MÜSTAKBELİM

By vildanVNK

9.4M 302K 39.8K

~Dengesiz Herif & Asi Rapunzel~ Kaderden kaçamazsın, istemediğin kadar ister, nefret ettiğin kadar seversin.F... More

MÜSTAKBELİM
~1.BÖLÜM~
~2.BÖLÜM~
~3.BÖLÜM~
~4.BÖLÜM~
~5.BÖLÜM~
#SOMA
~6.BÖLÜM~
~7. BÖLÜM~
~8. BÖLÜM~
~9. BÖLÜM~
~10 BÖLÜM~
~11. BÖLÜM~
~12. BÖLÜM~
~13. BÖLÜM~
~14. BÖLÜM~
~15. BÖLÜM~
~16. BÖLÜM~
~17. BÖLÜM~
~18. BÖLÜM~
~19. BÖLÜM~
~20. BÖLÜM~
~21. BÖLÜM~
~22. BÖLÜM~
~23. BÖLÜM~
~25.BÖLÜM~
~26.BÖLÜM~
~27.BÖLÜM~
#GAZZE
~28.BÖLÜM~
~29.BÖLÜM~
~30.BÖLÜM (Part 1)~
~30.BÖLÜM (Part 2)~
~30.BÖLÜM (Part 3)~
~31.BÖLÜM~
~32.BÖLÜM~
~33.BÖLÜM~
~34.BÖLÜM~
~35.BÖLÜM~
~36. BÖLÜM~
~37.BÖLÜM~
~38.BÖLÜM~
~39.BÖLÜM~
~40.BÖLÜM~
~41. BÖLÜM~
~42.BÖLÜM~
HİKAYE HAKKINDAKİ SORULARA CEVAP
~43.BÖLÜM~
~44.BÖLÜM~
~45.BÖLÜM~
~46.BÖLÜM~
~47.BÖLÜM~
~48.BÖLÜM~
~49.BÖLÜM~
~50.BÖLÜM~
~51.BÖLÜM~
~52.BÖLÜM~
~53.BÖLÜM~
~54.BÖLÜM~
~55.BÖLÜM~
~56.BÖLÜM~
~57.BÖLÜM~
NOT
~58.BÖLÜM~
~59.BÖLÜM~
~60.BÖLÜM~
~61.BÖLÜM~
DÜZENLEMELER*(ÖNEMLİ)
GÜNCELLEMELER*(ÖNEMLİ)
~62.BÖLÜM~
~63.BÖLÜM~
~64.BÖLÜM~
~65.BÖLÜM~
~66.BÖLÜM~
~67.BÖLÜM~
~68.BÖLÜM~
SÜRPRİZ DUYURU
KİTAP İLE İLGİLİ DUYURULAR
KİTABIN ÇIKIŞ TARİHİ & ETKİNLİK
İMZA GÜNÜ!
İMZA GÜNÜ! (İSTANBUL CNR KİTAP FUARI)
İMZA GÜNÜ (BURSA TÜYAP)
İMZA GÜNÜ (İZMİR TÜYAP)
İKİNCİ KİTAP & İSTANBUL TÜYAP İMZA GÜNÜ
MÜSTAKBELİM-2 (KESİT)
MÜSTAKBELİM-2 ÇIKIŞ TARİHİ & İMZA GÜNÜ
İMZA GÜNÜ (ANKARA KİTAP FUARI)
İMZA GÜNÜ! (İSTANBUL CNR KİTAP FUARI)

~24.BÖLÜM~

112K 4.1K 1.1K
By vildanVNK

Annem koltukta yığılırken, babam transa girmiş gibi donakaldı.

"Anne?"

Annemin yanına gidip,"Ece! Çabuk kolonya getir!" diye bağırdım. Fazla ani davranmıştım. Bir anda söylenir miydi 'ben bugün evleniyorum' diye.

Ece mini eteğiyle koşa koşa yanıma geldi.

"Ne oldu Burak Bey?"

Koltuğun yanına diz çökmüş, annemin elini tutarken, Ece'ye başımı çevirdim. Annemi görür görmez koşarak mutfağa gitti. Şule Hanım Ece'den önce elinde kolonyayla geldi ve bana uzattı. Hemen elinden alıp elime döktüm. Annemin burnuna götürüp koklatırken, aynı zamanda da seslenip ayılmasına yardımcı oluyordum.

"Anne?"

Annem kendine biraz biraz geldiği sırada dahi, babamın sesi soluğu çıkmıyordu.

"Burak... Barış... Oğlum evleniyorum mu dedi? Ay bana bir şeyler oluyor..."

Tekrar bedenini koltuğa bırakarak yığıldı.

"Anne, anne kendine gel lütfen."

Bileklerini ovaladım. Yanaklarını hafifçe tokatladım.

"Anne-"

Gözleri yavaşça açıldı, baygın baygın babama baktı.

"Duyduklarım doğru mu Barış?" Sonra tekrar bana gözlerini bana döndürdü. "Bugün mü dedin sen?"

"Anne bak sakin ol."

Birden koltukta doğrulup bana tokat attı. Yanağım sağ tarafıma dönerken, son zamanlarda kadınlardan habire dayak yediğimi hissettim. Gelen geçen vuruyordu.

"Sakin ol ha?" Koltuktan sinirle ayağa kalktı ve babama bedenini döndürüp, bağırmaya başladı. "Hah! Duydun mu Barış? Oğlumuz sakin ol diyor!"

Dizlerimin üstünden kalkıp, ayakta dikilmeye başladım.

"Burak! Nasıl söylemezsin evleneceğini?!"

Annem bağırırken ev çınlıyordu resmen ve bir şey diyemiyordum çünkü haklıydı.

"Bak... Anne..."

Eliyle bana 'dur' diye işaret etti.

"Kes!"

Bu zamana kadar konuşmayan babam, "Git getir şu kızı." diyerek kendini koltuğa bıraktı ve alnını ovalamaya başladı.

"Barış! Nasıl bu kadar rahat olabilirsin?!"

Babam, ovaladığı alnından elini çekerek anneme baktı.

"Ne yapmamı bekliyorsun? Ne diyeyim? Bence tebrik etmemiz bile lazım. Ben şüpheliydim bir gelinimizin olacağından."

Annem kaşlarını kaldırarak babama baktı.

"Benim oğlumun peşinde sürü gibi kız var, elini sallamasa da ellisi."

Anneme bıyık altından güldüm. Sanki daha demin tokat atmamış gibi bu halde bile beni savunuyordu.

"Senin bu oğlunun peşindekileri biliyoruz Aysu." Bana bakışlarını çevirerek konuşmasına devam etti, "Onun bununla sevgili olmuş, gezmiş tozmuş bir gelin istemiyorum ben."

Gönderilen ima ile gözlerimi ani bir öfke bürüdü.

"Suada öyle bir kız değil baba, haddini bil lütfen."

Bana gözlerini büyülten babam, alaylı bir gülümseme takındı dudak uçlarına.

"Bana o kızı mı savunuyorsun?"

Öfkem katlanırken, sabrettim. Babam bir süre sonra gülmeye başladı ve koltuktan kalkıp yanıma gelerek, elini omzuma vurdu.

"Aferin. Sevdiğini savun böyle."

Babama tuhaf bir bakış attım. Öfkem, gözlerime gömülüp kayboldu. Değişik adamdı fakat en azından annem gibi kızmamış, evleneceğime sevinmişti.

"Hadi git getir de görelim gelinimizi." dedi ve anneme ufak bir bakış attı. "Umarım anlaşırız Suada ile."

***

"Nasıl olmuşum?"

Annem kollarını açarak salona girdi. Dizlerine kadar uzayıp, üzerinde parıldayan, siyah renkli, kalın askılı bir elbise giymişti. Annem zaten güzel ve bakımlı bir kadındı, benim gözümde ona ne giyse yakışır.

"Her zamanki gibi çok güzel olmuşsun annem."

Ona sarıldım, ayrılırken de omzuna küçük bir öpücük bıraktım.

"Oğlumun evleneceğinden bugün haberim olduğu için anca bu kadar oldu."

Bana kızgın olduğunu, bu evliliği erken gördüğünü biliyordum. Akşama kadar babamla ikisi beynimin etini yemişti. Ama sonunda ikna edebilmiştim veya ikna edebildiğimi sanıyorum.

Babam, "Tamam, artık abartma Aysu. En azından bugün de olsa haber verdi." dedi. Gri renkli takım elbise giymişti. Doğrusu annemle birbirlerine yakışıyorlardı.

Bir gün Suada ve ben de oğlumuzun düğününe giderdik belki? Onunla gelecek kurma fikri çok... Çılgıncaydı. Evlenmek bana göre değildi, hemde hiç değildi ama ona her anlamda sahip olabilmek için bu gerekiyordu. Hem... Evlenmek ne kadar zor olabilir ki? Onunla aynı evde yaşayacak, onun kocası olacağım. Sadece onun için ben olacağım. Belki de düşündüğüm gibi bir oğlumuz olurdu ya da bir kız? Düşününce gerçekten de çılgın ve biraz da... Tuhaftı. Bir çocuktan önce onu kazanmalıydım. Bedeni bana ait olacaktı, bu kaçınılmazdı ama ben kalbini de istiyordum.

Düşüncelerimden sıyrılarak duvardaki saate baktım. Akşam yediye doğru geliyordu. Annemlere, Suada'yı düğünde görebileceklerini söyledim. Çünkü Suada'nın bugün buraya gelme olasılığı yoktu. Çok yoğun bir gündü sonuçta. Annem gelmesini çok istese de bu konuda da onu ikna edebilmiştim. Öğlen Suadalara gittiğimde onu heyecanlı görmüştüm. Bu beni mutlu etmişti. Demek ki benimle evlenmek için heyecanlanıyordu. Ya da evlendiği için heyecanlıydı.

"Abi biz annemlerle çıkacağız. Sen kendi arabanla çık. Suada'yı o arabayla alırsın, bizde konvoy yapıp arkanızdan geleceğiz."

Bahadır'ı onayladım. Elimi cebime atarak telefonumdan Emin'in numarasını tuşladım.

"Alo Emin, neredesin?"

"Şimdi kapının önüne geldik."

"Araba hazır değil mi?"

"Bana güvenmiyor musun Burak? Arabanı tanıyamayacaksın."

Gülerek telefonu kapattım. Göreceğiz.

"Hadi Emin de gelmiş, çıkalım."

Annemlere başımla kapıyı işaret ettim. O sırada odamda cüzdanımı unuttuğumu fark edip,"Siz gidin ben geliyorum." diyerek, annemleri dışarıya yolladım. Dış kapıyı kapattım. Merdivenlerden koşarcasına çıkıp, odamın kapısını bir hışım açtım. Ece'yi yatağımın üstünde yarı çıplak bir halde görünce kaşlarım çatıldı. Yatağımın üzerinden yavaş hareketlerle kalkıp, bana yaklaştı. Elini uzatmıştı ki omzundan ittirdim.

"Burak... Bugün evleniyormuşsun?"

Onu ittirmeme bozulmamıştı bile. Yarı çıplak bedeninden gözlerimi kaçırarak bakmadım ve cüzdanı alıp odamdan çıktım. Arkamdan kolumu tutan bir el hissedince arkamı döndüm. Yarı aralık gözlerle beni izlerken, birdenbire dudağıma dudaklarını değdirdi. Her ne kadar istemesemde bir anlık arzularıma kapılarak karşılık vermeye başladım.

Çok geçmeden kafamda uyarı sinyalleri çalmaya başladı. Ne yapıyorum ben böyle? Kendimi uzak tutmam lazım, Suada var. Bedenini güçlü bir şekilde ittirdim ve koşar adımlarla dışarıya çıktım. Elimin tersiyle dudağımı silip yere tükürdüm. Bir küfür mırıldanarak başımı kaldırdım ve o an dona kaldım. Arabanın arka camında "Deli gibi sevdik, manyak gibi evlendik" yazıyordu ama asıl değişik olan yer, plakada "Rahat battı" yazmasıydı.

"Ee nasıl olmuş? Hadi ama itiraf et ki çok matrak ve zeki bir kankan var."

Omzuma vuran Emin'e ters ters baktım.

"Bu ne lan?"

"Ne o beğenmedin mi yoksa?"

Cevap vermeye kendimi hazırlamıştım ki, Bahadır arkamda kahkahalara boğuldu.

"Tam Suada'yla sana göre bir yazı abi. 'Deli gibi sevdik manyak gibi evlendik' ha? Bir de rahat batmış."

Gülmeye devam eden Bahadır'ın karnına dönüp bir yumruk attım. Karnını tuttu, küfreder gibi, "Ya abi şaka yapıyorum. Ne vuruyorsun? Ben sanatçı adamım. Benim kalemim dövüşür yumruğum değil." dedi. Yine felsefesine başlamıştı. Ben sanatçı adamım, ben ressamım, yok ben müzisyenim... Bla bla bla. Bende mimarım. Söylüyor muyum her seferinde?

"İyi o zaman birisi seni dövdüğünde kalemini çıkarırsın."

Bu sefer Emin gülmeye başladı.

"Kesin gülmeyi!"

O sırada konvoy dikkatimi çekti. Hangi ara bu kadar kişi gelmişti? Boşvererek arabama bindim. Biner binmez de derin bir nefes aldım.

***

-SUADA'NIN AĞZINDAN-

Aynada kendimi, yanağımdan düşen bir damla ile beraber süzdüm. Gelinlikle kendimi görmek, beni değişik bir duygu karmançosuna sokmuştu. Bugün evleniyordum. Kaçarı yoktu. Bambaşka bir hayata başlayacaktım. Tanımadığım bir aileye gelin gidecektim. Benimle her yönden zıt bir kocam olacaktı. Derin bir iç çektim ve içimden dua etmeye tekrar başladım. Akşam namazını kılmıştım ve Burak'ı bekliyordum, bekliyorduk.

"Suada üzülme. Belkide hayırlısı budur?"

Elçin'in elini omzumda hissettim. Hafifçe sıkıp, geri bıraktı ve beni kendisine çevirerek sıkı sıkı sarıldı.

"Elçin, istemiyorum." Bir hıçkırık çıktı ağzımdan. "Benim bambaşka hayallerim vardı. Ben böyle gelin çıkmayacaktım bu evden."

Sırtımı sıvazladı.

"Şhh ağlama. Allah bir çıkış yolu gösterir, sen her zaman böyle demez misin?"

Kollarımı Elçin'den çekerek bulanık bakışlarımla ona baktım. Parmak uçlarımla gözlerimi sildim.

"Haklısın."

Gülümsemeyi çabaladım. O da benim gibi yapıp, gözyaşlarımı tekrar tekrar sildi yanaklarımdan. Biz birbirimize gülümserken, kapı açıldı.

"Oo kuzen, sende amma sulu göz çıktın ya."

Bana gülerek gelen kuzenim Merve'ye baktım. On dokuz yaşındaydı. Çekingen bir tip gibi gözükse de, içi kıpır kıpırdı. İyi anlaşırdık, kardeşim gibiydi.

"Ya bende ağlama diyorum ama dinleyen kim?"

Elçin bana bakarak göz kırptı. Burak olayını Elçin'den başkasına söylememiştim. Yalnız Ayşe vardı ki, ona da söylemez olaydım.

"Zaten bizi kına gecene de çağırmadın."

Merve ile beraber başkalarının kına gecelerine gitmeyi severdik. Eğer bir gün birimiz evlenirse, ona şaşalı bir kına gecesi yapacaktık. Ama buna fırsat bırakmamıştım. Bu duruma pişman da değilim.

"Kına gecesi yapmadık." dedim mırıldanarak.

Anneme o kadar yalvarmıştım ki... Ama yine de 'hayır bu kına gecesini yapacağız.' demişti. Burak'a bunu utana sıkıla söylemiştim. O da 'annemler yurt dışında, gelemezler' diyerek anneme yalan söylemek zorunda kalmıştı. İçim hala huzursuz fakat ne yapacağımı bilmiyorum. Elbet bu yalanlar bir gün ortaya çıkacak ve sanırım o zaman tekrar eski huzuruma kavuşacağım.

"Ne? Zeynep Teyze buna nasıl izin verdi ki?"

Cevap vermek için ağzımı açmıştım ama dışarıdan korna sesleri yükseldi. Çenemi kapatıp, Merve'ye omzumu silktim. Kimseyle konuşmak istemiyorum, çünkü olur da şimdi ağzımı açarsam susmayacak, herkese bu evliliği istemediğimi haykıracağım. Bunu yapmak yerine, Merve'yi boş vererek Elçin'e bakışlarımı çevirdim. Bana 'sakin ol' der gibi baktı ve yavaşça ayağa kalktı.

"Hadi şu damadımızdan para koparalım." diyerek güldü.

Buna bende güldüm ve onların gitmesini izledim. Elçin ve Merve kapıdan çıktı, ben ise yalnızlığımla başbaşaydım. Şuanda dizlerimi kendime çekerek ağlamak istiyordum. Düşünebildiğim tek şey, onunla resmi olarak evlenecek olmam ve düğün bittiği andan itibaren normal karı-koca gibi yaşayacak olmamız. Buna hazır değilim. Evleneceğim kişi, namazında niyazında olsa ve Burak gibi dengesiz biri olmasa dahi hazır değilim.

Kapımın tıklatılmasıyla başımı ellerimden çevirerek kapıya yönelttim.

"Gir."

Kapı yavaşça açıldı ve babam içeriye girdi. Babama baktığımda üzgün olduğunu gördüm. Gerçekten de üzülmüştü. Belkide ağlamıştı, gözleri kızarıktı. Yanıma gelip, yatağımın ucuna, yanıma oturdu.

"Nasıl başlanır bilmiyorum... Sonuçta ilk ve son defa bir evladım evlenecek."

Bir müddet sessiz kaldık. İkimizden de çıt çıkmıyordu. Ben de ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Bildiğim tek şey; bu evliliği onlar için, ailem için, yaptığımdı. Özellikle de babam için.

"Suada'm sen benim tek evladımsın. Hem de kız olarak benim için daha özelsin. Senin her zaman korunaklı olman lazımdı. Ben... Seni koruyamadım, hakkını helal et kızım."

Babamın elinin üzerine ellerimi koydum. Bu, o an için bir refleksti.

"Küçüklüğümden beri beni ne kadar sevdiğini biliyorum ve koruduğunu. Baba... Sen çok iyi bir babasın."

Daha fazla devam edemedim. Boğazım düğüm düğüm oldu, konuşamadım. Kollarını belimde hissettiğimde, bana sarıldığını fark ettim. Çok geçmeden bende kollarımı babama doladım. Onu, annemi, Buket Teyze'yi, evimi, odamı, her şeyimi özleyecektim. Ağlamamak için gözlerime hayali dişlerimi takmışken, gözyaşlarımın yanaklarıma süzülme isteği daha çok acı çektiriyordu bana. Babama sarılırken, gözümden iri bir yaş tanesi düştü. Sağ elimin tersiyle hemen sildim. Babamdan kollarımı çektim ve gülümsemeye çalıştım. Sunduğum tek şey, acı ve buruk bir tebessümdü.

"İnşallah mutlu olursun yavrum" deyip, alnımdan öperek ayağa kalktı ve bana bakmaya çekinip, odamdan omuzlarını düşürmemeye çalışarak çıktı. Kendisini beceriksiz, belkide güçsüz ve gülünç hissetmişti. Bilmiyorum... Her şey o kadar ani gelişiyordu ki, planlanmış olduğu çok belliydi. Burak'ın tüm bunları düşündüğü, planladığı çok... çok belliydi. Bir iki dakika durup da tüm bunların düşünmeye başladıktan hemen sonra alt kattan Burak'ın sesini duydum. İrkildim. İçimi garip bir heyecan kapladı. O sırada kapım açıldı ve annem kocaman gülümsemesiyle odama girdi.

"Kızım..." Elini dizime koyarak yanıma oturdu. "Ah... Bu günleri de mi görecektim? Sen; doğur, büyüt, yetiştir, okut, sonra elin adamı gelsin senin yüreğini söksün götürsün."

Annem ağlamaya başlayınca hemencecik sarıldım.

"Öyle şey olur mu anne? Ben yine senin kızınım." dedim ve tebessüm ederek, kollarımı çektim bedeninden. Beni gözleriyle şöyle bir süzdü.

"Bir tanem, çok güzel olmuşsun. Kıskanırım bak."

Gözyaşlarının arasından güldü. Bende gülerek anneme baktım. Bir anda ciddileşti ve ellerimin üzerine elini koydu. Boğazını temizleyip, bana biraz daha döndürdü bedenini. Yüzünü ve iri kahverengi gözlerini daha net görüyordum şimdi.

"Bak kızım... Erkekler her kadının farklı bir özelliğini beğenir. Bir kadına bakar 'Aa onun saçı güzel.' diğer kadına bakar 'aa onun göğüsleri mükemmel' ardından başka bir kadına bakar 'onun da gülümsemesi harika" der. Ve erkekler çabucak aldatabilir. Her erkeğin içinde aldatma duygusu vardır. Sen erkeğini elinde tutmak istiyorsan, kocanın isteklerini yerine getirmelisin. Hoş, Burak öyle aldatacak tipli bir oğlan değil ama yine de uyarayım ben seni. Kocanı memnun et kızım."

Annemin dediklerine yüzüm kızardı, başımı ellerime çevirdim. Allah aşkına bunları konuşmak zorunda mıydı? Birdenbire nereden de açılmıştı bu konular?

"Tamam mı benim güzel kızım?"

Başımı belli belirsiz salladım. Şuan çok utanmıştım. Kesinlikle ne bir evliliğe, ne de bu tarz konuşmalara hazırdım.

"Dur bakalım, orası gelin odası."

Kapımın ardından Merve'nin sesini duydum. Başımı kapıya yönelttim.

"Tamam, ben de damadım işte. Yani oraya girmem lazım ki gelini alabileyim değil mi?"

Onun sesini duyunca tekrar o heyecan içime yayıldı, bir duygu ateşlendi.

"Hayır, olmaz."

Bu sefer Elçin konuştu. Tüm bu tepkilere gülmek istedim. Para almaya çalışıyorlardı. Ama Burak, bu olayı anlamamıştı.

"Nedenmiş o?"

Yanımda bir hareketlenme duyunca, başımı anneme çevirdim. Yatağımdan kalkarak "Ben bir şunlara bakayım." dedi ve kapıma doğru yürüdü. Kapıyı açtı fakat Burak'ın beni görmesine izin vermeden hemen geri kapattı.

Odam, komodinimdeki loş ışıkla aydınlanırken, aklıma yaşadıklarım geldi. Burak'ın beni istemeye geldiği gün, ağlamam, ağaca çıkması, piyanomu çalmam, balkonda bana yaklaşması, bana bağırması, beni öpmesi! Kim derdi ilk öpücüğümün odamda gerçekleşeceğini?

Kapım açılınca, bakışlarımı odamın perdelerinden çekerek Burak'a yönelttim. Kapıyı kapatıp, beni o içimi ısıtan bakışlarla süzdü. Bir kaç saniye sonra kendine geldi, bana doğru bir iki adım attı. Ayağa kalkıp öylece durdum.

"Şu kapıdaki arkadaşların bir türlü gelmeme izin vermedi. Neymiş gelin odasıymış."

Bunu söyleyiş tarzı kulağa komik gelince gülümsedim.

"Ne? Komik mi?"

Gözlerimi ona çevirip, başımı aşağı yukarı salladım.

"Adetler bunlar."

Bu lafım üzerine hiçbir şey demeden bedenimi tekrar süzdü. Diyecek bir şeyleri vardı ama ne söyleyeceğini, ne söylemesi gerektiğini kestiremiyor gibiydi. Uzun bir müddet sustuktan sonra birkaç adım daha yaklaşıp, tam önümde durdu. Parfümünün kokusunu duyabiliyordum.

"Çok... Çok güzel olmuşsun."

Yanaklarıma doğru yükselen bir sıcaklık hissettim. Bana yaptıklarını unutmamam, ondan ailem ve kendi adıma nefret etmem gerektiğini kendime durmadan hatırlatma gereği duyuyordum. Ama bana böyle bakarken... Bilmiyorum.

Bana bir iki küçük adım uzaktayken, yüzünü yüzüme doğru eğdi. Geri çekilemeyip, put gibi olduğum yerde kalakaldım. Bir şey beklermiş gibi durdu. Ben ise onu bekliyordum. Refleks ile gözlerimi kapattım. Sadece durdu, öpmedi. Bana saatler gibi gelen süre sonunda yavaş bir nefes aldı.

"Beni öper misin?"

Bunu sorduğunda afallayarak gözlerimi açtım ve geri çekildim. Hayır, beklediğim şey kesinlikle bu değildi. Kalp atışlarımı düzenli tutmaya çalıştım. Ben kimseyi öpemezdim. Hele onu, asla.

"Ben..."

Alt dudağımı ısırıp, sustum. Hiçbir şey söylemedim. Ellerimden tuttu. Büyük avuçlarının ve düzgün kemikli parmaklarının içinde parmaklarımın kaybolduğu hissine kapıldım, güven vericiydi. Ama kesinlikle güvenilir biri değildi, hayır hayır hayır. Değildi.

"Bana alışmaya çalış, daha fazla seni bekleyemem Suada. İmzalar atıldıktan sonra resmi olarak karı-koca olacağımızı, artık babanın kanatlarının altından çıkacağını ve seni bana karşı yine benim koruyacağımı da kabullen," Odamın loş ışığında, gözbebeklerindeki yansımamı izleyebileceğim kadar yakınımdaydı. Nefesindeki nane kokusu burnuma defalarca çarptı. "Tamam mı?"

Gözlerimin dolduğunu hissedince başımı sallayıp, onu hiç istemesem de onaylamak zorunda kaldım. Ondan nefret ediyorum. Bu evliliğe de, ona da asla ama asla alışmaya çalışmayacağım. Hayır, olmaz.

"Bana biraz süre versen? Bir hafta veya... Sadece iki haftalığına süre versen? Ben... Ben hazır değilim."

Gözyaşlarımı tutmaktan dolayı boğuk çıkmıştı sesim. Son cümlemi duyduğuna emin de değildim. Bu ben değildim. Ben bu kadar güçsüz bir kız değildim.

Ellerimi geri bırakıp, kolunun arasını açtı ve sol kolumu tutup, elimi kolunun arasına koydu. Bundan bir kaçışımın olmayacağını bilmem gerekirdi. Çaresiz biri gibi görünmekten vazgeçmeliydim. Kolunu sıkıca tutup, dik durmaya çalıştım. Benim son sözlerime cevap bile vermemişti.

"Misafirleri bekletmeyelim." dediğinde, beni umursamadığından daha çok emin oldum. Derin bir nefes almama fırsat tanıdıktan sonra kapıyı açtı ve dışarı çıktık.

Gelinliğimi sağ elimle tutmaya çalıştım. Kısa kuyruğuna basıp da düşmek, şuanda isteyeceğim son şeydi. Gelinliğin kuyruğunu Elçin ve Merve arkamdan tutunca, onlara minnettar bir bakış beraberinde tebessüm ettim. Belkide gerçekten içimden gelerek tebessüm etmiştim. Partnerim kim olursa olsun sonuçta evleniyordum ve gelinlik giyip, eteklerinin tutulmasını, arkasını arkadaşlarına dönüp de çiçeğini attığında insanların çığlık çığlığa bağırmasını, her kız heyecanla karşılardı.

Rahatça merdivenlerden inerek alt kata ulaştığımızda, perdeleri açık camdan baktım ve şok oldum. Dışarıda on on beş araba vardı ve ileriye doğru giden bir araba kuyruğu bunu takip ediyordu.

"Ailenin gelmeyeceğini sanıyordum." diyerek Burak'a döndüm. Bana gülümsemekle yetindi.

Dış kapıya doğru yürümeye başladığımız sırada, Elçin ve Merve kuyruğumu bırakıp, önden çıktılar. O sıra Burak ile birbirimize baktık. İkimizde birbirimize gülümsedik. Heyecanlanmıştım! Hayatımda ilk defa evleniyordum ve bu... Gerçekten de tarifini yapamayacağım bir duyguydu.

Dış kapıdan çıkar çıkmaz konfetiler başımızda patladı ve ardından büyük bir alkış tufanı koptu. Daha çok heyecanlanmış, ağzımdaki gülümseme genişlemişti. Burak'ın arabasına yaklaşınca bir şey dikkatimi çekti. Arabanın arkasında yazan şeyler de neydi öyle?

"Arabanın arkasındaki yazılar?"

Bana gözlerini devirecek gibi baktı ve "Emin'in işleri." dedi.

"Emin?"

"Tanıştıracağım" diyerek kapımı açtı. Arabanın ön koltuğuna gelinliğin kuyruğunu toplayarak oturdum. Burak da şoför koltuğuna geçip oturdu ve kornaya bastıktan sonra arabayı sürmeye başladı. Ne konuşacağımı bilmiyordum. Ne konuşulurdu ki?

"Heyecanlı mısın?"

Burak'a başımı çevirip, yan profilini seyrettim. Akşamın ışığı çene ayrıntılarına vuruyor, elmacık kemiklerini gölgelerle kaplıyordu. Arkamızdan kornalar çalınırken ve arabalar ordu gibiyken, yolları yararak düğün alanına gidiyorduk.

"Bilmem." dedim sessizce. Oysa heyecanın alasını yaşadığımı gayet de biliyordum.

Bir daha da konuşmadık ve ben yol boyunca ona fark ettirmeyerek, onu izlemeye devam ettim.

***

On-on beş dakikanın sonunda düğün alanına vardık. Düğünün iç hatlarını bilmiyordum. Nerede olacağını, nasıl olacağını veya başka herhangi bir şeyi.

Burak arabayı park etti ve kapıyı açarak çıktı. Bir iki saniye sonra kapım açıldı. Elini bana uzatıp, "Hadi" dedi. Elimi ürkekçe avuç içine bıraktım. Her zaman için soğuk olan elleri, bu sefer terlemişti. Sanırım benimkilerde terlemişti çünkü tuhaf bir heyecan içimi kemirip duruyordu. El ele tutuşarak, beni kimse görmeden düğün alanından kulis gibi bir yere getirdi.

"Sen burada bekle, ben millete bir bakayım."

Yanağımı öptü ve kulis gibi olan odanın kapısını kapatarak çıktı. O çıkar çıkmaz da içeriye Elçin girdi. Yanında da liseden arkadaşlarımla beraber Merve girdi. Liseden arkadaşlarımı açıkçası sırf annem çağır dedi diye çağırmıştım. Çünkü bu ani evliliği Elçin ve Merve'den başka doğru dürüst bilen arkadaşım yoktu. Anlatma taraftarı da değildim. Hatta Merve'ye bile anlatmamıştım çünkü akrabamdı. Yani annesine ağzından bir şey kaçırırsa, annemin tüm gerçekleri duyma ihtimali hayli fazla olurdu. Zaten kızlar beni bir ton sorguya çekmiş, bu evliliğin neyin nesi olduğunu çözmeye çalışmışlardı. Sorgu bittiğindeyse, lisedeki üçlü grubumuzdan olan Erva'nın dediği, "Ee ayakkabını çıkar bakalım gelin hanım." lafının getirisiyle her gelinin başına gelen, ayakkabı altına isim yazma faslına geçildi.

"Evet ya! Adımızı yaz da bizim de böyle yakışıklı kocalarımız olsun. Değil mi kızlar?"

Yakışıklı mı? Sanem'in yakışıklı lafına göz yumdum, kulak tıkadım ve ayakkabımı çıkardım. Sanem tarafından elime tutuşturulan tükenmez kalem ile ayakkabının altına adlarını yazmaya başladım.

'Elçin, Merve, Sanem, Erva'

Sanem, gizlemeye gerek duymadığı heyecanıyla "Ya benimkini şöyle önlere bir yerlere yaz!" dedi.

"Merak etme, seni en çok silinen yere yazdım." dedim ve hepimiz gülüştük. Sanem biraz bozulsa da sonradan o da bize katıldı. Kapı tıklatılınca, tüm bakışlar benimle beraber kapıya döndü. Kapı açıldı ve Burak, damatlığının getirdiği o yürek hoplatan görüntüsüyle içeri süzüldü. Gözlerim sağa sola kayıyor, bir türlü onun üzerinde sabit kalmayı beceremiyordu.

"Gelini kaçırmamda bir mahsur var mı?"

Kızlar bu söz üzerine hemen dışarı çıktı. Ben de topuklu ayakkabımı ayağıma geçirdim. Üç dört santimlik topuğuyla, Burak'la aramda boy mesafesi biraz daha ulaşılabilir duruma geliyordu. Boyu uzundu. Benden çok daha uzun.

Bana yaklaşıp, duvağımı yüzüme örttü ve beni elimden tutarak ayağa kaldırdı. Burak'ın araladığı koluna sağ elimi koyduğum gibi yürümeye başladık. Kalbim düzensiz ritminde atmaya tekrar kaldığı yerden devam ederken, zihnimdeki düşünceler, birbirine dolanmış ipçiklere benziyordu. Hepsi ince birer iplikti ve kendi aralarında kör düğüm olmuştu.

Kulisten tamamen dışarıya çıkıp, kır düğünü gibi, geniş, yeşillik bir alanda yapılan düğün alanına girmiş olduk. İşte beni bundan sonra evli bir kıza dönüştürecek olan masa, tam önümdeydi. Masaya yaklaşırken, etraftakiler ayağa kalkmış alkışlıyordu. Masanın yanına geldiğimizde sandalyemi çekip oturmama yardım eden Burak'a gözlerimi iri iri açarak baktım. Araba kapısını açıp, sandalyemi çekecek kadar ne ara romantikleşmişti?

Sandalyeme otururken gözlerim annemle babamı aradı. Onları, beni pür dikkat izlerken görünce daha çok heyecan yaptım.

Benim nikah şahitlerim, Elçin ve Vedat'ken; Burak'ın şahitleri, sarışınımsı, kıvırcık, hafif uzun saçlı, mavi gözlere sahip Burak yaşlarında bir oğlan ve yanındaki koyu mor elbisesiyle, esmer bir kızdı.

"Evet, hepiniz öncelikle hoş geldiniz."

Saçlarına kır düşmüş, kilolu sayılabilecek bir erkek nikâh memuruydu bunları mikrofona doğru söyleyen kişi. Bir alkış sesi yükseldi ve memur konuşmaya devam etti.

"Bu iki genç, evlenmek maksadıyla belediyemize başvurmuşlar."

Aslına Burak başvurmuştu. Bize başını çevirerek gülümsedi ve konuşmasına devam etti;

"Evlenmelerinde bir sakınca görülmedi."

Heyecandan titremeye başladım. Burak'a başımı çevirdiğimde, elini dizimdeki elimin üstüne koydu. Böyle yapınca, heyecanımın yatışacağını falan mı sanıyordu bu adam?

"Burak Sağdıç, baba adınız?"

Burak mikrofonu eline aldı.

"Barış Sağdıç."

"Anne adınız?"

"Aysu Sağdıç."

"Suada Beykent, baba adınız?"

Heyecandan dilim damağıma yapışmışken, masadaki sudan bir yudum aldım ve ağzımdaki yapışkanlığı çözmeye çalıştım.

Önümdeki mikrofonu alıp, duvağımın üzerinden kendime yaklaştırdım ve güç bela duyulacak bir sesle "Emir Beykent" dedim.

Burak alttan elimi hafifçe sıktı ve bana bakarak gülümsedi. Beni rahatlatmaya çalışıyordu ama hayatımda hiç bu kadar heyecanlanmamıştım.

"Anne adınız?

"Zeynep Beykent" dedim öncekine göre daha iyi bir ses tonuyla.

"Siz, Emir Beykent kızı Suada Beykent, Barış Sağdıç oğlu Burak Sağdıç'ı kocalığa kabul ediyor musunuz?"

Duvağım hâlâ yüzümde örtülüyken, yüzümün aldığı şekli insanların görmemesi bu duvağı icat edene teşekkür etmemi sağlıyordu. Titreyen ellerim yüzünden mikrofonun parmaklarımdan kayıp düşmemesine bir çaba sarf etmeye başlamıştım.

"Evet."

Şiddetli alkışların ardından aynı soru, Burak'a soruldu;

"Siz, Barış Sağdıç oğlu Burak Sağdıç, Emir Beykent kızı Suada Beykent'i karılığa kabul ediyor musunuz?"

Burak başını bana çevirdi. Ardından elindeki mikrofona doğru kendinden emin bir şekilde sakince "Evet." dedi. Bu sefer daha büyük bir alkış koptu. O kadar utanmış ve heyecanlanmıştım ki, bunu tarif edemezdim.

"Sizlerde şahit misiniz?"

Şahitlere bu soruyu yöneltti. Hepsi 'evet şahidim.' dedikten sonra imza defterini bize uzattı memur. Kalemi titreyen parmaklarımın arasına alarak imzamı attım. Ardından Burak'a defteri ve kalemi uzattım. O da imzalayınca tekrar bir alkışlanma olayı oldu. Nikâh şahitlerimiz de imzaladıktan sonra belediye memuru da imzasını attı ve mikrofonu eline aldı.

"Bende belediyenin bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak; sizi karı koca ilan ediyorum." diyerek evlilik cüzdanını bana uzattı.

Şimdi ne yapmam gerekiyordu? Ayağına basmak aklımın ucundan geçmedi ki basmam da zaten. Şu evlilik cüzdanını elimde sallayarak 'Hey millet, biz evlendik!' falan mı demem gerekiyordu?

"Gelini öpebilirsiniz." diyen memurla tüm düşüncelerime son vererek hızla başımı Burak'a çevirdim. Ah! Hayır, herkesin içinde olmaz!

Burak ayağa kalkarken, beni de ellerimden tutup kaldırdı. Karşılıklı durduk. Bir süre birbirimize duvağımın perdesinden baktık. Sonrasında duvağımı yavaşça kaldırıp açtı. Bana yaklaştı ve dudaklarıma doğru, "Seni seviyorum." diye fısıldadı.

Gülümseyerek gözlerine baktım ve içimden o an geçen iki kelimeyi, onun yaptığı gibi fısıldadım,

"Seni seviyorum."

Dudaklarımı öpeceğini düşünüp korktuysam da, dudaklarının baskısı alnımda oldu. Sımsıcak dudaklarını alnıma bastırdı, göz kapaklarım çoktan birbirleriyle buluşmuştu.

Continue Reading

You'll Also Like

515K 37.7K 16
Çimlerin kralı, Fenerbahçe'nin göz bebeği Kuzey Karahanlı. Hayatını kariyerine adamış, tek amacı daha da başarılı olmak olan bir adam. Buz patenine...
11.6K 1.4K 16
Evliliğe nazaran boşanma sayısının yüzde doksan arttığı bir dönemde yaşamak Hafsa'nın kara belasıydı. Evliliğini yürütmeyi bile başaramayan kara dul...
11.1K 643 19
Şimdi bir rüzgar esti buradan. Ayrılık vakti geldi, dedi. Saçlarımı savuran deli rüzgar, ilk defa huzur vermedi. Son cümlemizi fısıldadı kulağıma. Bı...
65K 517 16
Şehvet ve tutku için aşık olmak mı gerekliydi?Atlas Kuzey bekarlığa veda partisinde hiç sevmediği bir kadına dokunarak aslında şehvet ve tutku için s...