SURAYE (Tamamlandı)

By Storylogy

74.8K 8.2K 2.6K

Suraye Wattys 2020 Tarihi Kurgu Kategorisi kazananı. "Suraye" tarihi olayların yer aldığı sürükleyici bir... More

Yazardan (1)
Kerem (2)
Suraye (3)
Umut (4)
Anne sütü (5)
sorgulama (6)
Haber (7)
Affet (8)
Beklenmedik misafir (9)
kilit (10)
Yazardan (11)
Yazardan 12
Yazardan (13)
suçlu kim? (14)
Yalan (15)
Yabancı (16)
Bir yudum su (17)
Yazardan: Yolculuk (18)
Yazardan: Gerçekler (19)
Yazardan (20)
Bir hayat hikayesi. (21)
Bir hayat hikayesi. (22)
Kaçış (23)
Sürgün (24)
Suraye: Tren garı (25)
Suraye: Bakü (26)
Sibirya (27)
Suraye: Oğlundan haber var (28)
Suraye: Yolculuk (29)
Kerem: Kurtuluş (30)
Memleket (31)
Hasretlik bitse mi? (32)
Yazardan (33)
Suraye: Sözümü tutmam gerek. (34)
Suraye: Polat (35)
Suraye: Umut ışığı (36)
Son kurşun (37)
Yazardan: Şüphe. (38)
Suraye: O gelen kimdi? (39)
Suraye: Son yolculuk (40)
Yazardan (41)
Yazardan (42)
Suraye (43)
Yazardan.(44)
Meleknaz(45)
Yazardan 46
Yazardan 47.
Suraye 48.
Suraye: Sensin.(49)
Suraye: Sorular ve Cevaplar.(50)
Yazardan: duygularım(1)(51)
Yazardan: duygularım 2.(52)
Suraye: Kardeşler buluşuyor.(53)
Sen biliyor musun her gece ölmek isteyip ölememenin acısını.(54)
Bu aşk -ektiğin tohumun tek ve son meyvesi.(55)
Günah keçisi (56)
Göz yaşları dindiriyor mu acıyı? (57)
Neden?(58)
Hesaplaşma(60)
gidiyorum(61)
kalbimin bir parçası olduğunu anladım
Satırlarını sevdim(63)Final.

Polat(59)

665 100 71
By Storylogy

Polat okuya okuya  kitabın son sayfalarına gelmişti.   hikayede geçen olayların kimini duymuş, kimine şahit olmuştu. Yine de merak ve heyecanla  okumaya devam ediyordu.  Bazen gülümsüyor bazen de göz yaşlarına hakim olamıyordu. Duygudan duyguya taşınıyordu okudukça.

   - Suraye oğlunu baba evine yerleştirdikten sonra bir nebze de olsa rahatlamıştı. Gönlü yalnız yaşamasına razı gelmese de böylesi onun için daha iyiydi. Burada Kadir'in bakışları altında yaşamaktansa yalnız başına daha huzurlu olurdu.

"Hem yalnız değildi, Samaye de göz kulak olur, vakit buldukça ben de gider evi derler toparlarım." diye düşünüyor rahatlatıyordu kendini.
Polat neredeyse her haftasonu işten çıktıktan sonra annesine uğruyor, hasret giderip öyle geçiyordu evine. Suraye vakit bulup oğluna gidemediğinden dolayı çok üzülüyor,

"Kolhoz'da işler bitsin, sık sık geleceğim sana" diyordu oğlu her geldiğinde. Kış gelince sözünü tutmuştu. Sık sık uğrar olmuştu ona. Her gidişinde evi temizleyip, silip, süpürüyor, yemek pişiriyor, elbiselerini ütüleyip, çamaşırlarını yıkıyordu. Polat'ın oraya yerleşmesinden üç, dört ay geçmişti. Yalnız yaşamasına razı gelmeyen anne yüreği, bu arada onun için bir kız da gözaltı etmişti.

Polat Bey  bu satırları okuyunca elinde olmadan gülümsedi. Buruk bir gülümsemeydi onunkisi. Kalkıp bir bardak su aldı kendine ve yeniden yatağa uzanıp okumasına devam etti.

-Her geldiğinde Samayelere de uğramayı da ihmal etmeyen Suraye, Güneş'i görünce 'Polat için bundan iyi aday olamaz' diye düşünüyor, alıcı gözüyle süzüyordu onu. On sekiz yaşını yenice doldurmuş Güneş, uzun boylu, alımlı, etine dolgun, esmer tenli, ela gözlü güzel bir kızdı.
Samaye Polat'la yaşıt oğlunu kaybettikten sonra uzun zaman evlat yüzüne hasret kalmıştı.  Kardeşinin altı kızından birini - Güneş'i daha dört yaşındayken almış evladı gibi büyütmüştü.

"Güneş evin biricik kızı, Polat da öyle. Bir birlerine daha çok kenetlenir, birbirlerinin değerini daha iyi anlarlar" diye düşünen Suraye,

"bu işi yoluna koymalı" diyerek, bir gün oğluna geldiğinde geri dönmeyip orada geçirdi geceyi. Konuşup meramını açtı Polat'a. Onun güzelliğinden, inceliğinden, sevecenliğinden bahsedip ona ne kadar yakıştığını söyledi. Polat,

"olur mu hiç? O benim süt kardeşim.' deyince Suraye ,

"öyle de Güneş  Samaye'nin öz  kızı değil, kardeşinin kızı.  Samaye benim has arkadaşım, belki o olmasaydı şimdi hayatta bile değildim. Kızı da kendisi gibi merhametlidir.  Onun kızından başka birisini layık bilmiyorum sana." dedi.

Polat bunu duyunca çok sevindi. Annesinden önce onun gönlü kaymıştı Güneş'e ama  Samaye'nin onun süt annesi olduğunu öğrenince sevdasını kimseye açmamış olduğuna sevinmişti. Şimdi ise içine düşen bu ateşin boşuna  yanmadığını düşünerek gülümsedi.

"Sen ne dersen o olsun anacığım. Ama bir kaç ay izin ver. Baba evimi geri alayım sonra. Mahkemeyi bir atlatalım bakalım evi geri verecekler mi?" dedi. Suraye

"nasıl istersen o olsun ama ben yine de Samaye'ye söyleyeceğim. Kız çocuğu yetişti mi yuvada durmaz. Bir yüzük takalım. Hemen evlen demiyorum. Bir sürü iş var düğüne kadar. O güne kadar da evi geri alırsın inşallah. Hem almasan ne olur, evsiz değilsin ki buraya getirirsin. Evi geri alınca geçersin oraya "

"Yok gelinimi babamın evine götüreceğim." dedi Polat ve yutkunarak ilave etti.

"Yanlış anlama, burası da benim evim ama... Ninemin dedemin vasiyeti, söz verdim onlara, babamı onun evinde bekleyeceğim."

"Neden yanlış anlayayım oğlum, elbet  onların vasiyetini yerine getirmelisin, onlar büyüttü seni. Nasıl istersen öyle olsun, ben yine Samaye'ye söyleyeceğim ama.

Polat gülümseyerek;

"söyle, anacığım, söyle. Sen kafaya koymuşsun beni evlendirmeyi, ne desem boş galiba senin için." dedi ve kalkıp annesini  yüzünden öptü. Annesi de onun boynunu kucakladı ve;

"senin de yuvanı kurayım, ondan sonra huzurla ölebilirim" dedi ve ayağa kalktı.  Kendi diktiği çiçekli on iki katlı eteğinin kırışıklarını düzeltti elleriyle. Üzerine giydiği aynı kumaştan farklı renkteki gömleğinin de yakasını düzeltip, şalını da açarak yeniden örttü başına.

"Hadi ben bir Samaye'ye gideyim bakalım ne diyor" deyip merdivenleri indi kuş kıvraklığı ile.

**********************************.

  Suraye arkadaşıyla konuşmuş anne olarak rızasını almıştı. O da kocası ve kızıyla konuştuktan sonra Suraye'ye bir cevap vereceğini söylemişti.
Evet gün geldi Samaye ve kocası gelsinler istesinler deyince,  söz kesilip yüzükler takıldı.

Bu arada Polat davanın görüleceği günü beklerken devletin düzenini sarsacak bir olay meydana geldi.

O gün çoğu mahkemenin önceden belli olan yazılmamış kararları değiştirildi. Çoğu insan sürgün yolundan döndü. Çoğu insanın verilecek ölüm kararı uygulanmadı.

1953 yılı beş Mart, bu gün tüm ülkede  bir dakikalığına  durdu hayat.  Tren kornası araba kornasına, araba kornası gemi sinyaline karıştı. Onlara fabrikaların düdükleri eşlik etti. İnsanlar seslerin vahimesinden korkuya kapıldı.

Neler oluyor diye bir birlerine sormaya çekindiler. Ya yeniden başladıysa savaş, ne yaparlardı o zaman. Yeni yeni geliyorlardı kendilerine. 'Babalarını kurban verdikleri yetmedi şimdi çocuklarını da mı alacaklardı?' gibi sorular dolanıyordu kafalarında.  Bu sesler her neyse hayra alamet değildi.
Herkes bir şeyler öğrenebilmek umuduyla  Sovyetlik binasına doğru koşmaya başladı. Üç köyün  insanı binanın önüne toplanmıştı. Radyodan devamlı konuşmalar sesleniyordu. Arada bir

"Tovariş Stalin" kelimeleri geçiyordu. Herkes ağlıyordu, ne olduğunu sormaya korkuyorlardı bir birlerine. Ansızın Azerbaycan Türkçesiyle bir ses duyuldu radyodan.
"Bu gün Sovyet Sosyalist Respuplikaları Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri mareşal, yoldaş Joseph Vissarionovich Stalin vefat etmiştir."

Herkes bu haberin kötü bir haber olduğunu, bu ölümle dünya düzeninin yeniden değişeceğini düşünüyordu. Hatta savaşın yeniden başlayacağı söylentileri açık açık konuşulmaya başlamıştı. O güne kadar konuşmayanlar bülbül gibi şakır olmuş, o güne kadar konuşanlar dillerini yutuvermişlerdi.

Ama gözlenen olmadı az geçmedi Ali'nin ve onun gibilerinin de ölümünde suçlu olan Stalin'in Azerbaycan'daki sağ kolu  Merkezi Komitenin  Birinci Sekreteri Bağırov tutuklandı. Onun elebaşlarının  sağ kollarının huzuru kaçtı. Küçük köyde bile onun emirlerini yerine getiren, suçsuz insanlara suç atıp ölüme gönderenlerin içine öyle huzursuzluk çöktü ki  kimsenin yüzüne bakamaz, saklanmaya delik arar oldu.

Suraye ve onun gibi mağdurların yüreğinde   kocalarının beraatını alma umudu yeşerdi. O katilin öldürülmesiyle içleri soğumadı.  Yıllardı attıkları her adımda önlerine çıkarılan hain damgasından kurtulacakları günü beklediler sabırla. ....

Suraye beklemekle kalmadı, bu işin yeniden araştırılması için mahkemelere başvurdu. 'Ali'in  hain olmadığını onlara ispat edeceğim.' diyerek, çok mücadele verdi. Kaç defa onun çalıştığı fabrikaya gitti. İnsanlarla konuştu. Komşularını buldu onlarla konuştu.  Tüm her şeyin düzmece olduğuna dair bir sürü belge topladı ve mahkemeye sundu. Ama bir türlü cevap gelmiyordu. Suraye'nin göz bebeği Aydın, Stalin'in ölüm yılında dünyaya gelmiş bu çocuk  tam yirmi beş yıl sonra anneannesinin  umudu kalmadığı bir zamanda  elinde bir kararnameyle çıkageldi.

  Suraye bu kağıt parçaslyla kocasına kavuşmuş gibi mutlu oldu, ondan gelen bir mektupmuş  gibi Kararname'yi tekrar tekrar okutturdu torununa. Son sözleri onlarca  defa okudu, okutturdu  belki.
"...suçsuz bulunmuştur."
Yaşlı ve hasta Suraye, torunun özel çabalarıyla kocasının beraat kağıdını eline almıştı. Artık rahatlıkla kapayabilirdi gözlerini. Bunun huzuru ve mutluluğunu paylaşmak için aynı gün   evlatlarını, torunlarını etrafına toplayıp yemek verdi. Ve son kelimeleriymiş gibi kızına, torunlarına onların önüne bu meselenin artık çıkarılamayacak olmasından dolayı çok mutlu olduğunu, asıl mutluluğunun ise buna inanmayanların inandırmakla uğraşmayacağı olduğunu söyleyerek, kendisi gibi yaşlanmış kayınlarına baktı.

Yaşlı Kadir Bey,

"ben hiçbir zaman buna inanmamıştım zaten. Onun benden daha çok vatanını sevmesini kıskandım hep." dedi ve devam etti.
"Kusura bakma Suraye, hep onu önüne sürerek aslında seni ve çocuklarını korumak istedim. Belki korkarsın yanlış adım atmaktan, yanlış değildi ama yanlış sanılan adımlar atmaktan çekindirmek içindi bütün bunlar seni. Sen de biliyorsun ki öylelerinin çocukları fazla göz önünde olurlarsa daha çok göze batarlardı. Hayatları zindan olurdu, bunu biliyorsun. Kaçının çocuğunu aldılar kendileriyle beraber, sürdüler kurşunladılar. Küçük çocukları beklediler on sekiz yaşını doldursunlar diye. On sekiz yaşlarını doldurunca infaz ettiler biliyorsun. Bir tesadüf eseri sen, çocuklar, biz bu işten kurtulduk.  Aslında sizi korumak içindi bütün çabalarım biliyorsun değil mi kızım?" diyerek Meleknaz'a baktı bu kez de.
Suraye,
"biliyorum abi, aksi olsaydı çoktan gitmiştim bu evden, sizinle aynı avluda, aynı çatı altında  yaşamazdım" dedi.

"Bir kusurum olduysa affedin, hakınızı da helal edin." dedi ve ayağa kalkmak için davrandı. Meleknaz annesinin güçsüz kollarına girip onu odasına götürdü.
Polat annesiyle kaldı o gece. Suraye aniden kötüleşmişti.  Nöbetleşe geceği yanında geçirdiler abi kardeş. Sabah namazı vaktinde
Suraye yanında içi geçmiş kızını sesledi fısıltıyla.
"Kızım, kalk beni dışarı çıkar abdest alacağım."  Meleknaz annesini yavaş yavaş dışarı çıkardı, sandalyeye oturttu. Eline su döktü. Suraye dua ederek abdestini aldı.
"Buraya bana döşek sal. Yüzünü kıbleye koy yastığın" diyerek eyvanı gösterdi.  Meleknaz annesinin dediklerini yaptı ve  annesini yatağa uzattı. Suraye güçle çıkan sesiyle Meleknaz'a
"Git şimdi kardeşini çağır" dedi.
Meleknaz diğer odada uyuyan kardeşini uyandırdı uykusundan. Annesinin işaretiyle yanına çöktüler.
"Bir birinize sahip çıkın. Hakkınızı helal edin." dedi ve göz yaşları dinmeyen Meleknaz'a baktı.  Kızının kocası genç yaşında ince hastalıktan vefat etmiş,  Meleknaz dört çocuğuyla baba evine dönmeye mecbur kalmıştı. Suraye'yi yıkan, onu hasta eden belki de kızının da onun gibi çocuklarını babasız büyütecek olmasıydı. Benim kaderimi yaşadın sen" deyip duruyordu hep. Ne kadar dik durmaya çalışsa da ki bunu yapmış torunlarını büyütmekte kızına yardımçı olmuştu, onun üzülmesine, kırılmasına izin vermemış ezdirmemişti kimseye, yine de genç yaşta kızının dul kalması onu içten içe kemirmişti. Biliyordu hayat arkadaşı olmadan yaşamanın acısını. Meleknaz'ı zorla evlendirseler de sonradan  çok sevmişti kocasını. Onunla büyümüştü. Arka arkaya dört evlat sahibi olmuşlardı. Ama onları büyütecek ömür vermemişti Allah ona. Yalnız kalmıştı Meleknaz bir zamanlar ummadığı bir anda  babasız kaldığı gibi şimdi de  kocasız  kalmıştı. Suraye kızının yaşlı gözlerine bakıp;

"ne kadar canım vardı ağlamana izin vermedim. Elimden geleni yaptım ki gözlerinin incileri akmasın. Ama buraya kadarmış annenin de yapabilecekleri," dedi ve zorlukla nefes alarak tamamladı lafını.

"Şimdi istediğin kadar ağlayabilirsin. Ben gidiyorum artık. Sen kaldın yaman güne." dedi ve şehadet getirdi zorlukla duyulan o güzel sesiyle.

son.

Söz vaktine çeker derler  Polat da annesinin son sözlerini okuduğunda sabah ezanı okunuyordu.
"Ah anneciğim. Ezan sesine hasret gittin. Bak  duyuyor musun o güzel kelamları? Bizi namaza sesliyor. Allah sana rahmet eylesin, anacığım." dedi ve ayağa kalktı, kitabı kapayıp masanın üzerine koydu.

Kitapta annesi hakkında yazılanlardan aşağı yukarı  haberdardı. Babası hakkında yazılanlar ise -bütün bunlar gerçek miydi? Aydın kendisinden uydurmuş olamaz bütün bunları ona sormam lazım.
Doğrudur isimleri filanı değiştirmiş ama.....Babamı nereden tanıyor? Nereden aldı bunca bilgiyi?"  diye sorarken kendi kendine. Sabah namazını kıldıktan sonra çocukların uyanmasını beklemek için yatağına uzandı. Geceni uyumadığından derin bir uykuya daldı.

Gelini  kaynatasını sabah kahvaltısında sofrada  görmeyince oğlunu dedesini uyandırmak için gönderdi.  Torunu  kapıyı yavaşça açıp giyinikli halde yatağa uzanmış dedesini görünce yavaşca  seslendi.

"Dede, dedeciğim, hadi kalk, kahvaltı edelim" deyip ayağına vurdu.  İçi geçmiş Polat Bey uyanıp torununu başucunda görünce önce etrafına baktı bir şey yapacaktım ama ne diye düşündü. Okuyup bitirdiği kitabı masanın üzerinde görünce Bakü'ye- Aydın'a  gideceğini hatırladı.

"Saat kaç evladım? Geç kalacağım" deyip yataktan indirdi ayklarını.
"Saat ..." diye duvardaki saate baktı Aslan.
"Sekkiz dedeciğim"
"Daha var o zaman. Geç kaldım sandım"
"Neye geç kaldın dedeciğim?"

"Hadi gel yemek yiyelim. Söylerim"
deyip torunuyla beraber sofraya geçti. Aslan:
"Anne, baba, dedem bir yere mi  gidecek?" deyince

"hayırdır yine babacığım, yine il merkezine mi?"

"Yok evladım, bu kez Bakü'ye yolum."

"Nerden çıktı Bakü?"deyince yanına, masanın üzerine  koyduğu kitabı kaldırıp "buradan çıktı."
deyince, oğlu

"dayıma mı?" deyip çayından bir yudum aldı.
"Evet. Nedenini sorma vaktim yok otobüsü kaçıracağım. Dönünce  söylerim." deyip yemek masasından kalktı.
....

Continue Reading

You'll Also Like

75K 8.9K 38
Bir iddiayla başlayan savaş, şu hayatta mümkünatı olmayan her şeyi mümkün kılabilir miydi? Yalçın Saral, Türkiye'nin, hatta Ortadoğu ve Balkanların e...
343K 9.2K 10
Elimi bir kez bile sürmediğim muzlu pastaya son kez baktım. Bir daha asla seni görmek istemiyorum, dedim içimden. Yıkımımın suçlusu sanki muzlu pasta...
3M 152K 64
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
6.3M 237K 83
"Birbirimize en yakın olduğumuz an, Gün doğumu." Baran ARSLANOĞLU: Bir şehre sahiplik yapan gözü kara,delikanlı bir adam. Mardin'in en büyük aşiretin...