SURAYE (Tamamlandı)

By Storylogy

74.8K 8.2K 2.6K

Suraye Wattys 2020 Tarihi Kurgu Kategorisi kazananı. "Suraye" tarihi olayların yer aldığı sürükleyici bir... More

Yazardan (1)
Kerem (2)
Suraye (3)
Umut (4)
Anne sütü (5)
sorgulama (6)
Haber (7)
Affet (8)
Beklenmedik misafir (9)
kilit (10)
Yazardan (11)
Yazardan 12
Yazardan (13)
suçlu kim? (14)
Yalan (15)
Yabancı (16)
Bir yudum su (17)
Yazardan: Yolculuk (18)
Yazardan: Gerçekler (19)
Yazardan (20)
Bir hayat hikayesi. (21)
Bir hayat hikayesi. (22)
Kaçış (23)
Sürgün (24)
Suraye: Tren garı (25)
Suraye: Bakü (26)
Sibirya (27)
Suraye: Oğlundan haber var (28)
Suraye: Yolculuk (29)
Kerem: Kurtuluş (30)
Memleket (31)
Yazardan (33)
Suraye: Sözümü tutmam gerek. (34)
Suraye: Polat (35)
Suraye: Umut ışığı (36)
Son kurşun (37)
Yazardan: Şüphe. (38)
Suraye: O gelen kimdi? (39)
Suraye: Son yolculuk (40)
Yazardan (41)
Yazardan (42)
Suraye (43)
Yazardan.(44)
Meleknaz(45)
Yazardan 46
Yazardan 47.
Suraye 48.
Suraye: Sensin.(49)
Suraye: Sorular ve Cevaplar.(50)
Yazardan: duygularım(1)(51)
Yazardan: duygularım 2.(52)
Suraye: Kardeşler buluşuyor.(53)
Sen biliyor musun her gece ölmek isteyip ölememenin acısını.(54)
Bu aşk -ektiğin tohumun tek ve son meyvesi.(55)
Günah keçisi (56)
Göz yaşları dindiriyor mu acıyı? (57)
Neden?(58)
Polat(59)
Hesaplaşma(60)
gidiyorum(61)
kalbimin bir parçası olduğunu anladım
Satırlarını sevdim(63)Final.

Hasretlik bitse mi? (32)

805 122 53
By Storylogy

Ali'nin ailesini de alıp eve dönmesi annesini çok sevindirmişti, küçük oğlunun artık köyde yaşayacağını duyunca yere göğe sığamamştı. Onlara odalarını gösterirken, İsmayıl'ın yatağını kendi odasında yerleştirmişti. Herkes bu gelişten mutluyken Suraye'nin aklı oğlu Polat'ında ve de anne babasındaydı.

'Madem ki geldik artık burada yaşayacağız, keşke babamlarla da barışsak, oğlumla da kavuşsam' diye geçiriyordu içinden. Bir gözü gülerken, diğer gözü kedere boğulmuştu. Kocasına hiçbir şey söylemese de Ali, karısının gözlerindeki derin kederi görüyor ve nedenini biliyordu.

Daha üç günü vardı köyünde geçireceği. Bu işi sonraya bırakmak olmazdı, geri geldiğinde karısını mutlu görmek istiyordu. Gün ağarmamış kalktı yataktan, daha herkes uyuyordu. Giyinip, dışarı çıktı, ahıra baktı önce. Abisinin atını, eyerleyip avludan çıkardı, sırtına atlayıp hızla köyden çıktı.

Suraye'nin babasına gidip kızını bağışlaması için yalvaracaktı, bunu yapması lazımdı. Ana babasıyla küslük ortadan kaldırılmadıkça Suraye'nin yüzü gülmeyecekti. Daha önce büyüklerini göndermiş, bir netice hasil edememişlerdi, o yüzden bukez kendisi gitmek istiyordu. O da şansını deneyecekti. Belki Yusuf Bey'le konuşursa kızıyla görüşmeyi kabul eder, diye düşünüyordu.
Bu düşüncelerle yola devam ederken kendisini Surayelerin kapısında buldu.

Yusuf Bey karısıyla beraber dışarı çıkmış, kapıyı kilitlemekle meşguldu. Yaşlı adam yanıbaşında at ayaklarının sesini duyunca başını kaldırdı. Bağlamaya çalıştığı kilidi kapının üzerinde bıraktı, soru dolu bakışlarla Alı'ye baktı.

"Hayırdır evladım, kimsin, ne istiyorsun?"

Ali attan inerek yaklaştı.

"Hoş bulduk Yusuf Amca, ben Ali." dedi ve Minaye Hanım'a baktı.

Yaşlı adam bir şey anlamamış olacak ki

"tanıyamadın evladım, kimsin, kimlerdensin? Benimle ne işin var?" diye sordu.

Kadın kocasına baktı.

"Suraye, kızım." dedi yavaştan. Yusuf Bey karşısındaki gencin kim olduğunu anlayıp kızgın bakışlarını Ali'ye çevirdi.

"Daha önce de abilerine de, annene de söyledim. Niçin geldiysen, geri dön, benim öyle bir kızım yok." dedi.

"Yusuf Amca, dinle önce lütfen"
Yusuf Bey anahtarı asma kilide geçirip,

"Benim senle konuşacak bir lafım yok" diyerek çevirdi. Kapı kilitlenmişti. Paslı asma kilitten çıkardığı anahtarı boynyna geçiren Yusuf Bey hiçbir şey demeden göz yaşlarını akıtan karısına baktı.

"Haydi kadın, gidelim. Öğlen oldu. " diyerek kadının kolundan tutup çekiştirdi.

Kadın mıh gibi yere çakılmış, karşısındaki genç adama bakıyor, kızını onda bulacakmış gibi gözünü ondan çekmiyordu. Kocasının onu dürtmesiyle uykudan ayılmış gibi oldu.

"Hadisene kadın, geç kalıyoruz. Millet ikinci çuvalı dolduruyor biz hala buradayız."

"Hayır..."

"Ne..."

"Hayır dedim, gitmiyorum. Yetti artık senin bu inadın yüzünden hasret kaldım kızıma. Hadi Yusuf dinleyelim çocuğu kaç yıl oldu. Benim analık hakkım yok mu? Kızımın hali nedir, nicedir bilmek istiyorum. Görmek istiyorum. Oğlumu hain kurşun aldı elimden, kızımı da sen alma bari. Hadi Yusuf Bey, gel, inadı bırak. İzin ver bir dinleyelim, belki kızmıza bir şey olmuş, belki bize bir ihtiyacı var."

"Benim öyle bir kızım yok, kaçtı gitti. Düşündü mü bizi? Seni düşündü mü?"

"Yusuf Bey, çok üzgünüm" dedi Ali bu kelimeleri duyduğunda.

"Benim suçlu. Onu zorla ben kaçırdım, benim suçlu. Onun hiç bir suçu yok."

"Hele sen, hangi yüzle çıkıyorsun karşıma. Namusumu iki paralık ettiniz."

"Biz kötü bir şey yapmadık, evlendik. Hem de hükümet nikahıyla. İyi mi olacaktı kızınız ömrü boyu bir katilin eşi olarak anılsaydı? iyi mi olacaktı?"

"Allah ona lanet etsin.... Cezasını bulmuş sonunda."

"Evet o cezasını bulmuştur. Peki bu kızın, kızınızın suçu nedir. Kendiniz evlendirmiştiniz onunla sonuna bak ne oldu. O ister miydi, böyle olmasını, hayatının yarım kalmasını?. Evladından uzak kalmayı."

"Bana bak, sen hele hiç konuşma. Ne cesaretle geliyorsun kapıma anlamıyorum..." deyip bir hışımla yere koyduğu çuvalları eline aldı.

"Hadi kadın, geliyorsun gel, yoksa ben gidiyorum "

"Hayır hiçbir yere gitmiyorsunuz beni dinlemeden. "

"Ne yapacaksın, zorla mı tutacaksın?"

"Büyüğümüzsün, büyüklüğünü göster. Affet bizi, suçumu biliyorum, suçluyum ne ceza keseceksen bana kes ama Suraye'yi cezalandırma. Bir suçlu varsa o da benim. Kızınızın bir suçu yok." Yüzünü Minaye Hanım'a döndü.

"Anneciğim, Suraye sizi çok özlüyor. Babacığım, hele torunlarınız. İsmayıl'ı bir görseniz. Suraye Ömer'e çok benzediğini söylüyor. Görmek, sarılmak istemiyor musunuz torunlarınıza. Onların ne suçu var? Dedelerini, nenelerini ne kadar görmek istiyorlar, merakediyorlar biliyor musunuz? Gelirken söz verdim, sizi dedenize götüreceğim diye. Şimdi onlara ne cevap vereceğim. Biz büyükler böyle yaparsak, onlara nasıl öğreteceğiz affetmeyi, bağışlamayı?"

Yusuf Bey, durdu, bir az düşündü. Anahtarı çıkarıp kapıyı açtı, içeri geçti, geçerken de kapıyı açık bıraktı. Ali Yusuf Bey'in arkasından avluya geçti.

**********************************

Ali rahvan yürüyüşle giden atın sırtında Suraye'yi düşünüyordu:

'Babasının barışığa razı geldiğini duyunca çok sevinecek. Annenle babanla barışmak sana iyi gelecek, uzun zamandır gülmeyen yüzün, bir nebze olsun güler belki karıcığım.' Ali karısıyla konuşur gibi içinden konuşuyordu.

"Hele bir barışsınlar gerisi kolay, İşlerimi de halledeyim Polat'ı da alıp geleceğim." dedi ardından. Bu defa sesli söylemişti. Neredeyse köye yaklaşıyordu. Sıcak olsa da atın karnına vurdu yavaştan, at hızlandı.

Suraye avluda eski çardakta oturmuş, düşüncelere dalmıştı. Kocasının nereye gittiğini bilmediğinden, aklına türlü türlü kötü fikir geliyorsa da kovmaya çalışıyor, kendinden uzaklaştırıyordu. Çocukların, 'babam nerede sorularına, babanızın işi vardır' diye cevap verse de kendisini oyalayamamıştı.

"Ne oldu acaba? Bir şey söylemeden gitti. Hiç böyle yapmazdı" diye düşünürken, kapı takırtıyla açıldı. Ali, atın eyeri elinde içeri giriyordu. Kocasının gelişinden gözleri parlayan Suraye, ayağa kalktı, ona taraf gitti. Nereye gittiğini, neden haber vermediğini, başına bir şey mi geldi diye çok merak ettiğini sordu peş peşe.

"Bana bir şey olmaz. Burası benim köyüm, ne olabilir ki karıcığım."

"Korktum işte, sen haber vermeyince..."

"Korkma." dedi. Etrafına baktı sessizlikti.
"Annem, çocuklar nerde?"

"Annen de, çocuklar da uyuyorlar."

"Öyle mi? Hadi gel otur, sana bir şey söyleyeceğim."
Suraye susarak kocasına bakıyor, ne söyleyeceğini merak ediyordu.

"..."

"Tahmin et bakalım."

"Bilmiyorum ... Yoksa Polat'ı mı buldun?"

"Yakında onu da getireceğim., söz verdim biliyorsun. Polat'ın nerede olduğunu biliyorum ama onu döndükten sonra getireceğim. Şimdilik yerleşin, bir de bir de ondan önce yapacağımız başka bir iş var. Anne babanla barış..."

Suraye kocasının sözünü yarıda kesti.

"Babam hayatta affetmez beni"

"Eder eder...hatta etti bile."

"Nasıl?"

"Yarın al gel çocukları, bakalım, dedi."

"Sen, bizim köye mi gittin? Annem nasıl? Babam yaşlanmıştır değil mi? Nasıl geçiniyorlar acaba?"

"Kız, bir dur, heyecanlanma, iyiler. Bir de gidince göreceksin, merak etme, ekmeklerini çıkarıyorlar çok şükür. Hasta filan da değiller. Maşallah, sabah sabah kolhoz'a giderken yakaladım, konuştum. Zor da olsa razı geldi barışığa ...."

"Sağ ol, çok sağ ol."

"Kuru sağ ol'u ne yapayım, sen kalk bir su dök, kocan elini yüzünü yıkasın. Onca yol geldim"

"Afedersin."

"Çocuklara da söylersin. Pek sevinecekler. İsmayıl başımın etini yedi arabada gelirken, 'dedeme gideceğiz mi?' deyip durdu. Biliyor musun, dedesi pek sevindi, İsmayıl, rahmetli Ömer'e benziyor dediğimde, annenin de sevincini görmeliydin."

"Çok şükür, onlarla barışmadan ölüp, gidecem sanıyrodum"

"Allah gecinden versin. Öyle konuşma, hala önümüzde birlikte göreceğimiz güzel günler var"

Suraye kuyudan çektiyi suyu kocasının eline döktü, Ali de elini yüzünü yıkadı. etrafına baktı;
"yengemler evde mi?"

"herkes kendi evine çekildi, şimdi dinleniyorlar, bir azdan- gün insin- ayaklanıp tarlaya gidecekler"

Ali gömleğini çıkardı, sırtına da su dökmesini söyledi. Suraye kuyudan serin su çekti, bakır kabı doldurup kocasının başından aşağı boca etti. Ali buz gibi serin suyla bedenini yıkadı, serinledi. Suraye omuzuna astığı havluyu kocasına uzattı. Ali havluyu alıp kurulandı. Suraye çardaktan astığı gömleğe bakıp;

"az bekle, başka gömlek getireyim, kirlenmiş o şimdi" dedi ve eve geçti. Az geçmedi ki elinde yeni gömlekle geri döndü.
"Çocuklar o kadar tatlı uyuyor ki."

"Çok yorulmuşlar ondan. Dün onca yol geldik, bu gün de Allah biliyor, ne kadar koşturmuşlar."

"Hiç durmadılar ki. Bahçeyi kaçkez dolaştılar. Girmedikleri yer kalmadı. Tüm gün de arkalarınca dolaştım durdum, bir şey olur diye"

"Hiç bir şey olmaz. Yalnız, şu kuyuya dikkat edin, ihtiyatlı olun, gayri hiçbir şey olmaz, biz de bu bahçede, bu evde büyüdük. "

Suraye kocasının işaret ettiği su kuyusuna baktı.
Ali bir şey düşünmüş gibi;

"Ya da şey, ağzına bir kapak yaparım, kapatırım, merak etme" dedi ve sordu.

"Yemeye bir şey var mı?"
Suraye;
"var tabii, ısıtıyorum." deyip köşede üzerinde bakır bir tencere olan petrolle çalışan makineyi gösterdi.

"Annen tavuk kesmiş, senin yemeğini de ayırdı, ısınmıştır, getireyim"

"Hadi getir bakalım, kaç yıldr annemin yemeyine hasret kaldık."

Bu arada annesi Melek Hanım, oğluyla gelinin seslerini duymuş olacak ki, dışarı çıktı. "

"Geldin mi oğlum, neredeydin sabahtan beri? Meraktan öldük."

"Hayırlı bir iş üçün gitmiştim anneciğim." deyip yemek dolu tabağı önüne koyan karısının gülümseyen yüzüne baktı. Yusuf Bey'e gittim."

"Bu sefer inadını kırmıştır umarım"

"Kırdı kırdı. Yarın gelin diyor."

"Çok şükür hiç içime sinmiyordu bu küslük. Anne baba hayır duası almadan aile kurulmaz oğlum. Onların da hayır duasını almak gerek."

"Sen merak etme anneciğim. O içinden vermiştir hayır duasını. Babadır tabii, gönlünü almak gerekir." dedi ve yastığa dirseklenerek yemeği önüne çekti, sıcak tandır ekmeğini alıp parçaladı."

"Keşke daha önce gelseydik. Size bırakmasaydık bu işi"

deyip ekmeği yemeğe bandı, ağzına attı, yeşil soğandan bir tutam alıp çeynedi.

"Anneciğim ellerine sağlık, insanın yemeğinin tadı değişmez mi ya? Hep aynı tad. Mis mis."

"Afiyet olsun oğlum. Hadi sen yemeğini yeyin ben gelinlere bakayım, gittiler mi tarlaya" deyip kalktı.

Sabahısı gün çocukalar, Ali, Suraye, abileri ve anneleri Melek Hanım, giyinip kuşanıp akşamdan hiçbir yere gitmemesini, onları komşu köye götürmesini tenbihlediği Mevlam Dayı'nın arabasına bindiler. İsmayıl arabacının yanında yerin aldı.

"Ho, ho" diye araba sürüyor gibi eyerin de bir ucundan tuttu. Güle danışa Suraye'nin köyüne vardılar. Suraye anne babasından af dileyip barışmalarını isteyince, babası kızının alnından öptü. Annesi uzun yılların hasretiyle bağrına bastı evladını. Dede çocukların birini bir, diğerin

de bir dizine oturttu. Şehirde ne yaptıklarını sordu. Meleknaz ağlayıp annesinin kucağına giderken, İsmayıl dedesinin kucağından inmedi.
Dedesine sorular yağdırdı durmadan. Ona bir at arabasının olup olmadığını,ayağının birinin neden Mevlam dedeminki gibi olmadığını sordu. Dedesi de araba için
'yok ama istersen senin için yaparım' dediyse de ayağına bakıp hiçbir şey deyemedi.
Akşama kadar oturup geri döndüler. 'Bu defa da sizi bekleriz bize' diye Ali'nin annesi Melek Hanım Yusuf Bey'den yakında geleceklerine dair söz aldı.
"Geç kalmış akrabalığımızı pekiştiririz gide gele. Arayı soyutmayalım" dedi. Yusuf Bey "inşallah" diyerek onayladı Melek Hanım'ı.

Böylece köye gelişleri ne kadar bir mecburiyetten, bir kaçıştan idise de, şimdi bir hayıra vesile olmuştu.

Continue Reading

You'll Also Like

75K 8.9K 38
Bir iddiayla başlayan savaş, şu hayatta mümkünatı olmayan her şeyi mümkün kılabilir miydi? Yalçın Saral, Türkiye'nin, hatta Ortadoğu ve Balkanların e...
343K 9.2K 10
Elimi bir kez bile sürmediğim muzlu pastaya son kez baktım. Bir daha asla seni görmek istemiyorum, dedim içimden. Yıkımımın suçlusu sanki muzlu pasta...
ESVED By Mihri

Adventure

2.7M 132K 93
Esved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak...
1.5M 112K 28
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...