SURAYE (Tamamlandı)

By Storylogy

74.8K 8.2K 2.6K

Suraye Wattys 2020 Tarihi Kurgu Kategorisi kazananı. "Suraye" tarihi olayların yer aldığı sürükleyici bir... More

Yazardan (1)
Kerem (2)
Suraye (3)
Umut (4)
Anne sütü (5)
sorgulama (6)
Haber (7)
Affet (8)
Beklenmedik misafir (9)
kilit (10)
Yazardan (11)
Yazardan 12
Yazardan (13)
suçlu kim? (14)
Yalan (15)
Yabancı (16)
Bir yudum su (17)
Yazardan: Yolculuk (18)
Yazardan: Gerçekler (19)
Yazardan (20)
Bir hayat hikayesi. (21)
Bir hayat hikayesi. (22)
Kaçış (23)
Sürgün (24)
Suraye: Tren garı (25)
Suraye: Bakü (26)
Sibirya (27)
Suraye: Oğlundan haber var (28)
Suraye: Yolculuk (29)
Kerem: Kurtuluş (30)
Memleket (31)
Hasretlik bitse mi? (32)
Yazardan (33)
Suraye: Sözümü tutmam gerek. (34)
Suraye: Polat (35)
Suraye: Umut ışığı (36)
Son kurşun (37)
Yazardan: Şüphe. (38)
Suraye: O gelen kimdi? (39)
Suraye: Son yolculuk (40)
Yazardan (41)
Yazardan (42)
Suraye (43)
Yazardan.(44)
Meleknaz(45)
Yazardan 46
Yazardan 47.
Suraye 48.
Suraye: Sensin.(49)
Suraye: Sorular ve Cevaplar.(50)
Yazardan: duygularım(1)(51)
Yazardan: duygularım 2.(52)
Suraye: Kardeşler buluşuyor.(53)
Sen biliyor musun her gece ölmek isteyip ölememenin acısını.(54)
Bu aşk -ektiğin tohumun tek ve son meyvesi.(55)
Günah keçisi (56)
Göz yaşları dindiriyor mu acıyı? (57)
Neden?(58)
Polat(59)
Hesaplaşma(60)
gidiyorum(61)
Satırlarını sevdim(63)Final.

kalbimin bir parçası olduğunu anladım

659 99 37
By Storylogy


Dayımın gönlünü almış memlekete uğurlamıştım. Onun gidişiyle bir hayat hikayesine nokta koymuş gibiydim. Bu hikaye kimine göre hüzünlü bir hayal kırıklığı, kimine göre mutlu sonla bitiyor, kimine göre ise başka hikayelere gebeydi sonuna üç nokta koyulmuş, hala bitmemişti

Dayımı otogarda uğurladıktan sonra bu düşünceler içinde evime dönüyordum. Bir alışkanlıkla ayaklarımın beni sürüyerek götürdüğü evime gitmek istemesem de buna mecbur hissediyordum.

'Nereye gideceksin ki senin evin orası' diyordu aklım sürekli. Durmadan bana talimat verirmiş gibi beynimde zonklayan direktiflere uyuyor, ne diyorlarsa onu yapıyordum. Bu kaç günde kendimi yüzyıl yaşlanmış gibi hissediyordum. Acımın ağırlığı kamburum olmuştu, çekemiyordum. Sırtına fazla yük yüklenmiş bir at gibi hissediyordum. Sürekli karar vermek gerektiğini söyleyen yüreğim vardı, bir de

'hiçbir şeye ihtiyacın yok yolundan çıkma' diye söyleyen aklım.

Evet ayaklarım ve aklım beni eve götürdü. Kendim gelmiştim ama kalbim kırıp döktüğüm başka bir kalbin peşinden koşmak, özür dilemek, elinden tutup bizi kimsenin tanımadığı yere götürmekteydi.

Evin ortasında toplanmış bavul ve kızımın elindeki biletleri görünce neler oluyor diye sormama gerek kalmadan Suraye;
"nerede kaldın geç kalıyoruz." dedi.

Hiçbir şey anlamamış gibi yüzüne bakınca, kızım,

"sana söylemiştim ya Moskova'ya- dayımın yanına gidiyorum. Üniversiteye orada devam edeceğim. Belki gelmem artık. Masterimi de yaparım. Orada kalırım." diye açıklama yapmak zorunda kaldı.

"Belgeler daha hazır değildi hani."

" O...o.. babacığım sen hala orada mısın? Kaç gün önce hazır dedim ya.."

Etrafımda olup bitenden habersizdim. Ben ne yapıyordum. Ailemin benden kopuşunu izliyordum farkında olmadan. Uykudan uyanmış gibi oldum.

"Peki annen? O neden toplanmış." dedim alacağım cevaptan korkar gibi yutkunarak.

"O da gelmek istedi. Bir şey diyemedim. Sonuçta kardeşinin evi. Belki sen durdurursun he babacığım?"

"Bana neden söylemedin bu gün gideceğini?" diye sorup kızımın vereceği cevabı beklerken diğer odada, kapı açıktı, hazırlanan karıma bakıyordum.

"Kaç gün önce söylemiştim. Sen kafanın içindekilerle o kadar meşguldün ki izin verirken bile niçin izin aldığımı, bu kararımın nereden icabet etiğini bile sormadın." deyince, kaç gün önce kızıma 'gidebilirsin' diye izin verdiğimi hatırladım.

"Sana izin verdiğimi hatırlıyorum da annene 'git' dediğimi hatırlamıyorum" dedim. Bu sırada kolunda ceketi elinde bavuluyla odadan çıkan karım,

"İzin istemiyorum, gitmek istiyorum. Burada kalıp benden, ailenden nasıl koptuğunu izleyemeyeceğim." dedi ve Suraye'ye döndü

"hazır mısın kızım?"

Kızım "bir odama bakayım, belki bir şey unutmuşum, ardından çıkarız." deyip odasına geçti. Belli ki konuşmamız için bize fırsat tanıyordu.

Bense salonun ortasında dikilip kalmış, hiç bir söz söylemeden karıma bakıyordum. Gözlerini yüzüme dikmiş, sessiz sessiz gözlerimin içine bakıyordu. Biliyordum o sessiz bakışlarıyla benden 'gitme' diye söylememi bekliyordu.

Tek bir kelime 'gitme', bu kelime onu durdurmama yetecekti, bunu biliyordum. Bunu bile bile ona hiçbir şey söylemedim, son zamanlarda her sorusunun karşısında sustuğum gibi bu kez de sessiz sorularının karşısında sustum. Kızım odadan çıkınca

"Hazırsanız inelim" dedim.

"Olur" dedi karım ve bavulunu aldı. İkimiz aynı anda uzanırken ellerimiz dokundu birbirine. Yüzüme baktı, yüzüne baktım. Bakışlarını kaçırdı, bakışlarımı kaçırdım. Birbirinden küsmüş gibiydik. İçimizde ağır sorular vardı birbirimize soracak. Cevabında korktuğumuz sorular. En iyisi konuşmamaktı, bir umutla uzaklaşmaktı birbirimizden. Çekti ellerini bavuldan. Ben her iki bavulu alıp merdivenlerden aşağı indirdim.

************

Şimdi sokaklardaydım. Kendi elimle karımı ve kızımı yabancı memlekete uğurlamıştım. Yol uzunu bir kelime dahi konuşmamış, sadece hoşça kal demiştim karıma. O da uçağa bininceye kadar susmuştu.
Ayaklarının onu götürdüğü yere yüreği gitmiyordu bunu bütün azaları haykırıyordu. Sadece diline kilit vurmuştu. Yüreği gitmezken ayakları gidiyor, veda ederken elleri, parmağındaki yüzüğü ayrılmayalım diye haykırıyordu. Bense hiçbir şey anlamıyormuş gibi susuyordum.

Bu gidiş, aramızdaki mesafe her ikimize iyi gelecekti. Sahte sevgi gösterisi, mutlu aile tablosu çizmek, sahte gülücükler saçmak her ikimizi yormuştu. Aman kızım anlamasın, üzülür, aramızdaki soğukluğu fark etmesin derken, sadece kendimizi kandırıyormuşuz. Kızım büyümüş her şeyin farkındaymış. Belki de o da sıkılmıştı aramızdaki anlaşılmazlıktan. Bu hali daha fazla sürdüremezdik. Ben cesaret edemezdim ama karım cesur davranmıştı.

Eh kadınlar, kadınlar, belirsizliğe fazla tahammül etmezler, istedikleri biran önce olsun isterler.

Yalnız kalmamız gerekiyordu, özellikle benim, düşünmem lazımdı. Ne istediğime karar vermeliydim.

Yine beni düşünmüştü giderken bile tencere tencere yemek yapmış dolaba bırakmıştı. Aç değildim ama karımın yaptığı yemeği görünce gülümsedim, kapağını kaldırdım. Bir iki dolma alıp ağzıma attım.
Etrafıma baktım duvarlar ilk kez bu kadar yüksek görünüyordu gözüme.
Ev ilk kez bu kadar boştu. Hiçbir baskı hissetmiyordum, omuzlarımda bir ağırlık yoktu. Çayımı içip yatak odama geçtim. Evimin nefesleri gitmişti. Kışın hala gelmemesine rağmen ev buz gibi soğuktu. Battaniyeyi kaldırdım, bir an önce yatağa yatmak bu günü hatta birkaç günü kafamdan silmek istiyordum. Beyaz bir zarf yastığın üstünde okumayı bekliyordu.
Zarfı alıp yatağın ucuna oturdum. Acele etmeden açtım.

"Aydın, seni ilk gördüğümde hayatımın hep aydınlık olacağına inanmıştım. Senin sevecenliğin, aşk dolu sözlerin, duygu dolu bakışların hayatımı anlamlandıracağına inandım hep. Seninle yaşadığım bunca yıl tek bir saniye, tek bir dakika senden senin sevginden şüphe etmedim. Ve hep sana rastladığım için Allah'a şükürler ettim. Neden böyle yapıyor, neden böyle davranıyor diye hiç sormadım kendime.

Son zamanlardaki halin başkaydı, bambaşka. O yüzden önce endişelendirdi beni. Belki bir derdin var, halledemediğin bir işin vardır diye kendimi inandırdım. Ama zaman geçince, halindeki değişimi fark edince, bunun öyle bir şey olmadığını anladım.

Artık burada kalamam. Bu evdeyken kendimi bir tenha ağaç gibi hissediyorum. Öyle ağaç ki yapraklarım çoktan dökülmüş, kimseye faydam yok artık. Kışın sorsan, keselim, yakalım derler. Sonbaharda sorsan yaprağı çöplük yapar, baharda sorsan çiçekleri alerji. Evet, duygusallığın üstünde diyeceksin şimdi.

Hep öyleydim doğrudur  ama şimdi bu boş bir duygusallık değil, öyleyim, öyle hissediyorum, çünkü terk edildiğimi biliyorum.

Şimdiye kadar kimse görmedi baharda çiçeklerimin güzelliğini, sonbaharda yapraklarımın rengini, yere düşen yapraklarımın iniltisini ayaklar altında, kışın umutla göğe bakan budaklarımı. Hep yarın yarın dedim, gelecek mevsim her şey güzel olacak dedim, hep umutla yaşadım. Ama gördüm ki anlamsızdır beklemek.

Hani sonbahar yapraklarının  o rüzgarda sallanırken çıkardıkları sesleri var ya ne kadar şen olsa da hüzün verir insana, biliyorlar aslında o rüzgarın onları o tahtından edeceğini. Gülerek veda ederler tahtlarına. Ailenin de- karının da, kocanın da oturduğu bir tahtı var rüzgar esmeyegörsün birisini değil her ikisini tahtından eder, ne kadar direnirler dirensinler, kış gelmemiş tahtlarını kaybederler. Ezilirler ayaklar altında...

Keşke açmasaydım derler, ne anlamım oldu ki birilerine gölge olmaktan başka. Evet ben de sana, aileme gölge oldum hep ve ne tuhaftır ki o gölgem rahatsız etti seni, sonbaharı beklemedin, rüzgar gelmemiş sen kopardın...

Hani o gün sana neyin var diye sorduğum gün bağırdın ya bana, işte o gün, kalbimi kırdığın zaman, kalbimin bir parçası olduğunu anladım. Çok acıyordu, yalnız sevdiğin biri böyle incitebilirdi seni.

Evet ben seviyordum ama sen bunun farkında bile değildin. Hiçbir zaman sevmedin beni hiçbir zaman. Hep kendin için yaşadın, senin hislerin, senin duyguların, senin değerlerin, senin hayallerin, sen, sen. Ben de senin isteklerini, senin istediklerini yerine getirmek için bir araç oldum hep. Ah, ah ben aptalsa senin için değerli biri olduğumu sanıyordum oysa, senin kalbinin bir parçası olduğumu düşünüyordum hep, maalesef yanılmışım ve bunu anlamak için tam yirmi iki yılımı harcamam gerekirmiş.

Belki anlamakta geç kalmış olabilirim ama ne yapacağımı biliyorum. Artık beni buraya bağlayan bir şey kalmadı. Seni azat ediyorum. Biliyorum, benim yokluğuma çabuk alışacaksın hatta çoktan alışmışsın. Kendi içinde beni çoktan terk ettin. Bunun farkındayım olmayan bir şeyi oldurmak için zorlamanın bir anlamı yok. Ben de içimdeki seni şimdi terk ediyorum.... Belki bir daha görüşemedik.

Evet ağlıyorum, acı çekiyorum çünkü hala seviyorum seni. Elveda..
Umarım kalbinin sana sorduğu cevabı bir an önce bulursun.

Zarf elimden kaydı, ayaklarımın altına düştü.

O sessiz bakışlar, o suskun dudaklar konuşmuştu. Tahmin ettiğimden de fazla diyecekleri varmış bana. Evet rüzgar bizi tahtımızdan etmişti. Bu rüzgar bir aşk mıydı, bir şeytan mıydı? Dönüp kendime baktım, geriye baktım. Uzakta bir kız, melek kanatlarıyla el sallıyordu. Geriye baktım, bir anne bakıyordu küsmüş, kalbi kırılmış bir anne, hüzünle. Ellerimle kafamı yüzümü karıştırdım, ayağa kalktım, yerime oturdum, yine kalktım hiçbir şey düşünemiyordum. Masamın çekmecesinden bir uyku ilacı alıp bir bardak suyla kafama çektim. Yatağıma uzandım, gözümü tavana dikerek, bir yanda karımın sitem dolu bakışları, diğer yanda o kızın.

Continue Reading

You'll Also Like

4.8M 9.2K 2
Gerçeklere kör, sağır ve dilsizsen! İncitmeden seven, nahif adama tahammülün yoksa! Empati kurma yeteneğin sıfırsa! Rica ediyorum kurguya hiç başlam...
6.9K 1K 27
"İyi akşamlar Gözde Hanım." Seslenen üst komşum orta yaşlı Ahmet Bey'di. Bir yerin CEO'su olmayan, yakışıklı ya da kaslı olmayan, düz bir Ahmet'ti. ...
243K 10.7K 49
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
ESVED By Mihri

Adventure

2.7M 132K 93
Esved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak...