kardeşi. Onun ablası da oynamıyormuş onunla."
"Oda çok yoğundur. Ama hadi kapatalım konuyu. Bizi bekliyorlardır." dedim son olarak ve asansöre binip alt kata indik.

Masa tam anlamıyla donatılmıştı. Uzun bit masanın üzerinde türlü türlü yemekler duruyordu. Hepside muhteşem gözüküyordu.
Masanın başında Selim oturuyordu. Sağ yanında en büyük oğlu Cenk, Cenkin yanında ise evin en büyük kızı Esranın kocası Serhat oturuyordu. Serhatın yanında ise Esra. Esranın yanında sırasıyla evin hizmetçilerinden Elif, Gülsüm teyze, Ahmet abi ve Leyla oturuyordu.
Diğer tarafta Selimin sol yanı boştu. Boş yerin solunda ise Melek, Meleğin yanında ikizler, ikizlerden Enesin yanında ise Mert oturuyordu.
Mertin yanında Masal, Masalın yanında da Aslı vardı.
Bende masanın boş olan diğer ucuna geçtim. Yani Selimin tam karşısına.
Masada tam tamına 15 kişiydik. Ve bir yer hala boştu.

"Herkes masada olduğuna göre yemeğe başlayabiliriz. Afiyet olsun." dedi Selim ve önünde duran mercimek çorbasını yudumlamaya başladı.
Böyle bir sofra görmeyeli uzun zaman oldu demek isterdim ama böyle bir sofrayı hiç bir zaman görmemiştim.

"Bu yemekleri sırf Emir için yaptırdım. Moral yemeği olması için." dedi Selim hiç beklemediğim bir anda. Başımı kaldırdım ve gülümseyerek bana bakan Selimi gördüm. Yüzümün kızardığını hissedebiliyordum. Hemen başımı eğdim tekrar.
"Teşekkür ederim." dedim kekeleyerek.
"Vallah Emir, 24 yıllık oğluyum, böyle sofra kurdurmadı bizim için." Sözler Cenkten gelmişti. Bunu şaka olarak mı söylemişti yoksa babasına lafmı atmıştı anlayamamıştım. Sanki 'Basit bir şoför için yaptığını bizim içinde yapsaydın.' der gibiydi.
Beni konuşmaya zorlamaları kesinlikle hoşuma gitmiyordu. Tek isteğim yemeğin bitip, herkesin odasına çıkmasıydı.
Son derece rahatsızdım bu durumdan. Ama Mert sanki rahatımı dahada bozmaya çalışıyordu.
"Bir ay öncesine kadar her gün makarna yiyorduk neredeyse." dedi, bakışlarını Selimin ardından bana yöneltirken. Bende ona öldürücü bir bakış attım ve kafamı dahada eğdim. Böyle lafların burda işi yoktu.
Evet bu yaşantımız daha iyiydi öncekine göre ama aç köpekler gibi konuşmaya gerek yoktu.
"Ya görüyormusun? Şimdide bedavaya yemek yiyorsunuz. Hemde normalde 1 ayda yiyemeyeceğiniz kadar." Sesin sahibi Melekti. 'Melek', şeytan demek daha doğru olurdu.
Sözler karşısında affalamış ama bir şey dememiştim. Ne diyebilirdim ki zaten. Haksız değildi.
Selimin de Meleğe kızdığı her halinden belliydi ama hiç bir şey demiyordu. Anlaşılan sert erkek tavırları sadece beni becerirken devreye giriyordu.
Meleğe karşı çıkan kişi ise Selimin ikizlerinden Enes olmuştu.
"Bedava değil. Evde şoför olarak çalışıyor Emir abi."
Evet, şoför..
Melek Enesin ona karşı çıkmasına sadece bir kahkaha ile karşılık vermişti.

Çorbalar içildiğinde herkes masanın ortasından ne istiyorsa almaya başlamıştı. Etli ekmekler, sarmalar, dolmalar, kızartmalar, haşlamalar, hemen hemen her şey vardı.
Ben utancımdan sadece karnımın doyacağı kadarını alırken Mert hizmetçinin kardeşi değilde, evin oğluymuş gibi yiyordu. O yedikçe ben doyuyordum ister istemez. Sanki ikimize biçilmiş bir yemek hakkı vardı ve o o yemek hakkını tek başına doldurduğu için ben bir şey yemiyoe gibiydim.
Bu sefer laf atmadan duramayan Cenk olmuştu.
"Anladık makarnadan bıkmışsında, o kadarını yiyebilecekmisin?"
Mert lafın kime söylendiğine baktığında onun kastedildiğini anlamıştı.
Ona atılan laf benim utanmama sebep olmuştu.
Bunlarla yediğim ilk ve son yemek olduğuna yemin ettim o an. Mert abartmış olabilirdi ama onu veya beni utandırmalarına gerek yoktu.
Mert bir tabağına birde Cenke baktı.
"Sanane yahu! Genç delikanlı, istediği kadar yer!" Bu sefer de Selimin büyük kızı Esra konuşmuştu.
Her kafadan bir ses çıkması sinir etmeye başlamıştı. Sessiz sakin bir yemek istiyordum sadece.
"İyi be." dedi Cenk iki sarmayı birden ağızına götürürken.

Yemek boyu herkesin bakışlarını üzerimde hissetmiştim.
Melek ve Cenk resmen lokmalarımızı sayıyordu. Selim ise beni özlediğini belli ediyordu bakışlarıyla.
Gülsüm ablanın bakışları şefkat doluydu sanki. 'Yiyin.' der gibi.
Enes ve ikizi Lara da sevmişti bizi.
Her ne kadar tatsız bir yemek gibi görünsede şükür etmeliydim her şey için.
Yemekler kaldırılmış, tatlılar servis edilmeye başlanmıştı kapı çaldığında.
Leyla ayağa kalktı hemen ve hızlı adımlarla kapıya koştu.
Kapının açılma sesinin ardından Leylanın "Hoşgeldiniz." dediğini duydum. Gelen kişi öyle sessizce cevap vermişti ki sadece bir mırıldanma duymuştum.

Ben arkamı dönmemiş, gelen kişiyi görmemiştim. Fark ettiğim tek şey Meleğin birden yüzünde gülücüklerle ayağa fırlayıp gelen kişiye koşmasıydı. Bende merakla arkama döndüğümde O'nu gördüm.
Görmemem gereken bir kişiyi.. Kıvançı.

Gözlerimin büyüdüğünü farkettim. Bu Kıvanç olamazdı değilmi?
Ağızım en az gözüm kadar açılmıştı.
Kıvanç karşımda duruyordu??
Selimin oğlumuydu? Ya Melek? Melek Kıvançın karısımıydı?
Bir an sandalyemden düşecekmiş gibi hissettim. Hemen sandalyeme sarıldım ve kafamı tekrar masaya döndürdüm.
O niye şaşırmamıştı? Burda olduğumu biliyormuydu?
Melek "Seni çok özledim kocacığım." dediğinde ise bir şok daha geçirmiştim.
Sanki kalbime bir ok saplanmıştı. En az Masal üzüldüğünde üzüldüğüm kadar üzülmüştüm şuan.
Kıvanç paralı malı olduğum adamın oğluydu!

"Buda ikinci oğlum Kıvanç." diye tanıştırdı Selim bizi. "Ama sanırım okuldan tanışıyormuşsunuz zaten."
"Evet." dedi Kıvanç bana göre daha rahat bir tavırla. Oda rahatsızdı bu durumdan, belliydi ama bu durumdan haberdar olduğu da belliydi.
Belkide bu yüzden gelmemişti eve?

"Yakın arkadaşmısınız?" diye sordu Esra.
"Hayır!" diye patladım birden. Hala şoktaydım, hala üzgündüm ama böyle birinin yakın arkadaşı olarak görülmek istemiyordum.
"Sadece merhaba merhaba." diye ekledi Kıvanç bana üzgün olduğunu belli eden bakışlar atarken.
Ben ise bakışlara karşılık vermemeye çalışırken kendimi ona bakarken buluyordum her defasında.

Mert ve Masalda tanımıştı Kıvançı, bize yemeğe geldiğinden dolayı.
"Nasıl yakın değilsiniz? Bize yemeğe gelmişti bir keresinde." dedi Mert birden. Bunu beklemeliydim. Mertten başka ne beklenirdi?
"Tatlıyı senmi yaptın Gülsüm abla?" diyerek konuyu dağıtmaya çalıştı Kıvanç.
Bu gece yaptığı belkide en doğru şey bu olmuştu. Hatta tek doğru şey.

Bu gerçeği öğrenmeye hazır değildim. Ama ben annem ve babamın ölümüne de hazır olmamıştım. Fahişe olmayada. Hüseyinin ölümüne de.
Ben hiç bir şeye hazır olmamıştım.
Hiç kimse hazır olmazdı. Herkes her şey güllük gülistanlıkmış gibi yaşar. Bende öyle yaşamıştım. Sanki yarınlar çokmuş gibi. Hayatım hep bir masal gibi olacakmış gibi yaşamıştım.
Ama bu dünyada bir gerçek vardı.
Hayat seni en beklenmedik zamanda sınar.
Zayıf noktalarını yakalar ve sana yarının garanti olmadığını hatırlatır. Her şeyin daha kötü olabileceğine. Ve en sevdiklerinin seni hayal kırıklığına uğratacağını.
O yüzdendir her şeye şükür etme gerekliliği.
O yüzdendir benim mutlu olma çabalarım.

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

353K 15.5K 52
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
31.4K 669 16
TAMAMLANDI. +18 cinselik ve küfür Argo içerir ona göre okuyun.
20.8K 3.1K 56
"Bu onların hikayesi. Her son bir başlangıçtır aslında, tam sona geldim dedikleri anda hayat onlara yeni bir başlangıç sundu. Değerlendirip fırsata ç...
214K 15.2K 67
Soğuğundan titreyebileceğim gözlerine zorla da olsa baktım,yüzünde öyle bir sırıtış belirdi ki ondan altıma işeyebileceğim kadar korktuğumu anladığın...