BÖLÜM 21

33.3K 850 86
                                    

Keyifli okumalar!
__

Saat gecenin biri olmuştu. Her yer kap karanlık, sessiz ve sakindi.
Evde 16 kişinin yaşamasına rağmen kimseden ses çıkmıyordu, yada çıkıyordu ama ben duyamıyordum.
İlk günümüz olduğu için zorluk olmadan geçmişti.
Herkes birlikte yemek yemişti ve herkesle tanışmıştık.
Sadece evin büyük oğulları ile tanışamamıştık.
Herkes gayet güler yüzlü ve iyiydi bize karşı. Hoşuma gitmeyen tek kişi, büyük oğullardan birinin karısı olan Melekti.
Filmlerde olan cadı gelinleri andırıyordu. Ona bir türlü içim ısınamamıştı.
Masal, evin hizmetlilerinden biri olan Leylanın küçük kız kardeşi Aslı ile arkadaş olmuştu bile. Tüm gün evin içinde ve bahçede koşuşturuyorlardı. Mertte, Enes ile gayet iyi anlaşmıştı. Şimdilik bir sorunun olmaması beni çok rahatlatıyordu.
Beni derin düşüncelerimden çekip çıkaran şey iki mesaj olmuştu. Arka arkaya gelen titreşimlerin ardından telefonu aldım elime.
Bir mesaj tanımadığım bir numaradan, biride Kıvançtan gelmişti.
Önce tanımadığım numaraya baktım.
"Yarın, seni arabadan attığımız yere gel. Yanında 1000 lirayla. Gece12 de."
O gün gelmişti. Ödemenin ilk 1000 lirasını yapacaktım. Korksamda, bunu yapmak zorundaydım
Ardından Kıvançın mesajına baktım.
"Buluşmalıyız." yazıyordu sadece. Tek kelimeden oluşan mesaj beni endişelendirmişti. Kötü bir şey olduğunu hissedebiliyordum.
"Nerdesin?" yazdım cevap olarak.
"Her zamanki yerde."
Boğaz manzaralı kuytu köşeyi kastettiğini düşünerek çıktım yataktan. Üstümü giyindim ve kapıyı usulca açtım. Merdivenler hemen karşımda olduğu için şanslıydım. Asansörü tercih etmemiştim, çünkü asansörün kapısı açıldığında karşımda beklenmedik birini görmekten korkuyordum.
Basamakları teker teker indim, usulca. Sağa sola baktım ve olduğunca hızlı ama sessiz kapıya yöneldim.
Yanıma, kapının yanındaki küçük sepette bulunan anahtarlardan birini aldım ve evden çıktım. Kimseye görünmeden çıkabildiğim için çok sevinmiştim.
O kadar heyecanlanmıştım ki, attığım adımlar yüzünden değilde, kalbimin sesli sesli atışından dolayı yakalanacağımı düşündüm.
Yağmurun ortasına yürümek zorundaydım. Evde iki araba vardı ama onları kullanmam imkansızdı. Bir taksi bulabileceğim yere kadar hızlı adımlarla yürüdüm. Aklımdan bin türlü senaryo geçiyordu, beni neden çağırdığına dair.
Çoğunun sonu kötü bitiyordu.
Bir taksi buldum ve bindim. Adresi verdikten sonra kafamı cama dayadım ve yol boyu bir şey düşünmemeye gayret gösterdim.

Gelmiştim. Gecenin karanlığını yıkık dökük bir kaç sokak lambası aydınlatmaya çalışıyordu. Ama onun varlığında bu lambalar tamamen gereksizdi. Onun zar zor tanıyabildiğim silüeti bile yetiyordu aydınlanmak için.
Yanına yaklaştıkça, çimenlerin üzerine saçılmış bira şişelerini gördüm. 1 değil, 2 değil, 3 değildi.
Saymaya gerek bile duymamıştım çünkü haddinden fazlaydı.
Ben yanına varmadan bir kaç metre önce oturur pozisyonundan vazgeçip yattı. Kafasını göğe kaldırmıştı.
Endişelendiğim için hızlandım ve yanına oturdum.
"Kıvanç?" dedim. Bu "Kıvanç." basit bir kelime değildi. İçinde "Noldu? Neden burdasın? Neden bu kadar içtin? Çok korkuyorum. Seni çok seviyorum." barındırıyordu. Tüm bu cümlelerin kısaltmasıydı "Kıvanç".
Görebildiğim kadarıyla çaresiz ve üzgün bir yüz ifadesine sahipti.
Ağlamıştı. Bu karanlıkta bile belli oluyordu.
"Emir..." dedi sadece. İçindeki özlemi ve tutkuyu duymuştum sanki. Sanki o an benden başka kimseyi istemiyordu.
O nasıl benim gecemi aydınlatıyorsa, bende onunkini aydınlatıyordum sanki. En azından ben öyle düşünüyordum.
"Noldu?" diye sordum, uzun bir sarılmanın ardından.
"Bıktım." dedi sadece ve sustu. Lafları zorla alıyordum ağızından.
"Neyden?" diye sordum.
"Benden." dedi. Tek kelimelik cevapları sabrımı zorluyordu.
"Adam akıllı anlat şunu. Korkutma beni."
"Neyi anlatayım? Bıktım kendimden. Böyle olmaktan, öyle olamamaktan. Gerektiği gibi olamamaktan. Kıvanç olmaktan.."
Onu çok iyi anlayabiliyordum.
Belkide en iyi ben anlıyordum.
Onun tam olarak neyden bıktığını anlayamamıştım ama bende bıkmıştım kendimden. Aslında Kıvançın cümleleri tam olarak beni anlatmıştı.
Bir yandan Gay olmaktan ama diğer yandan gay olamamaktan bıkmıştım.
Gay olmak istemiyordum ama bu bir tercih değildi. Gay olduğum gerçeği vardı ortada ve bunu değiştiremezdim. Ama bunu kabul etsem bile gayliğimi açık açık yaşayamayacaktım.
Yani böyle olup, öyle olamamaktan bende bıkmıştım.
Bu cümleyi ben böyle algılamıştım..
"Nasıl olmaktan, ney olamamaktan? Açık konuş." dedim. Onun için endişelendiğimi, sağırlar bile duyabilirdi.
"Sadece yan yana yatsak? Yani konuşmadan.. Şuan sadece birinin yakınlığına ihtiyacım var."
"Tamam." dedim ve yanına yattım.
Hava çok soğuktu ve yağmur hala atıştırıyordu. Üstüm büyük ihtimalle çamur içindeydi. Saçlarım da aynı şekilde. Ama bende şuan hiç bir şeyi umursamamaya çalışıyordum.
1 saat geçmişti bu şekilde.
Ne o anlatmış, nede ben bir şey sormuştum.
İçim içimi yiyordu ama susuyordum.
Kendime de açıklayamıyordum sorununu. Bildiğim tek sorunu babasıydı ama onun yüzünden bu hale geleceğini düşünmüyordum.
Uzunca bir sürenin ardından onun başlattığı sessizliği o bozdu.
"Kendimi iki uçurum arasında sıkışmış gibi hissediyorum. Çıkışım yok sanki. Ne yana gitsem düşeceğim. Kendi kişiliğimi yaşamayı seçsem, boşluğa bir adım atacağım. Başkalarının istediği Kıvançı yaşadığımda ise yine bir adım atacağım. Yine boşluk olacak ayağımın altı.
Her ikisinin de sonu ölüm sanki.. İkisinide yapmadığımda ise ayakta durmaktan yorulup, yine düşeceğim... Çaresizim."
Kıvançtan böylesi sözler beklemiyordum. O bana daha neşeli, her şeye rağmen hayat dolu biri gibi gelmişti. Kendini gerçekten böyle hissetmesi, kendime kızmama sebep olmuştu. O beni kardeşi olarak görmüştü ama ben onun hiç bir derdinin farkına varamamıştım. Kendi acılarımın derdine düşmüştüm.
Ona bir nasihat vermek isterdim. Şunu yap demek isterdim ama benim ondan bir farkım yoktu.
Herhalde tek farkım seçimimi çoktan yapmış olmamdı.
Kendi kişiliğimden vazgeçmiştim... Bunun acısını ise hala hissediyordum. Bir fahişe olmuştum. Kendimden vazgeçmenin getirdiği sonuçtu bu.
Kendim olsam belkide böyle bir bedel ödemezdim. Bilmiyorum.
Bu yolu seçmiştim ve diğer yolu görme gibi bir imkanım yoktu artık.
"Yardım et bana. Kafayı yemek üzereyim." dedi Kıvanç yalvarırcasına.
"Seni çok iyi anlıyorum." diyerek başladım.
"İnan bana bilmiyorum. Durumunun ne olduğunu bilmiyorum ama ben kendi kişiliğimi yok saydım ve kendimden nefret ettirecek duruma düştüm. Sende de öyle bir durum söz konusu mu? Kendi kişiliğinden vazgeçtiğinde, çok sevdiğin biri senden nefret edecekmi? Bunun cevabı evet ise kendi kişiliğini seç." diyebildim sadece. Ona verebileceğim tek yardım buydu.
"Ya her iki durumda da benden nefret ederse o kişi?" dedi.
Cevapsız kalmıştım.
"İşte bende tam olarak burda cevapsız kalmıştım." dedi bir gülümsemeyle. Sıcak, samimi bir gülümseme değildi. Sanki benimle alay ediyordu..
"Kendi kişiliğini seç. İkisindede nefret edecekse en azından kendin ol." dedim.
Ne kadar doğru olmuştu bilmiyordum ama mantığım bunu diyordu.

İkimizde oturuyorduk. Ben bağdaş kurmuştum, Kıvançta birden bağdaşını bozup dizinin üstüne oturdu.
"Eminmisin? Kendimi mi seçmeliyim?" diye sordu.
Böyle sormasıyla birlikte birden o kendimden ve cevabımdan eminliğim gitmişti.
"Yani, ben öyle yapardım." dedim zar zor.
"Peki." dedi ve beni iki eliyle omuzlarımdan tuttu.
"Olacaklar için özür diliyorum." dedi.
Hissettiği heyecanı bende hissedebiliyordum.
"Noluyor?" demeye kalmadan dudaklarını hissettim.
Eliyle omuzumu sıkıyordu.
Onu hissettiğim an kalbim duracak gibi olmuştu. Gözlerim büyümüş, boğazım kurumuştu.
Ellerim titremeye, kanım delice dolaşmaya başlamıştı.
Kısa bir öpücük olmuştu ama bana sanki yıllarca sürmüş gibi gelmişti.
Benim buz kesmeme sebep olmuştu.
Bu olamazdı, olmamalıydı!
Hala, beni öpmeden önce oturduğum pozisyonda oturuyordum.
Uyuyan güzel nasıl bir öpücükle uyandıysa, bende bir öpücükle uyutulmuştum sanki.
Uyandırılmayı bekleyen bir ölü olduğumu sanırdım hep, ama asıl şuan öldüm ben.
Bunun bir kabus olmasını diledim.

Satılık erkekWhere stories live. Discover now