~35.BÖLÜM~

125K 3.8K 638
                                    

Karşımda sırıtmaya devam ederek ellerini lacivert pantolonuna soktu. Bu neydi şimdi? Sanki roller yer değiştirmişti. Bana her zaman 'seni seviyorum' diyen adam, şimdi ben 'seni seviyorum' dediğimde ispatla diyordu. Tamam iyi hoş da ben nasıl ispatlayabilirdim ki? Seni seviyorum demem yetmez mi?

"İspatla?"

Tek kaşımı kaldırarak bunu sorunca sırıtan yüzünden taviz vermedi.

"Aynen, ispatla."

"Ne demek istediğini anlamadım."

Ellerini ceplerinden yavaşça çıkardı. Ne yapacağını büyük bir merakla bekliyordum.

"Şimdi..." Dudaklarıma doğru yaklaştı. "...Nasıl ispatlandığını göstereceğim."

Göğsüne ellerimi koymuş, onu ittirmeye kendimi hazırlamıştım ki buna fırsat vermeden dudaklarını dudaklarıma değdirip geri çekti. Sanki bilerek böyle yapmış, beni öpmemişti.

"Ben ispatladım."

Kalkan tek kaşım inmiş, ikisi birden çatılmıştı. Benimle dalga mı geçiyor?

"Ne?"

"Sıra sende."

Donuk bakışlarımla ona bakmaya devam ettim. Bir kaç dakika sonra anca kendime geldim. Onu öpemezdim, böyle olmazdı.

"Seni seviyorum demiştim."

Onu ikna ederken aynı zamanda kendimi de ikna etmeye çalışıyordum.

"Ben de ispatla demiştim."

Gerilmiş dudakları, içleri gülen gözleri ve sırıtan bir suratı karşıma almış neyi anlatmaya çalışıyorum. Boşverdim. Ona cevap vermeden merdivenlerden aşağı indim. Dış kapıya doğru yürüdüğüm sırada, "Hep kaçacak mısın?" demesiyle duraksadım. Arkama döndüm.

"İspatlamayacağım. İster inanırsın ister inanmazsın, sana kalmış."

Birini öpmek, dayatılarak yapılacak iş değildi ve eğer ki Burak'ın dediğini yaparsam beni avucuna hapseder, içinden çıkmama daha da izin vermezdi. Nitekim de öyle oldu. Dayattığı bir şeyi yapmadım diye hayal kırıklığına uğradı.

***

Meze tabağını da masadaki yerine koydukan sonra geri çekilerek masaya baktım. Basit yemekler de olsa sonuç olarak akşam yemeğimiz hazırdı. Gülümseyerek yemek önlüğünü üzerimden çıkarıp askılığa astım. Neredeyse bir haftadır evli olmama karşın, ilk defa kendimi 'şimdi' evli bir kadın gibi hissediyordum. Akşam namazını kılmıştım. Burak eşyalarımızın hepsini buraya gündüz yerleştirdiği için o eve gitmek zorunda da kalmamıştım ve buna içten içe sevinmiyor da değildim. Çünkü o evde çok iyi anılarımızın olduğu söylenemezdi. İnşallah bu evde güzel anılarımız olurdu. Öğlenki atışmadan sonra Burak kendi halinde aşağıda takılmış, bende yukarıda ders çalışmıştım. Hava kararınca da acıkmış, aşağı inince Burak'la karşılaşmıştım. Kendime değil, ikimize yemek hazırladım.

Burak'a baktım. Beyaz, rahat olduğu belli olan üçlü koltuğa yayılarak oturmuş, ortadaki büyük, cam sehpaya ayaklarını uzatmış bir şekilde kucağındaki laptopla uğraşıyordu. Aynı zamanda da televizyon kısık sesle de olsa açıktı. Gerçekten de keyfine düşkündü. Boğazımı temizleyerek bana bakmasını istedim. Hiç bir tepki vermedi.

"Burak," der demez başı bana çevrildi. "Yemek hazır."

Başıyla beni onaylayıp laptopu koltuğa koydu ve yayıldığı yerden kalktı. Masadaki kumandayı alıp televizyonu kapattı. Salonun tarafında kalan bar taburelerinden birisine oturarak arkasına yaslandı. Ben de mutfağın içinde kalan bar taburelerinden, karşısında olana oturdum. Kendi kendine güldü. Kaşlarımı çattım. Niye gülüyordu ki şimdi?

MÜSTAKBELİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin