BÖLÜM 19

34.2K 868 253
                                    

Keyifli okumalar!
_

Bir yandan Mertin neye böyle şaşırıp, kızdığını öğrenmeye can atarken, diğer yandan karşımda duran Hüseyine bakıyordum boş boş.
Neden burdaydı? Yüzünden ve hareketlerinden anladığım tek şey korktuğuydu.
"İçeri al beni." dedi titrek bir sesle. "Noldu?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Anlatacağım, içeri girmeliyim!"
dedi ve beni beklemeden içeri daldı.
Kapıyı hemen kapattım ve onu odama çekiştirdim. Kapıyı kilitledim ve Hüseyini yatağıma oturttum. Evimi nerden bildiğini soramadan o derdini anlatmaya başladı.
"Peşimdeler." dedi ağlamamak için kendini zor tutarken.
"Kim?" "Babam ve ailem." "Neden?" "Eşcinsel olduğumu öğrendiler."
Kekeleyerek "Seni öldürmek mi istiyorlar?" dedim. Yüzümden okunuyordu endişem. Onun ailesi onu eşcinsel olduğu için öldürmek istiyorsa Mert bana neler yapmak isterdi?
"Evet." dedi.
Onu yanımda tutmak ne kadar anlamlıydı bilemiyordum ama onu ailesinin kollarınada atmak istemiyordum. Atmak istemiyordum ama ailesi bizi bulduğunda Mertin veya Masalın da zarar görmesinden korkuyordum. Veya birden benimde eşcinsel olduğumun ortaya çıkmasından.
Her şey çok karışıktı. Hüseyini burda barındıramazdım, başka bir fikire ihtiyacım vardı!
Onu şimdilik odamda saklayacaktım. Hüseyine kendimden bir kaç parça giyecek verdim ve o, odamdaki kanepede bende yatağımda uyudum.
"Yarın ilk iş polise gideceğiz." dedim ama o çoktan uyumuştu. Bende gözlerimi kapattım ve derin bir uykuya daldım.

Güneşin göz kapaklarımı delerek, gözüme gire gire uyandırdı beni. Yorganı, uykum olmasına rağmen güçlükle attım üzerimden.
Hüseyini de uyandırdım ve odadan çıkmamasını söyledim.
Ardından kahvaltıyı hazırladım. Hüseyine bir tabağın üzerinde yiyecek getirdikten sonra Masal ve Merti uyandırdım. Onları, kahvaltı ettikten sonra evden yolladım ve odama koştum.
"Hadi, hazırlan polisr gidiyoruz." dedim, dolaptan üzerime bir ceket alırken.
"Polisemi?" "Evet." "Olmaz." dedi birden ayağa kalkarak. "Gidemeyiz." diye ekledi.
"Neden?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Beni bulurlar, bir işe yaramaz. Hem bir delilim bile yok."
"Napacaksın? Kaçarak mı yaşayacaksın?"
"Şimdilik evet."
"Biz bugün burdan taşınıyoruz." dedim, soğuk yanımı ortaya çıkararak. Olduğunca umursamaz olmak istiyordum. Benim halime kimse acımamıştı, kimse 'Kardeşlerin içinmi yapıyorsun, seni becermeden para verebilirim.' dememişti. Hüseyin bile! O halde benim de kimseye acımam gerekmiyordu. Bir zamanlar benim yardım 'dilendiğim' kişi şuan bana sığınmıştı.
Adalet her zaman yerini bulurdu, geçte olsa bulurdu. Buna tüm kalbimle inanıyordum.
"Beni kovuyormusun?" dedi. Onun bu 'Biz 50 yıldır arkadaşız, bana sahip çıkmalısın.' tavırları beni sinir ediyordu. Para karşılığı cinsel isteklerini giderdiğim birine sahip çıkma gibi bir görevim yoktu. Bana konan talih kuşunu da Hüseyin yüzünden geri tepemezdim! Acımasız olmak zorundaydım..
"Burdan gidiyorum, üzgünüm." dedim.
"Öldürürler beni. Beni yaşatmazlar." Hüseyinin sesi dün ki titrek halini almıştı. Her an ağlamaya başlayabilirdi. Koluma yapışmıştı ve adeta yalvarıyordu.
"Tamam gidin ama banada bir şekilde yardım et, yalvarırım. Onların yanına dönemem bir daha!"
Şuan içimden sadece acımasız olmak geliyordu. İyi niyetimi kaybetmiştim sanki.
Yüzümde yapmacık bir gülümsemeyle baktım Hüseyine. "Karşılığında ne vereceksin?" dedim.
Beni anlamıştı. Benim paraya ihtiyacım vardı ve kendimi satmıştım. O kullanmıştı bu durumu. Şimdi onun yardıma ihtiyacı vardı. Onun, canı pahasına nelerden vazgeçebileceğini merak ediyordum.
"Benden öyle bir şey isteme." dedi korku dolu gözlerle.
"Sen benden istedin ama?"
"Ama sen zaten fa-"
O cümleyi bitirmeden ben bitirdim.
"Ya evet, ben fahişeydim! Orospuydum ben.. Doğuştan öyleydim ben dimi. Keyfimden! Her isteyen gelip, bana istediğini yapabilir. Sorun değil dimi. Ben zaten insan değilim ki." Ona bağırıyordum. Korktuğu her halinden belliydi. Sesimi kısarak devam ettim.
"Unutma, beni fahişe olmaya zorlayan bir sebep vardı, oldum. Ve artık seninde bir sebebin var. Sen bana nasıl acımadıysan, bende sana acımayacağım." dedim.
Yüzümdeki provokatif gülümseme kaybolmuyordu. Bunu, bana sahip olan herkese yapmak isterdim. Hepsinden teker teker öcümü almak isterdim ama olmayacaktı. Olmayacak duaya amin demeye gerek yoktu..
"Kapıyı kimseye açma, hiç bir yeri karıştırma, odadan çıkma. Sesimi duymadıkça kimseye görünme." dedim ve evden çıktım.
Okula vardığımda dikkatimi çeken ilk şey Kaan olmuştu. Girişe dikilmişti ve amaçsızca duruyordu. Elmacık kemiğinde hafif bir iz vardı.
Fazla bakmadan önüne döndüm ve kantine girdim. Kıvançı her zaman burda bulabilmem çok iyiydi. Aramadan, hemen elimle koymuş gibi buluyordum.
Boş muhabbetlerin ardından bugün nereye gideceğimizi sordu.
"Nereye istersen." dedim. Nereye gideceğimiz pek umurumda değildi. Benim daha çok önem verdiğim şey, sevdiklerimle gezmekti.
Sevdiğimle sıradan bir sokaktada yürüsem dünyanın en güzel yerini geziyormuşum gibi hissedebilirdim. Ama sevmediğim biriyle dünyanın en güzel yerini gezsem, sıradan bir sokakta yürür gibi hissederdim.
"Ben bir tuvalete gideyim." dedim ve kalktım.
Alışkanlık haline gelmişti her gün bu saatlerde üniversitenin tuvaletine gitmek. Tuvaletin kapısı ardımdan kapanmıştı. Tam kabine girecektim ki birden hışımla açıldı ve Kaan girdi içeri. Tuvaletin kapısını kilitledi ve beni duvara dayadı. Kulağıma yaklaştı ve kabinlerin dolu olması ihtimaline karşı fısıldadı.
"Sıradaki avın Kıvançmı? Onumu atacaksın yatağa? Ne kadar alacaksın ondan? 300?400? Hı?" Söyledikleri aşırı derecede gururuma dokunuyordu ama sinirlerime hakim olmam gerekiyordu.
"Başka işin yokmu senin?" dedim.
"İşim sensin."
Bir kabinin kilit sesi duyulunca hemen geri çekildi. Bende bu geri çekilmeyi fırsat bilip, işimi halletmeden tuvaletten çıktım. Sinirlerime dokunmuştu. Derin bir nefes aldım ve kantine yürüdüm tekrar.
Günün sonunda Kıvançla birlikte çıktık okuldan. Ondan kısa bir izin istedim ve telefonumla birlikte kayboldum.
Merti aradım ve karar verip vermediğini sordum.
"Efendim?"
"Mert, taşınma konus-"
"Taşınalım!" dedi birden. Cümlemi bitirmeme izin bile vermemişti.
"Peki." diyebildim sadece ve telefonu kapattım.
Birden nolduda böyle heveslendi diye düşünürken Kıvanç geldi yanıma.
Merti daha fazla düşünmeden Kıvança yöneldim ve okuldan uzaklaştık.
Kıvançla sadece yürüyorduk. Nereye gittiğimizi bilmeden, bir hedef seçmeden yürüyorduk. Tamda "Sevdiğim yanımdaysa her yer güzel" durumunu yaşıyordum. Şuan sanki yıkık dökük bir sokakta değilde, İstanbulun en güzel caddesinde, eyfel kulesinin önünde, maldivlerin sahilinde yürüyorduk. Bana öyle hissettiriyordu.
Sonunda bilinçsizce geldiğimiz yer, bizim meşhur yeşil alanımızdı.
Boğaz manzaralı, kuytu köşemiz.
Bizim için yaratılmıştı sanki.
"Yatalımmı?" diye sordu Kıvanç. Cevap vermeden yattım.

Şimdi, şuan ona aşkımı itiraf etmek geliyordu içimden. Ya her şey şimdi başlardı, yada herşey şimdi biterdi.

"Seni seviyorum." dedim. Bunu birden diyecek cesareti nerden bulmuştum, bilmiyorum. Kendimde inanamıyordum bunu dediğime ama demiştim.
Bir şeyler sanki beni buna zorlamıştı.
Kıvança baktım. Bana ağızı açık bir halde bakıyordu. Bunu beklememişti, bes belli. Ben bile beklememiştim, şaşırması normaldi.
Elini cebine götürdü ve elinde bir yüzükle geri çıkardı.
Yüzüğü gözümün önüne tuttu ve "Ben evliyim." dedi.

Satılık erkekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin