BÖLÜM 17

39.6K 838 52
                                    

Keyifli okumalar!

_

Telefonu kapattıktan sonra hatırladığım en son şey, telefonu kenara atışım, odamın kapısını, neredeyse kıracak şekilde açışım, evin kapısını dahada büyük bir hışımla açışım ve son olarak burda duruşumdu.
Burda, mahallenin sonunda, ayın tepeden beni izlediği, yıldızların beni yalnız bıraktığı kuytu köşede.
Ne ara tüm mahalleyi dolaşmıştım, ne ara elimdeki kağıtları toplamıştım.
Ne çektiğim acılar, ne bu soğukta kısa bir şort ve tshirt ile dışarıda olmam, hiç bir şey umurumda değildi şuan. Soluk soluğa etrafıma baktım. Kimse görmemişti, çok şükür.
Kaan, elindeki fotoğrafları çoğaltmış ve tüm mahalleye yapıştırmıştı. Buna gerçekten cesaret etmişti. İnanamıyordum..
Ne düşünmem gerektiğini, neler yapmam gerektiğini, bu insanı nasıl durdurabileceğimi, kısacası hiç birşeyi bilmiyordum.
Şimdilik birşey olmamıştı. Tüm fotoğrafları toplamıştım, en azından gördüğüm tüm fotoğrafları.
Bir tanesini bile atladıysam, bu benim sonum olurdu.
Elimdeki kağıtları yırtarak eve gittim. Yırtmak yetmezdi, yakmam gerekiyordu.
Banyoya girdim ve elime bir çakmak aldım. Kağıt yığınını küvetin içine attım ve tutuşturdum. Onların yanmasını zevkle izlerken, ayak sesleri duydum.
Gittikçe yakınlaşan ayak sesleriydi ve Masalın ayak sesine benzetememiştim. O daha kibar yürüyordu. Anında banyonun kapısını kilitledim ve camı açtım. Küllenmiş kağıtların üzerinde yanan bir kaç alevi de suyla söndürdüm.
Merte yakalanmamalıydım. Uydurabileceğim bir yalanım yoktu.
"Abi?" diyen sesini duyduğumda daha da panikledim. Kapının önünde duruyordu ve kokuyu almış olabilirdi.
Paniğimi belli etmemeye çalışarak cevap verdim. "Efendim?"
"Napıyorsun?"
"Banyoda ne yapılıyorsa, onu." dedim. Şakacı bir tavır sergilemiştim, dikkat çekmemek için. İşe yaramıştı, Mertin oda kapısının kapandığını duyduğumda derin bir oh çektim ve külleri bir torbaya atıp, çöpe attım.
Küvette kalan izleri sildikten sonra rahat rahat yatağa yattım ve geriye kalan yarım saatlik uykumun tadını çıkardım.

Sabah ki günlük rutinlerimi zar zor hallettikten sonra okula gittim. Ordada bu gece yaşadığım gibi bir 'sürpriz' le karşılaşmamama umuduyla atmıştım adımımı okula. Attığım her adımla korkum büyüyordu. Hepsi Kaan yüzündendi. Her an ifşa olabilirdim. Kaan ummadık bir anda, elindeki fotoğrafları herkese gösterebilirdi. Dersin ortasında, ayağa kalkıp "Hey, buraya bakın. Fotoğrafa bakın. Bakın, Emir burda benimle öpüşüyor. Emir eşcinsel!! Anladınızmı? O bir eşcinsel!" diye bağırmasından korkuyordum.

Başımı yerden kaldırmadan kantine gittim. Kıvançı görür görmez yanına oturdum.
"Günaydın." "Günaydın."
Selamlaşmanın ardından ikimizde susmuştuk. Daha zaman konuşacak onca şey bulan Kıvanç bile susmuştu ve bu suskunluk beni korkutuyordu.
"Birşey mi oldu?" Sesimdeki korku ve ilgi çok açık belli oluyordu. Hakkımda bir şey öğrenmesinden korkuyordum, her ne kadar olasılık dışı olsada. "Yok, önemli bir şey yok." dedi, gülümsemeye çalışırken.
"Var bas bayağı. Anlat." dedi yere bakan gözlerine bakmaya çalışırken. Bir anda kaldırdı başını. "Derse girecekmisin?"
"Hiç giresim yok." dedim, yalandı. Girmem gerekiyordu hatta ama anlaşılan Kıvanç girmek istemiyordu ve onu bu durumda yalnız bırakmak benim içine sinmezdi.
"Sahile gidelimmi?" dedi.

"Eee anlat bakalım." dedim, ben bakışlarımı ondan, o bakışlarını boğazdan almazken.
"Küçüklüğümden beri şoförlüğümüzü yapan Hasan amca vefat etti." dedi. Sesi titiriyordu. Ağlamamak için kendini zor tuttuğu her halinden belliydi.
"Başınız sağolsun, Allah rahmet eylesin." dedim, bir elimi omuzuna koyarken. Oda sol elini, elimin üzerine koydu.
"Küçüklüğümden beri tanıyordum onu. Hep o götürürdü beni ve kardeşlerimi okula." "Üzüldüm senin adına. Böyle durumlarda ne denir bilmiyorum." "Bir şey demene gerek yok. Yanında olman yeter." dedi ve ekledi. "En çok üzüldüğüm şey, iki kızı vardı. Anneleri, küçükken ölmüş, şimdide babaları." "Kaç yaşındalar. Küçüğü 9, büyüğü 18."
"Yanınızda mı yaşıyorlar?" dedim. Bu soruları sormak ne kadar doğruydu bilmiyorum ama soruyordum yinede.
"Evet. Büyük kızı babamın desteğiyle okuyor ve aynı zamanda bizim evde mutfakta çalışıyor." dedi.
Büyük kıza değilde, küçük kıza üzülmüştüm. Oda Masal gibi, genç yaşta hem annesiz hem babasız kalmıştı. Aslında ablasınada üzülüyordum. Koruyup kollaması genç bir kız kardeşi vardı ve bu hiçte kolay bir şey değildi!
Ben ve Masal gibiydiler..

"İsimleri ney?" dedim merakla.
"Küçük Aslı, büyük Leyla."
'Anladım.' der gibi bir bakış attım ve bende boğaza yönelttim bakışlarımı.
"Neyse, seni dertlerimle sıkmak istemiyorum. Haftaya maça gidiyoruz dimi?"
"Gidiyoruz." dedim göz kırparak.
"Bu sefer kazanacağız ama." "Umarım. Yoksa benim bir uğursuz olduğuma inanacağım."
Kıvanç birden gözlerini açarak konuştu. "Öyle deme bir daha. Sen öyle değilsin." dedi. "Sadece şakaydı." desemde, fazla ciddiye almıştı. "Boşver, şakadan da deme."
Neden böyle hassas davranmıştı bu konuda bilmiyordum ama dediklerini dinleyecektim elbette. Onu üzmek, isteyeceğim en son şeydi.
"Kalkalımmı?" diye sordu nazikçe.
"Olur." dedim sadece ve okula doğru yol aldık.
Okula vardığımızda geriye tek bir dersim kalmıştı.
Kıvança minnettardım beni bugün okulda bırakmadığı için. Kaanı görmek zorunda kalmamıştım ve son dersimde Kaanla değildi.
Bu dersimde bittiğinde Kıvançı beklemeden gittim. Bugün müşterim daha erken gelecekti, dün ki gibi geç kalmak istemiyordum.
Otele varmadan hemen önce bir mesaj aldım. Telefonuma baktım. Kıvanç yazmıştı.
"Gittinmi?" "Evet, işim vardı" "Tamam."
yazdı sadece. Onu kırmıştım sanırım. O beni aslında her zaman beklerdi. Benim hiç bir şey demeden gitmem biraz kaba olmuştu. Ama şuan onu düşünemeyecektim. Otele girdim, ve burda olmam gereken saatten 10 dakika erken girdim odaya. Kendimi hazırladıktan sonra müşterimi beklemeye başladım.
Ne bir dakika erken, ne bir dakika geç gelmişti. Tam zamanında, dakikası dakikasına gelmişti.
Hemen işe koyulmuştuk. Beni kalçalarımdan tutarak kendine çekti ve gülümseyerek öptü.
"Özledinmi?" dedi kendindeb emin bir sesle. "Evet." dedim oysa ki şuan tek istediğim dinlenmekti. Bende bıraktığı acılar hala dinmemişti. "Bende." dedi dilini yine ustalıkla kullanırken. "Bugün erken gitmeliyim, hemen başlayalım." dedi ve beni soymaya başladı.
Bugün daha nazikti.
Beni alışıkdık pozisyonlarda beceriyordu, dünün aksine. Bacaklarımı sırtına attı ve hızlı hızlı gel gitler yapmaya başladı. Ben acı ve zevk karışımıyla inlerken, o aşırı çekici bir gülümsemeyle gülüyordu.
Bir süre sonra içimden çıktı ve boxerına yöneldi. "Gitmeliyim." dedi.
Boxerını giyindiğinde sıkı kalçaları dahada sıkı gözüküyordu.
Odanın bir diğer köşesinde duran pantolonuna yöneldi, önce para çıkardı içinden ve bana verdi, ardından giyindi.
"Bir daha gelecekmisin?" dedim. Onu arzuluyordum. Parası yüzündenmi, üstün yeteneklerinden dolayımı bende bilmiyordum.
"Teklifimi kabul edersen, gelmeme gerek kalmayacak." dedi, gülerek.
Ne teklifinden bahsettiğine dair en ufak bir fikrim dahi yoktu.
"Ne teklifi?" dedim yataktan kalkarken. Ona yaklaştım ve bir elimi göğüsüne koydum. Dudağına bir öpücük kondurdum ve geri çekilmeyi planladım ancak o beni kendine bastırdı ve dudaklarımı dudaklarına hapsetti.
Onu baştan çıkarmıştım. İstediğim kadar para kazanabileceğimi hissediyordum.
Sonra geri çekildi ve "Azdırma beni, şuan olmaz." dedi. "Ama dün 4 saat yaptın, bugün neden olmaz?"
Kendime inanamıyordum. Kendimi aşmıştım.
Şimdiye kadar türlü erkeğin altına yatmıştım, onları baştan da çıkarmıştım hatta zevkte almıştım ama sanki birinin metresiymişim gibi davranmamıştım.
Sanki karısını benimle aldatıyordu, oysa ben basit bir fahişeydim. Ama her şey bir kenara, para için bu kadar istekli olacağım aklımın ucundan geçmezdi.
"Acil işlerim var." dedi düğmesinin kol düğmelerini iliklerken.
"Dün gece yüzünden hala doğru düzgün yürüyemiyorum." dedim gülümseyerek.
"Daha önce kimse becermedimi seni böyle?" dedi gülerek.
"Hepsinden iyiydin." dedim.
Sadece gülümsemekle yetindi. Beni duvara dayadı ve uzun bir öpücüğün ardından tekrar geri çekildi. "Bana telefon numaranı ver. Sana teklifimi sunacağım." dedi.
Tereddüt etmeden numaramı verdim.
Son bir öpücüğün ardınan odayı terk etti.
Yatağın üzerindeki 300 liraya baktım. Parayı cebime koydum ve üstümü giyindikten sonra lobiye indim. Kenana payını verdikten sonra otelden çıktım.
Çıkar çıkmaz Kıvança mesaj yolladım. Bugün ona haber vermeden gittiğim için bir özür dilemem gerekiyordu. Ama özür dilemeyi hiç bir zaman beceremediğim için ona sadece "Yarın bir şeyler yapalımmı?" diye mesaj yolladım. Buda bir tür özürdü.
Bir yandan Kıvançtan mesaj beklerken, diğer yandan, daha adını bile bilmediğim müşterinin teklifi için aramasını bekliyordum.

Yol boyunca ne Kıvanç, nede müşteriden bir haber gelmişti. Onları fazla kafama takmamaya çalışırken, birden kapımın önünde Kaanı gördüm.
Öyle basitçe kapıda beklemiyordu.
Mertle konuşuyordu. "Olamaz." dedim içimden ve adımlarımı hızlandırdım.
Şuan ya ölümümün üzerine yürüyordum hızlı adımlarla yada kurtuluşumun.

Satılık erkekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin