BÖLÜM 28

23.1K 650 158
                                    

Keyifli okumalar!
Yeni kapak için Anitea 'ya teşekkürler :D
_

"Üzgünüz, geç kaldın."
Bunu duyduğumda hissettiklerimin tarifi yoktu. "Kıvanç öldü." demişti ardından. Nasıl ölür? Kıvanç ölemez ki.. Ona, onu sevdiğimi söylemeden ölemez. Bana dokunan herkes yanmak zorundamı? Binlerce düşünce, binlerce acı hissetmiştim.
Soğuk bir beden, cansız gözler görmek istemiyordum. Bana dokunan ellerini, beni öpen dudaklarını istiyordum.

Karşımda duran adamın birden "Şaka." demesiyle dirilmiştim sanki birden.
"Şaka?" diye sordum.
"Getirin." diye emir verdi arkada bekleyen adamlara.
'Kıvanç ölmedi.' diye fısıldadım kendi kendime sevinçten ağlarken. Elimi ağızıma götürdüm ve topallayarak gelen Kıvança baktım. Oda tıpkı benim gibi çok mutlu gözüküyordu.
Adamlar toplanıp arabalarına binmişti Kıvanç bana sarıldığında.
Ondan uzak durmam gereksede bende dayanamayıp sarılmıştım ona.
Teninin sıcaklığını hissetmek sanki beni tüm dertlerimden arındırmıştı.
"Öldün sandım." dedim kekeleyerek.
"Henüz değil." dedi gülerek. "Gidelim bir an önce."
"Gidelim." dedim şaşkınlığımı üzerimden atamadan.

Cebimden çıkardığım kağıt paraları saymadan taksiciye verdim. Kıvanç bagajdan tekerlekli sandalyeyi çıkardı ve benim oturmamı sağladı. Taksi uzaklaştığında ise bir birimize gülümsemekten alamamıştık kendimizi. Mutluydu. Mutluydum. Mutluyduk.

Cebimden evin anahtarını çıkardım ve kapıyı açtım. İçeriye birlikte girdiğimizde Meleğin keskin bakışlarını üzerimde hissettim. İkimizin birlikte ne gibi bir işi olabileceğini düşündüğünden emindim.
"Aşkım neredeydin tüm gece?" diye sordu yapmacık bir gülümsemeyle bize yaklaşırken. Ben ise "Ben odamdayım." deyip uzaklaştım. "Başka yaptığın bir iş yok zaten." diye mırıldanmasını duymuştum Meleğin ama aldırmadan devam ettim.

Melek bile bozamazdı moralimi.
Odama çıkar çıkmaz Kıvançla aramızdaki ilişkinin adını düşündüm. Kendi kendime "İlişkimizin adı Hüsamettin." olsun diye kötü kötü şakalar yapmaktan alıkoyamamıştım kendimi. O derece mutluydum.
Ama biz sevgilimiydik? Kendimde bilmiyordum. Sırf Meleğe inat bile sevgili olabilirdim ama bunu yapmak ne derece doğruydu, onu bilemiyordum.

Nihayet rahat edip yatağıma uzanmıştım aşağıdan gelen bağırışları duyarken. Birden yattığım yerden doğruldum ve aşağıda kimin kavga ettiğini anlamaya çalıştım. Tek duyduğum ses Cenkin sesiydi. O halde büyük ihtimal ya Merte yada Masala bağırıyordue diye düşünerek hemen sandalyeme geçtim. Benim "hemen" den anlayışım bir kaç dakikaydı.
Asansöre bindim ve alt kata indim.
Beklediğimden farklı bir tabloyla karşılaşmamıştım.
Cenk Mertin üstne yürüyor ve bir şeyler bağırıyordu. Ev halkıda meraklı bir kalabalık gibi bir şey yapmadan olanları izliyordu.
"Bu çocuk var ya bu çocuk-" diyodu araya girdiğimde.
"Cenk bey, noluyor?" dedim sinirle. O kimdi de benim kardeşimin üstüne yürüyordu.
"Ne mi oluyor? Aç gözlü kardeşin verdiklerimizle yetinememiş birde paramı çalmış!" dediğinde kalbimden vurulmuşa dönmüştüm. Benim çaldığım paradan bahsediyordu büyük ihtimalle. Merti delilsiz suçluyordu.
"Abi ben yapmadım." diyordu Mert ben kendi hatama yanarken.
"Ben yapmadım diyor işte." diyerek ikna etmeye çalıştım Cenki.
"He bende inandım. Hangi hırsız suçunu itiraf eder?"
"Elinizde bir delil varmı?" diye sordum, delilsizliğine emin olmama rağmen.
"3000 liram kayıp. Sizin dışınızda herkes yıllardır bu evde ve hiç bir zaman böyle bir olay olmadı! O halde parayı siz çaldınız demektir."
"Yeni geldiğimiz için hırsız bizmi oluyoruz?" dedim saçmalığını vurgulamak adına. Hoş, hırsız gerçekten bendim ama söyledikleri yinede saçmaydı bana göre.
"Evet? Hatta belkide sensin? Kahvaltıda herkesten önce sen kalktın." diye üstüme gelmeye başladı bir dedektif edasıyla. Gözlerini kısarak konuşuyordu benimle sanki tüm olayı çözmüş gibi.
"Biz hiç bir şey çalmadık!" dememe kalmadan merdivenlerden inen Enesi gördüm.
Cenkin yanına yaklaştı ve eline 3000 lira sıkıştırdı.
"İhtiyacım vardı, aldım. Bir daha insanlara hırsız damgası vurmadan ailene sor." dedi ve Mertin yanına gitti.
Bunu neden yapmıştı? Sonuçta parayı ben çalmıştım ve Enesin yalan söylediğini bilende sadece bendim.
"Onları korumak için yapıyorsun, biliyorum." dedi Cenk.
"Saçmalama. Hırsız olsalar onları ilk ben kovardım."
"Umarım Enes, umarım."
"Onlara inanıyormusun Abi?" diye patladı bu seferde Melek. Olay kapanacaktı, bitecekti. Neden karışıyordu?
Mertin "Hırsız değilim ben." diye karşılık vermesinin ardından onun yanına gittim ve sakinleştirmeye çalıştım. Onların geleceği için bu evde kalmak zorundaydık o yüzden ne olursa olsun saygılı olmak zorundaydık.
"Tamam Mert, odana çık hadi." dedim.

Mertin Enes ile birlikte odasına çıkmasıyla herkes susmuştu. Herkes dağılmaya başlarken Kıvanç merdivenleri inerek aşağı geliyordu.
"Kavgamı oldu biraz önce?" diye sordu ortalığa.
Ben cevap veremeden Melek "Kavga değil, hırsızlık." dedi. Benim ona ters ters bakışımı görmemiş olacakki devam etti.
"Mert abinin parasını çalmış."
"Doğrumu Emir?" diye bana döndü.
"Değil." dedim sadece ve odama çıktım.

Bu evde yaşamak istiyorsam bunlara alışmam gerektiğinin farkındaydım ama öyle şeyler yapıyorlardı ki alışmak imkansızdı sanki.
Ben asansörden indiğimde ise karşımda dikilen Kıvançı gördüm tekrar.
"Niye kaçıyorsun?"
"Kaçmıyorum."
"Meleğin laflarına aldırma."
"Aldırmıyorum." dedim odama doğru ilerlerken. Oda peşimden geliyordu.
Topallaması farkedilmişti ama o topallamasını basit bir burkulmaya bağlamıştı.
"Peki, defterimi ne zaman geri vereceksin?" dedi odama girdiğimizde. Yüzünde pis bir gülümseme vardı. Suratımın kızardığını hissedebiliyordum.
"Ne defteri?" dedim sanki her şeyden habersizmişim gibi.
"Otel de sadece sen girdin odama. Yani sadece sen almış olabilirsin."
Hala hiç bir şeyden haberim yokmuş gibi konuşuyordum. "Defter falan bilmiyorum ben."
"Anladım, bitmedin. O halde hepsini okuduğunda geri verirsin. Seni ne kadar çok sevdiğimi yazamıyorum kaç gündür."
Bu çocuk çok tatlıydı ve ben üzerine atlamamak için kendimi zor tutuyordum. Sandalyemden kuvvet alarak yatağıma geçmeye çalıştığımı görür görmez bana yardımcı oldu ve yatağıma oturmamı sağladı.
Kendide yanıma oturdu ve beni izlemeye başladı. Ben ise nedensizce utanıyordum. Bir iki saniye yüzüne bakıyor, sonra başka yerlere bakıyordum. Bir süre sonra gözlerimi yerden kaldırmaz olmuştum.
"Bana bak." dedi sessiz bir tonla.
Başımı usulca kaldırdım ve gözlerine baktım.
"Burda oturmamız bile yanlış." dedim.
"Yanlış olan tek şey bizim birlikte olamamamız."
"Evlisin."
"Seni seviyorum. Beşiktaşa verdiğim değeri bir tek sana verdim. Tabii sen defterimi okumadığın için bilmiyorsun.
Senin için ölmeye bile razıyım.." demesiyle gözlerimi ondan ayırmam bir olmuştu. Dememliydi böyle şeyler.
"Ben senin defterini almadım, okumadım. Sevme beni. Uzak dur. Ben-"
Parmağını dudaklarımın üzerine yerleştirmesiyle birlikte susmuştum.
Konuşsam laf kalabalığı, sussam sessizlikti. Sevsem günah. Sevmesem acı.
Kıvançın yanında ne yapsam canım yanacaktı. Ne yapsam doğru, ne yapsam yanlıştı.
"İkimiz de aynısını istiyoruz." dedi ve gözlerimin içine baktı. Ardından ise gözleri yavaş yavaş dudaklarıma indi. Ben olanlar karşısında çivilienmiş gibi duruyordum.
Birden alt dudağımı dudaklarının arasına hapsetti. Dudaklarını hissettiğim an gözlerimi kapattım.
Uzun bir süre sadece alt dudağımı emdikten sonra geri çekildi.
Gülümseyerek dudaklarımı izledi ben ise donup kalmıştım ilk defa öpüşmüş gibi.
Bana tekrar yaklaştı ve boynuma sokuldu. Boynumu farklı noktalarından emerken bu güzel hissin sebep olduğu bir inlemeye engel olamamıştım.
Kendimi artık Kıvança teslim etmiştim telefonumun titreşimini hissettiğimde. Aniden geri çekildim ve telefonumu aldım elime, Kıvançın hayal kırıklığına uğramış bakışlarını göre göre.
Mesajın kimden geldiğini gördüğümde gözlerimi devirmeden edememiştim. Kaan.
Mesajı açtım ve okudum.
"Fair Play'e önem veririm. Rakibim ölümle pençeleşirken onu yenecek kadar alçak değilim. Ama artık uyandın.
Yani, bundan sonra sana rahat yok. Benimle uğraşırken kolay gelsin. Oyun başlıyor."

Satılık erkekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin