SURAYE (Tamamlandı)

By Storylogy

74.8K 8.2K 2.6K

Suraye Wattys 2020 Tarihi Kurgu Kategorisi kazananı. "Suraye" tarihi olayların yer aldığı sürükleyici bir... More

Yazardan (1)
Kerem (2)
Suraye (3)
Umut (4)
Anne sütü (5)
sorgulama (6)
Haber (7)
Affet (8)
Beklenmedik misafir (9)
kilit (10)
Yazardan (11)
Yazardan 12
Yazardan (13)
suçlu kim? (14)
Yalan (15)
Yabancı (16)
Bir yudum su (17)
Yazardan: Yolculuk (18)
Yazardan: Gerçekler (19)
Yazardan (20)
Bir hayat hikayesi. (21)
Bir hayat hikayesi. (22)
Kaçış (23)
Sürgün (24)
Suraye: Tren garı (25)
Suraye: Bakü (26)
Sibirya (27)
Suraye: Oğlundan haber var (28)
Suraye: Yolculuk (29)
Kerem: Kurtuluş (30)
Memleket (31)
Hasretlik bitse mi? (32)
Suraye: Sözümü tutmam gerek. (34)
Suraye: Polat (35)
Suraye: Umut ışığı (36)
Son kurşun (37)
Yazardan: Şüphe. (38)
Suraye: O gelen kimdi? (39)
Suraye: Son yolculuk (40)
Yazardan (41)
Yazardan (42)
Suraye (43)
Yazardan.(44)
Meleknaz(45)
Yazardan 46
Yazardan 47.
Suraye 48.
Suraye: Sensin.(49)
Suraye: Sorular ve Cevaplar.(50)
Yazardan: duygularım(1)(51)
Yazardan: duygularım 2.(52)
Suraye: Kardeşler buluşuyor.(53)
Sen biliyor musun her gece ölmek isteyip ölememenin acısını.(54)
Bu aşk -ektiğin tohumun tek ve son meyvesi.(55)
Günah keçisi (56)
Göz yaşları dindiriyor mu acıyı? (57)
Neden?(58)
Polat(59)
Hesaplaşma(60)
gidiyorum(61)
kalbimin bir parçası olduğunu anladım
Satırlarını sevdim(63)Final.

Yazardan (33)

909 110 53
By Storylogy

Mustafa Bey'in "oğlumu buldum" demesine şaşırıp kalmıştım. Burada ayağa kalkıp kendini iyi hissetmediğini sohbete sonra devam edebileceğini söyledi. Meraktan ölüyordum. Kafamdaki sorulara cevap alacakken sohbeti yarım bırakıyordu.

Yıllar önce dayımın annemle ettiği sohbeti hatırlamıştım.
"Baku - Balaken" treninde birini gördüğünü, dedesini, babaannesini sorduğunu söylemişti.

"Çok korkuyordu, yaşlı biriydi. Babamı tanıdığını söylüyordu." demişti. Ama şüphelenmişti halinden tavrından.
Köyü sorarken, birkaç adamı sormuştu, yaşıyor mu, deye.
Dayım;
'peki bu adam babam değilse komşularımızı nereden biliyordu?'
diyordu. Şüphelenmişti.

Tüm bunları bu konuşmaları hatırlarken,
"Dayımın söyledikleri doğruymuş o zaman" diye mırıldandım. Ayağa kalkıp odasına gitmeye hazırlanan Mustafa Bey söylediklerimi duyup geri- sandalyesine oturdu tekrar.

"Ne söyledi?"

"Hiç ... Buldum diyordun. Peki neden göstermedin kendini, neden almadın onu himayene.

"......Onun bana ihtiyacı yoktu."

"Bir evladın hep ihtiyacı vardır babaya."

"Ya sen, onu tanıyor musun?"

Bukez de lafımızın arasına bana gelen telefon girmişti. Ali Samet beni Bakü'den aradıklarını söylüyordu. Sinirime hakim olamıyordum. Bu hiç iyi bir şey değildi.

İhtiyar adamın ölümün kıyısında ettiği itiraflardan sonra kendimi tutmak zorundaydım. Belli ki pişman olmuştu ama pişmanlığını dile getiremiyordu. Yaptıklarının korkunçluğunu kabul ederse, kendisini bağışlayamazdı.

Ayağa kalkıp, eve doğru gititim. Ali Samet'e dedesine bakmasını söyledim. İyi görünmüyordu. Galiba üstüne fazla gitmiştim. Allah affetsin, yaşlı adam bir şey olur, diye endişelendim. Telefonla konuşurken bir yandan da pencereden dedesine su veren Ali Samet'e bakıyordum.

Telefondaki karımdı yine. Neden aramadığımı, burada ne yaptığımı, kızımı arayıp sormadığımı sayıp dökerken ardından nasıl olduğumu da sormayı unutmamıştı. Bu sorusunun ardından, iyi olduğumu belki bir şey çıkmazsa yarın mutlaka geleceğimi söyledim.

Telefon konuşmamı kısa kesip Mustafa Bey'in yanına gittim. Adama çok kızmıştım. Dede demeye bile dilim varmıyordu. Ama kendime hakim olmalıydım hala soracak çok şeyim vardı....
************

Artık eve dönüyordum. Burada işim bitmişti. Her şeyi öğrenmiştim. O adamın hayatı bütün ayrıntılarıyla gözlerimin önündeydi. Kendimi onun yerine koysam da, zamanın böyle gerektiğini düşünsem de ona hak vermiyordum ve veremiyordum.

Zaman ne şartlar sunar sunsun insanın böyle şerefsizliğe boyun eğmeye hakkı yoktu.

Ali Samet de benimle dönüyordu, dedesinden öğrendiklerimden sonra ona karşı münasebetimin değiştiğini hissediyor olsa gerek, tek kelime bile etmeden yanımda sus pus oturuyordu.

Ona;
"haberin var mıydı?" diye sorduğumda, başını aşağı dikti.

"Çok pişman" dedi.
"Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?"

"Bilmiyorum" dedi.
"Sen bile emin değilsin. Biliyor musun, bunları ona söyleten ölüm korkusu. Belki bir yerlerde vicdanın çığlığı olabilir ama bu çığlığı dinlemiyor bile. Kendisini haklı çıkarmakla meşgul, belki di dinlese rahatlar.

Kendisini ana babasından, evladından, hatta evlatlarından daha çok sevmiş ve hep sevmiş."

"Hayır yanılıyorsunuz, o bizi çok seviyor ne yapmışsa bizim için yapmış, bizim geleceğimiz için."

"Hiç düşündün mü? Hiç düşündün mü o çocuğun, Polat'ın yerinde senin baban olsaydı ne olurdu diye."

"Şartlar onu buna mecbur bırakmış."

"Evet öyle. Ama bu kararı kendisi vermiş. Karşısında tek seçenek yoktu. O doğru yolu değil, bir yalanı - hayatı boyunca saklanmayı seçerek, yalnız ailesine değil, kendisine de ihanet etmiş. Birgün cezasını çekip bitirecekti ama o bundan kurtulmak yerine günahına yenilerini ekledi.

Çocuğuna rastladı, ben senin babanım diyemedi. Yine kendini seçti, kendini düşündü. Oysa dayım, yıllarca babasını aradı. Adam onu aramak için rayonların nüfus müdürlüklerini gezerken, babasını affetmeye dünden hazırken, o hala kendisini düşünüyor, başkasının ismi altında saklanmayı sürdürüyordu. "

"Bunları bilmiyordum."

"Ben biliyorum, dayım söylemişti kaç yıl önce.
'Galiba babamı buldum' demişti.

'Korkuyordu' diyordu, evet gözlerindeki korkuyu görmüştü. Ama onu yargılamamıştı.

'Keşke adresini söyleseydi.' demişti. 'Gidip sorardım babam olup olmadığını. Dedeme benziyordu. Babamı tanıdığını söyledi ama biliyorum babamdır' demişti"

"Dayım yaşıyor mu?"
"Gerçekten onu görmek istiyor musun?"
"Tabii"

"Dedene sorduğumda biraz düşüneceğini söyledi oysa....bu ne bencillik arkadaş"
diye ardından ettiğim lafa çocuğun bozulduğunu fark ettiğim zaman;

"kusura bakma kendimi tutamadım" deyince;

"ben de sizin yerinize olsaydım öyle düşünürdüm... Ama o benim dedem, kim olur olsun, nasıl yaşamış olur olsun dedem" dedi..

Sustum... Çocuğun bir suçu yoktu olanlarda. Kalan yolu anlamakta zorlandığı zamanın olayları üzerine konuşarak geçirdik. Gazetelerden dergilerden bahsettik. Ben konuştum o dinledi, o konuştu, ben dinledim.

"Daha önceleri her eve alacaksın, almalısın" diye abone ettirilen gazeteler artık çoktan kapandı. Artık kimseye zorla gazete satmıyorlar. Herkes kendi istediği yayını alabilmekte özgürdür. Ve de her türlü yayın mevcuttur zaten."

"Evet gazeteler ve dergiler kimsenin tekelinde değil. İsteğen gazete çıkara biliyor. Benim arkadaşlar bile bir dergi çıkarıyorlar."

"Doğru, herkes yapabilir bunu ama her şeyin kaide kuralı olduğu gibi bu işin kaideleri kuralları var. Bir kaos ortamıyla şimdiki düzen aynı değildir. Demokrasi deyip de her şeyi yazabileceklerini sanan insanlar çoktur. "

"Biliyor musunuz, ben de öyle düşünüyorum. Hep bu sebepten tartışıyoruz arkadaşlarla. Bence bazıları 'hakkım, hukukum' derken, bu işin dozunu kaçırıyor. Her şey haklarıdır sanıyorlar. Birilerine iftira etmeyi, hakaret etmeyi, herkesin işine karışmayı"

"Böyle bir zamanda* bazı insanlar, yani demokrasinin tadını almakta geç kalmış insanlar, kaptırdıkları bu demokrasi rüzgarından çıkmak üzere olduklarının farkına varınca, her şeyin isteklerinin doğrultusunda gitmeyeceğini anlıyor ve bu yüzden hırçınlaşıyor, hırçınlaştıkça da istek ve arzularını kusmak veya zehirlenmeleri sebebiyle kusturulmak zorunda kalıyorlar."

"Bazen bakıyorsun doğru düzgün yazılar yok sayfalarda, aklın mantığın almadığı karmakarışık metinler, hikayeler."

"Şu günlerde, geçmişin yanlışını ortaya koyan tarihi yazıları okuyor okurlar. Tarih dediysem, yakın yetmiş yılı kastediyorum. Yitip gitmiş geçmişin nasıl geçtiğini anlayabilmek için gözlerini her şeye kapamak zorunda kalan insanlar, şimdi gözlerini yeni dünyaya açmış, nasıl yaşamışız diye geriye dönüp bakınca, o yıllarda yaşananları anlamaya çalışır ve bunun için gazete, dergi gibi araç ve gereçlerden yardım alıyorlar. Hele şu bizim edebiyat dergileri gibi dergilerde, yer yer abartılmış, süslenmiş bedii cümlelerle yazılan hikayelerde gerçeği arıyor, yaşanmışlıklarda kendilerinden, ailelerinden bir parça arıyor, bazen de buluyorlar ha. Belki bu onları biraz da olsa manen rahatlatıyor."

"Bu gibi işlerde sizin gibi yazarların emeği büyüktür. Belki her hangi bir resmi gazete, bir belgesel aynı etkiyi vermez, hatta bazen inandırıcı, gerçekçi gelmez. Bedii eserler - edebi değereri olan şiirler, hikayeler, özellikle, tiyatro eserleri daha çok etki eder ve bu gibi olayların unutulmamasına yardımcı olur."

"Ali Samet, oğlum, bu söylediklerin doğrudur ama bir tarihçinin yerini bir yazar dolduramaz.
Biliyorsun, her düzen, bir düzenin yerine geçerken önce o düzenin düzensizliğini kabul ettirmesi gerekir. Bunun için eski düzenin yanlışlarını ortaya koymakla mükellef insanlar çıkar ortaya. Yanlışları ortaya koyarlar. Yanlışların çokluğu ve doğru yansıtılması, var olan düzenin sonunu yakın eder. Burada zor olan sadece gerçeği göstermektir.
Nasıl olur olsun, son vuku bulacaktır. Sona varılınca da insanları yeni düzene alıştırmak gerekmez her nedense. Herkes bu düzene kendiliğinden ayak uydurmaya çalışır. Bir sürü yalan dolan yazılır, çizilir bu boşluktan yararlanarak."

"Çok döğru söylüyorsunuz, yeni düzenin temellerini sağlam tutmak için yanlışlıkları ortaya koyulan eski düzenin mahkemesi kurulur ve bu mahkemeyi yönetenler de yarının sanıklarına dönüşürler. Onların geçtiği yolu aynı yollarla, başka elbisede geçmeye çalışırlar ve zamanı gelince onlar da başkaları tarafından 'yakalanır'. Bu böyle devam eder durur."

"Bu konuda haklısın, çoğu insanlar için, eski düzenin kontrolünden çıkmak hiç kolay olmaz. Onun etkisiyle yalanlar gerçeklere karışır. Neyin yalan, neyin gerçek olduğu unutulur, ya da katıştırılır."

"Bazı yazarlar bir şeyleri yazarken içlerinden geçen cereyana kulakveriyorlar. "

"Bunun adı daha önce korkuydusa şimdi bir zevkti. Kazanma zevki, başarma zevki. Kalemler kazanmanın verdiği cesaretle dönüyor şimdi sayfalarda. Cesur cümleler, cesur kelimeler kullanyoruz . Bunları yazarken bir de abartıdan yan geçemiyoruz maalasef. Bazen bir hırsızı kahraman gibi gösterebilmek, bir katili halk kahramanı ilan edebilmekten kaçmıyoruz.

Evet, halkın malının devletin sömürdüğünü yazarken bu işin büyükten, küçüğe doğru uzandığını en küçük memurun, hatta bazı hallerde basit bir işçinin bile bu sömürmede payının bulunduğunu görebiliyoruz."

Sözümü bitirip Ali Samet'in yüzüne baktım, dikkat kesilmiş bana bakıyordu.

"Sizin gibi genç tarihçilere ihtiyacımız var. Bütün bu başımıza gelenleri, bize biçilen elbiseleri yırtmak, sizin gibilerin, sizin gibi gençlerin boynunun borcu." dedim.
Ali Samet onaylarcasına kafasını salladı.

"Yapacağım Aydın amca, bunu yapacağım. Elimizden alınan milli kimliğimizin hatırına ölen, öldürülen aydınların ruhunun rahatlaması hatrına bunu yapacağım, söz veriyorum." dedi ve gururla başını kaldırdı. Aldığı yükün ağırlığının da, kutlu bir görev olduğunu da farkındaydı.

*olay doksanlı yıllarda cereyan ediyor.

Continue Reading

You'll Also Like

275K 22.9K 79
32 yaşında, genç yaşına rağmen kariyeri başarılarla dolu, mükemmeliyetçi, sıkıcı derecede iyi olan Carl'ın, terapisti ve yakın arkadaşı dışında kimse...
derin uyku By Eşenur Dede

Mystery / Thriller

424 25 4
herkesin farklı bir hayat hikayesi vardır.
926 72 6
Karanlık, yalnızım diyen bakıştan sızar; her şeyi siyaha boyar. Kapılarını kapatarak kurtulamazsın, hayatını yıkar. Bende kapılarımı kapatmadım ama k...
4.8M 9.2K 2
Gerçeklere kör, sağır ve dilsizsen! İncitmeden seven, nahif adama tahammülün yoksa! Empati kurma yeteneğin sıfırsa! Rica ediyorum kurguya hiç başlam...