SURAYE (Tamamlandı)

By Storylogy

74.8K 8.2K 2.6K

Suraye Wattys 2020 Tarihi Kurgu Kategorisi kazananı. "Suraye" tarihi olayların yer aldığı sürükleyici bir... More

Yazardan (1)
Kerem (2)
Suraye (3)
Umut (4)
Anne sütü (5)
sorgulama (6)
Haber (7)
Affet (8)
Beklenmedik misafir (9)
kilit (10)
Yazardan (11)
Yazardan 12
Yazardan (13)
suçlu kim? (14)
Yalan (15)
Yabancı (16)
Bir yudum su (17)
Yazardan: Yolculuk (18)
Yazardan: Gerçekler (19)
Yazardan (20)
Bir hayat hikayesi. (21)
Bir hayat hikayesi. (22)
Kaçış (23)
Sürgün (24)
Suraye: Tren garı (25)
Suraye: Bakü (26)
Sibirya (27)
Suraye: Oğlundan haber var (28)
Suraye: Yolculuk (29)
Kerem: Kurtuluş (30)
Memleket (31)
Hasretlik bitse mi? (32)
Yazardan (33)
Suraye: Sözümü tutmam gerek. (34)
Suraye: Polat (35)
Suraye: Umut ışığı (36)
Son kurşun (37)
Yazardan: Şüphe. (38)
Suraye: O gelen kimdi? (39)
Suraye: Son yolculuk (40)
Yazardan (41)
Yazardan (42)
Suraye (43)
Yazardan.(44)
Meleknaz(45)
Yazardan 46
Suraye 48.
Suraye: Sensin.(49)
Suraye: Sorular ve Cevaplar.(50)
Yazardan: duygularım(1)(51)
Yazardan: duygularım 2.(52)
Suraye: Kardeşler buluşuyor.(53)
Sen biliyor musun her gece ölmek isteyip ölememenin acısını.(54)
Bu aşk -ektiğin tohumun tek ve son meyvesi.(55)
Günah keçisi (56)
Göz yaşları dindiriyor mu acıyı? (57)
Neden?(58)
Polat(59)
Hesaplaşma(60)
gidiyorum(61)
kalbimin bir parçası olduğunu anladım
Satırlarını sevdim(63)Final.

Yazardan 47.

613 101 32
By Storylogy

Ali  Samet'e gitmiş, ona direkt olarak sormuştum o adamla ne işi var diye.
Önce kendini bilmezliğe vurmuş, 'kiminle?' diye soruma soruyla cevap vermişti.

"Anlamazlıktan gelme, sana geldiğini gördüm. O adam tehlikeli biri, seni kandırmasına izin  verme diye diyorum,  sizi kullanabilir. Daha yeni çıktı hapisten. Siyasi işlerden uzak durması şartıyla salıvermişler. O yüzden yapmak istediklerini başkalarının aracılığıyla yapacaktır.

"Bana bunları neden söylüyorsunuz? Biz bir kültür kurumuyuz,  bizim siyasi işlerle ne işimiz olabilir?"
"Öyle ya, ben de onu diyorum, sizin onun   gibilerle ne işiniz olabilir."

"Doğrudur, buraya geldi ama öylesine. Kültürel faaliyetlerle ilgilendi sadece."

"Öyle olsun. Ben bir amcalık, abilik yapayım uyarayım da seni. "

"Doğru söylüyorum, yakında yaz festivali geçirilecek onunla ilgili sorular sordu."

 
"Hımm. Teşkilatçı siz misiniz ?"
"Hayır, katılımcıyız."

"Güzel. Sadece dikkat edin dedim. Yakında başımıza gelenleri biliyorsunuz, onların başkanlarından biri müebbet aldı. Halkı bile desteklemiyor onları. 'Bin yıldır beraber yaşıyoruz düşmanların oyunu bu, bizim bir suçumuz yok.' diyorlar ve onlara da destek vermiyorlar."

"Anladım ne demek istediğinizi." 

 "Öyleyse endişelenmek için bir mesele yok diyorsun." deyip gözlerinin içine baktım. Gözlerini kaçırıp 

"Yok." dedi ve yüzünü çevirdi. 

 "Festival nerede?"

 "Güney illerinin birinde."
"Sen dikkat et yine de." deyip elimi uzattım.

" Size başarılar o zaman." 
"Sağ olun." 

"Hadi hoşça kal."

Kapıdan çıkmak üzereyken arkadan seslendi.

"Hocam, dedemle konuştunuz mu?"

"Henüz değil, hatta konuşmam gerekiyor mu onu bile bilmiyorum. Evladını görmek istiyorsa aramalıydı. Dayımı da onu istemeyen bir baba için incitmeye değer mi diye sormuyor değilim kendime de. O yüzden karar veremedim daha.  Taktir edersin ki bunun onun düşünmesi lazım."

"Dedem çok yaşlı, biliyorsunuz, belki o yüzden..."

"Tam da bu yüzden onu görmek istemesi gerekiyordu. Ömür geçip gidiyor, yaşadığı her gün hatta her saat değerli onun için. Bunun farkında oysa. Benimle görüşmesinin nedeni bu değil miydi?  Onu hiç anlamıyorum. Beni çağırıp konuşmak isteyen o, şimdi bunun için bir  adım atmayan da. Konuşmasaydı benimle,  anlatmasaydı keşke. Beni de bu yükü taşımaya mecbur bırakmasaydı. "

"Kızmayın ona, kafası karışmış belli. İsterseniz ben onunla konuşurum"

"Konuşsan iyi olur." deyip çıktım odadan. Giderken aklımda Mustafa Bey vardı. Neden görmek istemiyordu oğlunu? Ya ben dayıma söylemeli miyim? diye düşündüm durdum. Biraz daha beklemeye karar verdim.

Merdivenlerden inerken buraya geliş sebebimi düşündüm. Ali Samet'in bana söylediklerine inanmak istiyordum ama çimden bir ses ona güvenmemem gerektiğini  söylüyordu. İnşallah hislerimde yanılıyordum.  Festivalin orada o bölgede düzenlenecek olması  kuşkularımda yanılmadığımı gösteriyordu. Ama ne yapabilirdim, uyarmıştım Samet'i gerisi ona kalmıştı. Yanlış yapıp yapmayacağını yaşayıp görecektik. Konuşurken sürekli gözlerini kaçırması, parmaklarıyla oynaması yalan söylediğini düşünmeme neden oluyordu.  Umarım yanlış bir işe kalkışmazdı. 

Onunla konuştuktan sonra Ruhiye'ye de telefon edip  bir şey yapmasına gerek kalmadığını, Ali Samet'i açık açık uyardığımı söyledim.

Ne kendi kızımı, ne de onu bu işe karıştırmak  doğru olmazdı.  O yüzden oraya gitmemesini, tatilin tadını çıkarmasını söyledim.

"Geldiğimde masamda yeni şiirlerini görmek istiyorum" dedim ve telefonu kapattım.   Çok sevinmişti aradığımda, onu böyle sevindiğini bilmek hoşuma gidiyordu. Odur ki her şehre geldiğimde onu arıyor çay içecek kadar kafede oturup sohbet ediyorduk. Bir gün yine böyle sohbet ederken, Ruhiye festivalin başladığını ve  TV'den canlı yayınlanacağını söyledi. Eylül'ün ilk haftasıydı okulların başlamasına bir hafta daha vardı o yüzden hala bağ evindeydik. Bir iki gün sonra geçecektik şehre. Havalar sıcak olduğundan orada kalmayı sürdürüyorduk. Kızımla denize gitmeyip TV'nin karşısında geçirecektik bu günü.  Açılış ülkede yaşayan milli azınlıkların halk oyunlarıyla yapıldı. Danslar eşliğinde şiirler söylendi şarkılar okundu. Yerli müzikle  batı müziğinin sentezi müzikler çalındı, dans gösterileri yapıldı. 

 Gösteri  sırasında  devlet karşıtı pankartlar açılıp, müebbet almış başkanın salıverilmesini talep eden sloganlar atıldı, bu arada TV reklama gitti. Galiba istediklerini  yapmışlardı. Az geçmedi ki festival şenlikleri kaldığı yerden devam etti. 

Bir kaç gün daha süren olan festivalin kapanışında da aynı durum yaşanmasın diye geniş önlemler alınmasına rağmen yayın durdu ama araya bu kez reklam değil son dakika haberi girdi.
Festival alanında canlı  bomba  alarmı verilmişti.  Canlı bomba yakalanmış, şüphelilerse sivil kıyafetli güvenlik kuvvetlerince  Terörle Mücadele Merkezi'ne götürülüyordu. Tutuklular arasında Ali Samet'i görünce şüphelerimde yanılmadığımı anlamıştım.  Kızımla birbirimize baktık.  Suraye   ayağa kalktı heyecanla.

"Olamaz, ne yaptın Ali Samet? Seni  o kadar da uyardım."
"Nasıl biliyor muydun ne yapacağını?"

"Gördüm baba, adamın oraya geldiğini gördüm, boşu boşuna gelmez dedim oraya. Yazık oldu, yazık oldu, yazık oldu." dedi ve tekrar kanepeye çöktü. 

Heyecan ve korkuyla bana dönüp neredeyse yalvardı bana.  

"Baba bir şey yap, lütfen."

"Ne yapabilirim ki kızım."

"Sen bir şey düşünürsün, onun öyle bir şey yapacağına inanmıyorum."
"Bilmiyorum kızım, emin değilim. Hem böyle işlere karışmak doğru olmaz."

"Lütfen babacığım."
"Kızım şayet bu işlere krışmışsa adı senin için de benim için de iyi olmaz bu işe karışmamız. En iyisi. Bekleyelim. Zaten bir suçu yoksa ortaya çıkar nasıl olsa. "

" sana bir şey yap demiyorum. Ne olduğunu öğren o kadar"

"Tamam kızım, yarın gider ilgilenirim. Ama bilmeni isterim ben de uyardım onu. Bana öyle bir şey olmadığını söyledi." 

"Biiliyorum."

"Biliyor musun?"

"Evet, beni aradı geçenlerde, sana bir şey söyleyip söylemediğimi sordu. 'Her gördüğüne inanmamanı söylemiştim' dedi.  'Sense babana anlatmışsın.' diye beni azarladı."

"Söyledin mi seninle bir ilgisi olmadığını?"

"Söyledim de pek inanmadı."

"Sana güvenmiyor demek. Bakıyorum sen ona, onun sana güvendiğinden  fazla güveniyorsun."

"Öyle değil... Baba lütfen senin tanıdıkların var öğren ne olduğunu."

"Tamam kızım, bakarız."

Kızımın ona ilgiisi mi vardı acaba diye, içime şüpheler girse de onu kıramazdım. Onun üzülmesine dayanamazdım. Bir de söz konusu Ali Samet olunca durup düşündüm biraz. Ona yardım etmek istiyordum. Belki gerçekten bir yanlış anlaşılma olmuştur. Bir çocuğun geleceğini karartılmasına nasıl göz yumabilirdim. 

Sabahı gün şehre  gittim. İşin aslını öğrenmeden harekete geçemezdim,  aksi taktirde benim de, kızımın da başı derde girebilirdi. Sonuçta bombalı bir eyleme karışmıştı adı.  Doğrudur faciadan kıl payı dönülmüştü ama yine de şüpheliydi.
Polis komiseri arkadaşımdı. Ona sorduğumda   Ali'nin bombalı saldırıyla bir ilgisi olmadığını ama sloganlardan haberi ve ilgisi olduğunu söyledi. İki üç gün nezarette kaldıktan sonra  serbest bırakılabileceğini de ilave etti.

Kızıma her şeyi olduğu gibi anlatmış, onun yanlış adamlarla iş yaptığını söylemiş ve  onunla irtibatı kesmesini tenbihlemiştim.   Aynısını Ruhiye'ye de söylemiştim. Ali Samet ve Suraye uyarılarımı dikkate almamış görüşmeye devam ediyorlardı. Ne yapabilirdim. Okullar da açılmıştı. Universitede görüşebiliyorlardı. Bu konuda tek yapabildiğim şey kızımı uyarmaktı. Kızım bir gün endişelenecek bir şey olmadığını  söyledi. Ali Samet'in hiçbir suçu yoktur olsaydı tutuklanırdı diye çıkıştı bana.  Kızımı onunla ilgili her uyardığımda bir o kadar kaybediyordum. Her sözümü dinlemediğinde de annesinin tüm suçu bana yüklemesiyle sarsılıyordum. 

"Yeter be  kadın, kader diye bir şey var.  O çocuk senin kızının okuduğu Üniversitede okuyor. Ben olmasam bile bir gün karşılaşacaklardı. Yeter, suçlu aramaktan vazgeç, kızını ondan nasıl uzaklaştırabiliriz ona bakalım." diyordum. O da nasıl tanıştırdıysan öyle de ayır. Ben kızımla aramı bozamam diyordu. 

Günler geçiyor her şey yolundaymış gibi sürüyordu. Ben hep olduğu gibi işime gidiyordum,  kızım da üniversiteye. Ara sıra Ruhiye de yayın evine geliyor, sohbet ediyorduk. İyice arkadaş olmuştuk. Belki benim yaşımda birinin bu yaştaki kızla arkadaşlığını yadırgarsınız ama basbayağı arkadaştık. Neredeyse her şeyini anlatıyordu bana, genellikle babasıyla olan anılarını paylaşırken duygudan duyguya girdiğini görmek beni çok üzüyordu. Babasıyla geçirdiği keyifli anıları anlatırken kahkahalar attırıyordu bana, kendisi de gülüyor, sonra ansızın durgunlaşıp gözlerindeki yaşlara engel olamıyordu. Onu teselli ederken seçtiğim sözler bir babanın kızını teselli ederken dediği sözlerden farklı değildi. Üzülme derken, "sana belki bir baba olamam ama bir abi, bir kardeş olabilirim  demiştim bir keresinde, o da ağlayan gözlerle yüzüme bakıp

"sizden öyle bir şey istemiyorum demişti." ve  çekip gitmişti. Uzun süre de ondan haber alamamıştım. Bu da ona bir şey oldu mu diye merak etmeme neden olmuştu. Acaba bir şey oldu mu bu kıza diye nihayet bir gün dayanamayıp evlerine telefon ettim. Telefona bir kadın çıktı.

"Ruhiye'nin hasta olduğunu söyledi. 

"Nesi var?" dediğimde

"doktor hiçbir şeyi olmadığını söyledi ama çok halsiz ne yapacağımı bilmiyorum." dedi. 

"Bir ihtiyacınız olursa, beni arayın lütfen." deyip ev ve iş numaramı bıraktım annesine. 

Birkaç gün daha bekleyip onu yine aradım. Annesi durumunun aynı olduğunu söylediğinde dayanamayıp,

"bir gelip göreyim isterseniz?" deyince 

"iyi olur sizi çok seviyor, belki moral olur " dedi sevinerek.

Biraz meyve, bir demet çiçek  alıp onlara gittim. Kapıyı annesi açtı. Beni salona buyur etti. Ruhiye salonda kanepede yatıyordu. Annesi içeri girince ona yaklaşıp yavaşça seslendi.

"Kızım bak kim geldi."

Ruhiye'yi  öyle göreceğimi beklemiyordum. Zayıflamış, rengi solmuştu. Onu öyle yatarken görünce içim acıdı. Annesi günlerdir doğru dürüst bir şey yemediğini söylüyordu.

Ruhiye beni evlerinde görmenin şaşkınlığıyla doğruldu yatağında. Annesi yardım edip yastığını kaldırdı. 

"Uzun zamandır senden haber alamayınca  merak ettim, anneni aradım, o da  hasta olduğunu söyledi. Ben de gelip kendim  bakayım şaire hanım nasıl diye, dedim. "

deyince gülümsedi gözleri, beyaz kanı çekilmiş yanakları hafiften  allandı.

"Neyin var ? Ne oldu?"

Bu arada Ruhiye'nin annesi bana yer gösterdi oturmam için. 

"Oturun Aydın Bey, siz sohbet edin, ben  çay koyup geliyorum." 

Başımla ona tamam deyip kanepenin yanına çektiği sandalyeye oturdum ve Ruhiye'ye bakarak sorduğum sorunun cevabını bekledim.

"Buradasınız." dedi zayıf çıkan sesiyle.

"Evet buradayım. Hastalandığını duyunca  çok korktum. Neyin var?  Seni hastaneye götürmemi istiyor musun?"

"Yok hayır. Bir şeyim yok.."

"Peki, istersen bir doktor arkadaşım var çağırayım eve gelsin. Burada, evde kontrol eder seni. Evet hatta şimdi çağırayım. " deyip ayağa kalktım.

"Telefonunuz neredeydi?" deyip etrafıma göz gezdirdim. Masanın üzerinde duran telefona yaklaştım. Ruhiye ellerini yukarı kaldırıp güçle duyulan kısık sesiyle

"Hocam, lütfen, gerek yok. Ben iyiyim. "

"Nasıl iyisin, annen günlerdir ağzına bir şey koymadığını söylüyor"

deyip  ateşi var mı, yok mu diye anlamak için elimi alnına dokundurdum. 

"Ateşin yok"
Bu sırada  Gülizar Hanım elinde çay tepsiyle salona girdi.

 "Evet ateşi yok. Ne  olduğunu bir bilsem. Hiçbir yerinin de ağrımadığını söylüyor." dedi ve

çayı işaret edip
"sofraya buyurun, çay soğumasın. Bir kadına bir de Ruhiye'ye baktım. Genç yaşta kocasını kaybetmiş kadın kederli ve çaresiz  gözlerle kızına bakıyordu.

"Bir bilsem ne olduğunu. Doktora da götürdüm, psikolojik olduğunu söyledi. Babasını kaybettiğinde de böyle olmuştu ama çabuk atlatmıştı. Şimdi ne oldu anlamadım ." deyip çaresizce bir ah çekti. 

"Hiç bu gün bir şey yedi mi?"

"Hayır. Hiçbir şey yemedi. Ne yaptımsa yediremedim."

"İsterseniz  bir şey getirin yesin, daha sonra dışarı çıkacağız."

"Nereye?"

"Siz hele getirin bir çorba  da."

Ruhiye soru dolu gözlerle bana bakıyordu. 

"Sürpriz küçük şaire. Merak ediyorsan yemeğini yiyeceksin önce."

Gülizar Hanım  elinde yemek tepsisiyle  kızına yaklaştı onu yedirmek için kaşığı çorbaya daldırdı.  

"Bırakın kendisi yesin, madem bir şeyinin olmadığını söylüyor."

 Ruhiye parlayan gözlerle bana bakıp kaşığı annesinden elinden aldı ve yavaş yavaş içmeye başladı. Arada sırada bana bakıyor gülümseyen bakışlarımla karşılaşınca o da gülümsüyordu. Annesi kızını önündeki tabağın boşaldığını görünce şaşkınlık ve minnetle 

"Allah sizden razı olsun. Kaç günden beri ilk kez bu kadar yemek yiyor ve gözleri gülüyor kızımın." dedi.

"Sizden de razı olsun Allah. Onun gibi güzel akıllı bir kız yetiştirmişsiniz."

deyince kadın gururla kızına baktı.

"O benim göz bebeğim. Ona bir şey olsa ölürüm ben. "

"Anne öyle deme" dedi Ruhiye ve bana çevirdi gözlerini.

"Beni nereye götürecektiniz?"

"Bakıyorum iyileştin hemen.  Seni meraklı seni. Sabret göreceksin. Önce annene soralım, izin veriyor mu?

Ruhiye annesine baktı yalvaran gözlerle.

"Veririm tabii de ...daha da hastalanmasın?" dedi kadın tedirginlikle.

"Korkmayın hava iyi. Çabuk döneriz." dedim ve ayağa kalktım.

"Tamam o zaman bekliyorum ben seni kapıda. Sen, hazırlan, çıkalım." 

   Ruhiye'yi arabamın ön koltuğuna bindirip kapısını kapattım. Kendim ise direksiyona geçip motoru çalıştırdım,  meraklı gözlerle bana bakan kıza

"merak etme az sonra göreceksin. Biraz gezip geleceğiz" diyerek, biraz ipucu verdim. En çok sevdiğin yere götüreceğim seni.

"Nereye?"

"Bana güveniyor musun?"

"Herkesten çok"

"O zaman mesele yok. Hadi yüzün gülsün biraz. Benim tanıdığım Ruhiye gülüşüyle ısıtırdı heryeri" deyip ona baktım.

Kızın gözlerindeki parlaklık geri gelmişti. Onu endişelendiren kedere boğan, yatağa bağlayan şeyi tahmin edebiliyordum. Ama bunun olamayacağını ona anlatmam lazımdı. Onu kırmadan, incitmeden ona zarar vermeden nasıl anlatabilirdim, bilmiyordum ama önce onu iyileştirmem lazımdı.

Onu sahile götürdüm.  Martıların  uçuşarak suyla gök arasında mekik vurmalarına baktık bir süre. Daşlara oturduk. Konuşturmaya içini dökmesine yardımcı olmaya çalıştım. Belki bir şeyler söyler de cevabıı veririm. içini gemiren tahmin ettiğim şeyse uygun bir dille anlatırım. Ama öyle bir şey olmadı. Şok mutlu olduğunu söyledi onu buraya getirmemle.

"Biliyor musunuz babamla geliyorduk buraya. O da bulvara götürmezdi bizi buraya getirirdi. Orada hava bozulmuş, denizin gerçek kokusu burada derdi."

"Babanı tanımak isterdim, biliyor musun?"

"Yakışıklı, akıllı, adam gibi adamdı benim babam. Herkesi çok severdi kimseyi kırmazdı, hiç bağırmazdı. benimle çok vakit geçirirdi.  Onu çok özlüyorum biliyor musunuz?"

"Bilmez miyim? Ben de bilyorum o duyguyu, baba özlemini. Biliyor musun onu özlemeye bilirsin. Ben öyle yapıyorum mesela."

"Bu mümkün müdür? O zaman ona ihanet etmiş olurum."

"Hayır, sen beni yanlış anladın. Onu unut demiyorum. Onu yanında hisset. Mesela bak, gözlerini kapa, şimdi gözlerini kapa." diyerek, ellerini gözlerine götürdüm.

"Şimdi onu hayal et."

Ruhiye gözlerini kapadı, bir süre öyle durdu. Gözlerinden yaş süzülüyordu.  Durdu durdu, açtı gözlerini.

"babam yanıbaşmdaydı ve hep yanımda olduğunu söylüyordu. "

"Bak gördün mü? Böylece onu özlediğinde görmek için gözlerine ihtiyacın yoktur, kucaklamak için kollarına. Kalbinle görür, yüreğinle kucaklarsın onu."

"Gidelim mi? Ben çok yoruldum."

"Tabii, tabii, düşünemedim. Hastasın" deyip elinden tuttum. Taşların üzerinden geçmesine yardımcı oldum. Kayalıklardan geçtik. Elimi sıkı sıkı kavramıştı, diğer elimle elini elimden ayırdım yavaşça.

"Hadi otur arabaya, annen merak etmiştir"

Ruhiye yine ön koltuğa, yanıma oturdu. Eve kadar hiç konuşmadı. Ben de konuşmadım. Apartmanlarının önüne geldiğimizde

"siz inmeyiniz kendim kalkarım." dedi.

"annene teslim edeyim seni, öyle."

deyip o önde, ben arkada bloka geçtik. üçüncü kata kadar konuşmadık.  Kapıya geldiğimizde bana teşekkür edip parmağını zilin üzerine koydu. 

"Teşekkür ederim. Bu gün için" dedi ve ardından

"babamı gördüm ama orada yanımda bir kişi daha vardı gözlerimi kapadığımda" dedi başını aşağı eğip gözlerini kaçırdı.

Continue Reading

You'll Also Like

derin uyku By Eşenur Dede

Mystery / Thriller

424 25 4
herkesin farklı bir hayat hikayesi vardır.
ESVED By Mihri

Adventure

2.7M 132K 93
Esved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak...
5.4K 359 11
herkesin hayatında bir dönüm noktası olurdu, peki ya benimki ne olacaktı? pekâlâ, her şeye kabulüm ama numara komşum benim dönüm noktam olamaz.
6.3M 237K 83
"Birbirimize en yakın olduğumuz an, Gün doğumu." Baran ARSLANOĞLU: Bir şehre sahiplik yapan gözü kara,delikanlı bir adam. Mardin'in en büyük aşiretin...