~9. BÖLÜM~

131K 4.8K 329
                                    

Dersi dikkatle dinliyor, arada sırada önümdeki ince deftere not alıyordum. Tıp okumak, sabır gerektiren zor bir işti. Ama çalışmaya ve yeni şeyler öğrenmeye hevesli bir yapıdaydım. Hocanın dersi bitirmesiyle, çantamı toparladım. Elçin ise hemen yanımda söylenmeye başlamıştı.

"Suada, ben Zeynep Teyze'ye dünkü olayı anlatacağım. O Burak denen adam bizi rahatsız edemeyecek. Kendini ne sanıyor ukala şey?"

Konuşmak için çenemi açmıştım ki, "Baldız, sözlüsü dedim ya sana. Niye anlamamakta ısrar ediyorsun?" diyen kişiye hep birlikte dönüp baktık. Burak, alay edercersine kapıya yaslanmıştı.

"Yürü Elçin." dedim Elçin'e dönerek ve hızlıca Burak'ın önünden geçtim. Niye geldi ki buraya?

"Sen kalıyorsun Suada."

Arkamı döndüm.

"Senin ne işin var burada? Her yerde karşıma çıkıyorsun ve bu durumdan gerçekten sıkıldım." Sesim fısıldar gibi ama öfke doluydu. Elimde değil, onu gördüğüm an kan damarlarımı zorluyordu. Asıl sinir bozucu şey ise, benim öfkeli sesime karşın sakin ve şaşkın kalabilmesiydi.

"Unuttun mu? Dün konuşmuştuk hatta." dedi. Beynimi zorlasam da hatırlayamadım. Neyden bahsediyor bu? Zaten dün, gecenin bir vakti beni aramıştı ve ben onu uykulu uyuşuk beynimle tanıyamamıştım. Garip garip konuşunca da telefonu suratına kapatmıştım. Acaba morfin falan mı almıştı? Herneyse bunu da bir ara ona sormalıydım.

"İlla uğraştıracaksın."

Gözlerimi kısıp dün geceki konuşmamızı düşünürken, sabırsız sesini duymamla düşüncelerime son verdim.

"Ne saçmalıyorsun sen?" dedim ve Elçin'e tekrar döndüm. "Hadi Elçin, gidelim."

Yürümeye başlamıştık ki kolumdan çekmeye başladı. Eğilip, "Birbirimizi tanıyacağız." diye fısıldadı.

***

Boş etüt odasına göz gezdirdim. 'U' şekli oluşturulmuş siyah renkli masalar ve aynı şekilde siyah masanın etrafına dizilmiş sandalyeler vardı. Oda, bir duvarını kaplayan siyah-kırmızı dolapları ve koyu kırmızı perdeleriyle birleşen boğucu havasıyla bedenlerimizi tutsak etmişti. Bir de yetmezmiş gibi Burak'la bu boğucu odada yalnız kalmıştım.

Koridorun ortasında beni sürüklemesine izin vermeden kolumu hemencecik kurtarmış ve Elçin'i benimle gelmemesi için zar zor ikna etmiştim. Burak'la yalnız kalmamı istemiyordu. Nitekim bende istemiyordum ama bu odaya tıkılarak en azından Burak'ı tanıyacak ve sorularıma cevap bulabilecektim. Ve birde annem vardı. Babamı yakalayabilirsem de bu akşam çok geçe kalmadan onunla konuşacak ve bu saçma evlilik işini bitirecektim İnşallah.

"Evet, seni dinliyorum." deyip, gözlerimi odanın koyu kırmızı perdelerine çevirdim. Buraya niye gelmiştik? Yani, kafe tarzı bir yerde daha rahat olabilirdim. Onunla yalnız kalmak hiç uygun değildi. Tenimin altında bir ürperti geziniyordu.

Boğazını temizleyen Burak'a, ağırca gözlerimi döndürdüm. Eliyle karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Yavaş adımlar atarak, çaprazındaki sandalyeye oturdum.

"Adım Burak, soyadım Sağdıç."

Sağ elini uzattı. Ah, yine mi?

"Sen ciddi misin?"

"Evet." dedi gülümseyerek. Pekâlâ. Bu oyunu sürdürebilirim.

"Pekâlâ... Benim adım da Suada Beykent."

Gözlerini öne doğru itekleyerek, bana doğru uzattığı elini gösterdi. Omuz silktim. Elini sıkacak değildim. İç çekerek elini indirdi ve masanın üzerine bıraktı.

MÜSTAKBELİMWhere stories live. Discover now