SURAYE (Tamamlandı)

By Storylogy

74.8K 8.2K 2.6K

Suraye Wattys 2020 Tarihi Kurgu Kategorisi kazananı. "Suraye" tarihi olayların yer aldığı sürükleyici bir... More

Yazardan (1)
Kerem (2)
Suraye (3)
Umut (4)
Anne sütü (5)
sorgulama (6)
Haber (7)
Affet (8)
Beklenmedik misafir (9)
kilit (10)
Yazardan (11)
Yazardan 12
Yazardan (13)
suçlu kim? (14)
Yalan (15)
Yabancı (16)
Bir yudum su (17)
Yazardan: Yolculuk (18)
Yazardan: Gerçekler (19)
Yazardan (20)
Bir hayat hikayesi. (21)
Bir hayat hikayesi. (22)
Kaçış (23)
Sürgün (24)
Suraye: Tren garı (25)
Suraye: Bakü (26)
Sibirya (27)
Suraye: Oğlundan haber var (28)
Suraye: Yolculuk (29)
Kerem: Kurtuluş (30)
Memleket (31)
Hasretlik bitse mi? (32)
Yazardan (33)
Suraye: Sözümü tutmam gerek. (34)
Suraye: Polat (35)
Suraye: Umut ışığı (36)
Son kurşun (37)
Yazardan: Şüphe. (38)
Suraye: O gelen kimdi? (39)
Suraye: Son yolculuk (40)
Yazardan (41)
Yazardan (42)
Yazardan.(44)
Meleknaz(45)
Yazardan 46
Yazardan 47.
Suraye 48.
Suraye: Sensin.(49)
Suraye: Sorular ve Cevaplar.(50)
Yazardan: duygularım(1)(51)
Yazardan: duygularım 2.(52)
Suraye: Kardeşler buluşuyor.(53)
Sen biliyor musun her gece ölmek isteyip ölememenin acısını.(54)
Bu aşk -ektiğin tohumun tek ve son meyvesi.(55)
Günah keçisi (56)
Göz yaşları dindiriyor mu acıyı? (57)
Neden?(58)
Polat(59)
Hesaplaşma(60)
gidiyorum(61)
kalbimin bir parçası olduğunu anladım
Satırlarını sevdim(63)Final.

Suraye (43)

736 109 53
By Storylogy

Hayatımız bitttiğini sandığımız zaman başlar. Ne başarısızlıklarımız, ne de kaybettiklerimiz yaşamın bize sunduğu güzellikleri görmezden gelmemize engel olamıyor. Bu güzellikler seni ayakta tutuyor, yaşama aşkı katıyor dünyana, hayatına sıkı sıkı sarılmana neden oluyor. Bu senin için çok önemlidir. Belki bir aşk kadar önemlidir.
Hiçbir umut yokken bir mucize olur ayaga kalkar bir hasta, iyileşir ya ve buna bir aşkın neden olduğunu söylerler ya öyle.

Evet, insanı dünyaya bağlayan tek şey belki de aşktır. Aşık olunca onu doyasıya görmek için, onun üzüntülerini gidermek için, sevinçlerine ortak olmak için yaşamak istersin. Ve kendin için değil, bu kez onun için yaşamak istersin. Onu kötülüklerle dolu bir dünyada yapayalnız bırakıp gitmek istemezsin.

Yaşamak zorundasın, çekmek zorunda hissedersin onun dert yükünü, onun hayattan küsmemesi, kötülüklürle karşılaşmaması için elinden geleni yapmak zorunda hissedersin. Bu aşk diğer aşklara benzemez, sana ihtiyacı olan birine duyduğun bir sevgidir bu. Ve sensiz yapamayacağını anladığın an her şeyi unutursun- tüm başına gelenleri, tüm talihsizliklerini. Hatta huyun değişir, kaplan kesilirsin koruma içgüdüsüyle.

Suraye kocasının, evlatlarının kederi ne kadar acı olsa da, kızı için yaşamak zorunda olduğunu biliyordu ama günden güne büyüyen haline bakınca belki de bana ihtiyacı yok diye düşünüyor. Yine eski acılı ve kederli haline dönüyordu. Onları unutmak yok, onları yaşatmak için, kızını yaşatmak için yaşamak zorundaydı. Hasret kaldığı, nerede olduğunu bilmediği Polat'ı için yaşamak zorundaydı... Bütün bunları bildiği halde bir türlü ayağa kalkamıyor, yaşama aşkını bulamıyordu.

Biliyoruz ki ha deyince silkinip kalkmak, üzerinden dert yükünü atmak öyle kolay olmuyor. En küçük tökezlemede kendini kaybedenler bir daha ayağa kalkamazlarken, bunca başına gelenlerden sonra Suraye'nin hemen ayağa kalkıp hiçbir şey yokmuş gibi davranmasını ondan beklemek adil olamazdı.

Yakınları onu kendi haline bırakmış, zamanla düzelir diye beklerken, zaman da akıp gitmişti. Belki de alışılmıştı onun bu haline, belki de eski neşeli halini unutmuşlardı, kimbilir. Yalnızlığın pençesinde kaybolup giderken, yüzünü hatırlayamadığı babası ve gencecik kardeşinin acısının üzerine, bir de annesinin hali eklenmişti Meleknaz'ın.

Gözünün önünde eriyip giden, saçları bir gecede beyazlaşan annesine ne olacaktı? Ya bir de o bırakıp giderse onu? O zaman hepten yalnız kalırdı.

'Tamam ilgilenmesin, beni görmesin ama hiç değilse yaşasın, odaya girdiğimde nefesini duyayım,' diyordu her gece dua ederken.

Kendini derslerine vermişti. Kitaplar arasında kaybolurken az da olsa hafifliyordu yükü. Her şeyi- olanları unutuyor, dünyanın kitap sayfalarındaki yazılar gibi karmakarışık olsa da içinden çıkılamaz olmadığını, her problemin bir çözümü olduğunu düşünüyordu. Kitapları onu farklı alemlere götürüyorken, bu dünyanın zorluklarından kurtulmanın yollarının, sayfalardaymış gibi verilen her dersi, okuduğu her kitabı ezberliyor, ezberledikçe yalnızlığına çare bulduğuna, bulacağına inanıyordu.

Yine de her defasında kitabı kapatıp yatağa, annesinin yanına yattığında, onun nefesindeki acıyı onun kadar hissediyor, onun kadar yanıyordu yüreği.

Yaşamak için çalışmak, yaşamak için bir şeyler yapmak, İnsanın içinden gelse de gelmese de, her sabah işe gitmek zorunluğu vardı. Belki de insanları kendi başlarına bıraksalar, bir şey yapmamak için her şeyi yaparlar. Ölmek isteğen bir köşede yığılr kalır ve ölürdü. Ama nerede?
Sen yalnız değilsin, yalnız kendin için değil, birilerinin de yaşaması için çalışmak zorundasın. Toprak, vatan, ailen karşısında sorumlulukların var... Ne ala değil mi? Sen ölmek istiyorsun ve bırakmıyorlar.

"Bu can bile senin değil, ah ah ne çilen varmış Suraye, doğururken annen seni ateşin ortasına doğurmuş. Sıcağında yanıp kavruluyorsun ama yakıp bitirmiyor seni. Çıkmak istiyorsun yeni alevler sarıyor çevreni, yanıp bitmek istiyorsun yaş odun atıyorlar üstüne. "

'Bırakın öleyim, kavuşayım evladıma, onun raylarda ezilen bedenini kucaklayayım, çok acıyor, bana ihtiyacı var' diye her gün rüyasından kabusla uyanan Suraye, çocuğunun onu beklediğini haykırıyor, günden güne kaybolup gidiyordu.

O kara günden aylar geçmişti. Meleknaz on üç yaşına gelmiş büyümüş güzelleşmişti. Annesinin yüzünü güldürmek için her şeyi yapıyordu. Derslerinde başarılı, akıllı bir kızdı. Her kes -amcaları, yengeleri, öğretmenleri onun ne kadar akıllı bir kız olduğunu söylüyordu.

Suraye ölü gibi gezse de kızına karşı görevlerini yerine getirmek zorunda olduğunu biliyordu. Sağlığı el verdikçe onu sabah mektebe göndermek, sobayı yakıp evi ısıtmak, sıcak çay içirip, bir iki lokma bir şey yedirmek görevini yerine getirmeye çalışıyordu. Ama bu gün yine çok kötüydü. Ayağa kalkamayacak derecede kendini kötü hissediyordu. Sanki dövmüşler gibi, her yeri sızlıyordu, gözlerini açamıyordu baş ağrısından, kafasını kaldıracak hali yoktu. Üstüne üstlük gördüğü kabus onu dehşetler içinde bırakmış, kızının elinden alıp içtiği sudan sonra birazcık kendine gelebilmişti.

"Anne, ben çıktım, geç kalıyorum okula. He biraz geç gelebilirim, Dönerken dükkana uğrayıp defter, kalem alacağım."

deyip yanaklarından öptü annesinin. Suraye:

"Allah'a emanet ol kızım, yalnız gitme dükkana, çocularla git, kar, kiyamettir. İt köpek açtır, saldırırlar Allah korusun. Oyalanmayın oralarda." diyerek tenbihledi kızını.

"Merak etme oyalanmam. Hadi hoşça kal." deyip çıktı Meleknaz.

Gördüğü rüyanın etkisinden çıkamamış Suraye, bir az kendi kendine dua edip,

"hayırlara vesile olsun inşallah." dedikten sonra ayağa kalktı. Zorlukla olsa da ahıra gitti. Buzağını açıp emzirmesi için açıp annesinin yanına bıraktı. Sütünden doyunca içtikten sonra çekilip ayakları altına giren buzağını, annesi dili ile yalayarak üzünü gözünü temizledi, sevdi . Karnı doymuş buzağı sarı ineğin ayakları altında yerini rahatlayıp dizlerini kırıp aşağı oturdu, başını ayaklarına yaslayıp gözlerini yumdu.

"Buzağı bile huzuru annesinin yanında buluyor." dedi ve kızını düşündü. Yalnız kaldığını, ona ihtiyacı olduğu yaşta kendini ondan mahrum ettiğini hatırladı. Yutkundu, gözlerinden süzülen yaşa engel olamadı.

Kış olduğundan dışarıda fazla iş güç yoktu. Ahırdaki işlerini bitirip eve geçti, yatakları toplayıp, sobaya odun koydu. Odayı süpürüp sildi. Yemeği hazırlayıp sobanın üzerine koydu. İş yaptıkça ağrılarını unutan Suraye , kaynayan tencereyi sobanın üzerinden alıp yere koyduktan sonra namazını kıldı, dua etti. Yine göz yaşları içinde, her defasında olduğu gibi, Allah'tan yakın bir zaman da canını almasını, oğlu ve kocasına kavuşturmasını dilerken göz yaşarını tutamayıp seccadesini ıslatıncaya kadar hönkür hönkür ağladı ve yine o günden bu yana hep olduğu gibi yine kızını unuttu.

Ellerini göğe açmış

"tez bir zamanda beni onlara kavuştur Allah'ım" diye yalvarıyorken, kapının telaş ve aralıksız vurulmasıyla ayağa kalkmak zorunda kaldı. Başörtüsünün ucuyla göz yaşlarını silip kapıya çıktı. Kapıyı çalan çocuk onu duyan olmadığını görünce avluya girmiş, merdivenin korkuluklarına vurmaya başlamıştı.

"Suraye teyze, Suraye teyze."

Suraye, endişe ve heyecanla dışarıya çıktı, çocuğu görünce, bu Meleknaz'ın sınıf arkadaşı Sahipti, korkudan yüreği ağzına gelircesine kekeledi.

"Ne ne ne oldu çocuğum. Meleknaz nerede? Ona bir şey mi oldu?"

"Teyze Meleknaz'ı, Meleknaz'ı..."

"Çatlatma çocuğum ne oldu kızıma."

"Meleknaz'a köpekler saldırdı."

"Ne...ne nerede yavrum şimdi ? Nerede saldırdı?"

"Korkma Suraye Teyze, Şakir Dede'ye götürdü Cemil Amca, onlarda şimdi."

Suraye çocuğun ağzındaki sözler bitmemiş üstünü bile giyinmeden galoşlarını ayağına takıp kapıdan çoktan çıkmıştı.

******
Meleknaz arkadaşlarıyla dersten çıktıktan sonra dükkandan defter alması gerektiğini, onunla gelmelerini rica etmişti. Çocuklar da

"sen git defteri al, biz seni okulun bahçesinde bekliyoruz, ona kadar kartopu oynarız," demiş ve oyuna dalmışlardı. Meleknaz neredeyse koşa koşa dükkana gitmiş, defteri almış okula dönmüştü yeniden. Okul yolundayken de köpeklerin saldırısına uğramıştı.

Köpekler her gün oradalardı ama hiç dokunmazlardı çocuklara. Bu kez nasıl olmuşsa köpeklerden biri Meleknaz'a saldırınca diğerleri de üstüne çullanmışlardı.

Meleknaz çığlık çığlığa köpeklerden kurtulmaya çalışırken, çocuklar bir birlerine kartopu atıyor ve onun sesini duymuyorlardı. Meleknaz ona saldıran üç koca köpekten kurtulamayacağını düşünerek yüzükoyun yere yatmış, elleri ile başını tutmuş, mücadele etmekten vazgeçmişti.

Köpekler arkadan bacaklarını, kolunu ısırmaya çalışıyor, karşılık görmedikçe daha da saldırganlaşıyorlardı. Bu sırada okula yakın evlerden bir adam, yine tilki, çakal gelmiş, diye, köpeklerin sesine dışarı çıktı, yerde yatan kızı görüp, duvara yasladığı yabayı eline alarak köpekleri kovaladı. Korkudan başını kaldırmayan kıza

"korkma kızım, köpekler gitti, hadi kaldır başını" diyerek ayağa kalkmasına yardım etmek isterken, kan içinde olduğunu gördü. Bu arada, Meleknaz'ı hepten unutmuş çocuklar, kartopu oynamaktan sıkılıp evlerine gitmek için okul bahçesinden çıkıyorlardı. Meleknaz'ı kan içinde görünce  şaşıran ve onu unuttuklarını hatırlayan arkadaşları, korku içinde ağlayan kıza bakıyor, utançlarından bir şey söylemiyorlardı.  Cemil Bey, olanları anlatıp, çocukları annesine, amcasına haber versinler diye Suraye'ye  yolladı, kendisi de  onu köyün lokmanı Şakir Dede'ye götürmek için kucağına aldı.

Çocuğun konuşmaları kulağında çınlayan Suraye, Şakir dedenin evine nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Kızını odada kanlı sargılar içinde yatarken görünce kendinden geçerek bayıldı.

Uyandığında kızının acıdan ve korkudan beyazlamış yüzü ve hüzünlü gözleriyle karşılaştı.

"Canım kızım, ne oldu sana, iyi misin? Şakir Dede, nasıl kızım, yarası ağır mı? Çok mu, derin mi ısırmış? Kızım, iyi misin, çok mu acıyor?" diye telaşla sordu.

Şakir Dede ona korkmamasını, verilmiş sadakası olduğunu, akıllı davranıp yüzünü sakladığını, onun için köpeklerin yüzüne dokunamadıklarını söylerken, Suraye de durmadan dizlerine dövüyor, köpek sahibine lanet okuyor, ağlıyordu.

"Anne, ben iyiyim. Sakinleş artık. Sen nasılsın? Yine bayıldın." diye o halde bile onu düşünen kızını duyunca kendinden utandı. Göz yaşları içinde saçlarını okşadı.

"Beni boş ver, bana bir şey olmaz, kızım, sana bir şey olsa ben nasıl yaşardım? Affet kızım, affet beni."

"Yapma anne, ağlama artık. İyiyim bak, bir şey olmadı."

Suraye göz yaşlarını silip,

"İyisin ya, iyisin. Hem de çok iyisin. Allah seni bana bağışladı." dedi ve yüzünü Lokman Hekim'e dönüp sordu.

"Şakir Dede, kimin köpeği bunlar, neden başı boşlar? Kuduz filan olmasınlar?"

"Korkma, kontrol ettim, hasta değiller, kuduzluk filan da yok. Knyaz'ın köpekleri, çok havlıyorlarmış, o da açmış bırakmış, biraz gezsinler, diye. Çocuklar kapıyı açık bırakınca da dışarı çıkmışlar. Kimseye bugünedek saldırmamış diyor .."

"Kaç köpek saldırdı sana yavrum?"

"Anne çoktular. Üç, dört, bilmiyorum. Cemil dayı gelmeseydi yiyeceklerdi beni."

"Allah yerdımcısı olsun."

"Suraye bacı, keşke daha önce çıksaydım dışarı, ben tilkiye filan havlıyorlar sandım, o yüzden geç kaldım" dedi kenarda sessizce durup olanları seyreden adam.

"Allah senden razı olsun gardaş, kızımı bana bağışladın."

"Onu sana ben değil Allah bağışlamış. O Gözegörünmez, sana bir daha evlat dağı göstermek istememiş de ondan."

Şakir Dede elindeki melhemi Suraye'ye uzatarak her gün yaralarına sürmesini tenbihlerken, bir de nasihat ediyordu.

" Allah diğer yavrunu aldı senden, büyük bir acıdır bir ana için. Ama bil ki onun da yeri, tüm çocukların yeri olduğu gibi cennettir. Cennette yavruna kavuşacaksın çok ağlama. O kadar ağlayıp isyan edersen, geride kalanları da alar senden. Belki bu bir uyarıdır sana. Allah'a kavuşmuş evladının yasını tutarken, sana emanet edilmiş evladını ihmal etme. Unutma ki hüküm Allah'ındır. İsyan edersen Allah'ın gücüne gider. Hamdını ondan esirgeme. Sana bu güzellikte kız çocuğu verdiği için hamd et ona. Nefes aldığın her an için hamd et Allah'ına onun yanında olabildiğin için, kızını büyürken görebildiğin için hamd et ona"

Continue Reading

You'll Also Like

74.9K 8.9K 38
Bir iddiayla başlayan savaş, şu hayatta mümkünatı olmayan her şeyi mümkün kılabilir miydi? Yalçın Saral, Türkiye'nin, hatta Ortadoğu ve Balkanların e...
1.9M 54.4K 114
Yıllarca hayal kurup, beklersin... Beyaz atlı prense inancını hiç kaybetmezsin. Karşına çıktığı an, bilirsin. Odur yıllarca beklediğin, tanır onu kal...
6.9K 1K 27
"İyi akşamlar Gözde Hanım." Seslenen üst komşum orta yaşlı Ahmet Bey'di. Bir yerin CEO'su olmayan, yakışıklı ya da kaslı olmayan, düz bir Ahmet'ti. ...
162K 26 1
"Wattys 2020 Romantizm Kazananı" Ayzade bir kasabanın iki varsıl beyinden biri olan Asım Bey'in kızı, kasaba okulunun da öğretmenlerindendir. Kasaban...