~3.BÖLÜM~

186K 6.7K 694
                                    

Multimedia'daki resim, Suada'nın piyanosu.

Kahve fincanlarını, ihtişamlı büyük tepsiye dizmenin ardından kahveleri doldurmaya başladım.Acaba Burak'ın kahvesine tuz koysam mı?

Boş olan kahve fincanına haince sırıttım.Tabiki tuz koymalıydım.Ee adet yerini bulsun değil mi?

Müstakbelimin, kahve fincanını alıp bir çay kaşığı tuz, kimyon, acı biber ve tarçın kattım ardından sıcak kahveyi üstüne doldurdum.Kahvenin görüntüsü biraz değişmişti ama o bunu fark etmezdi değil mi?

Onun fincanının kenarına küçük bir peçete sıkıştırdım ki,karıştırmayayım.Tepsiyi elime alıp dik durdum ve zor durumlarda ortaya çıkardığım sahte gülümsememi yüzüme yerleştirip,salona doğru dikkatli adımlarla ilerledim.

Salona vardığımda herkesin gözü yine bana çevrilmişti.Buna aldırış etmemeye çalışarak kahveleri önce müstakbelimin (!) babasına,ardından annesine verdim.Annesine bakınca 'yakında gelinim olacaksın,kendini hazırla.Eh, bizim oğlan çapkın ama elimizde bu kaldı be kızım ne yaparsın? ' der gibi bakarak, kahveyi tepsiden zarif bir şekilde aldı.

Annem ve babamdan sonra ona da kahve tepsisini az bir açıyla eğilip uzattım.Koyu ahşap rengindeki gözlerini,ela gözlerimde birleştirdi ve ardından masum bir şekilde gülümsedi. Ben kendi içimden, nasıl hiç bir şey olmamış gibi masum çocuk rolünü üstlenerek masum bakışlar attığını düşünürken aklıma zehirli kahvesi geldi.Ortam uygun olsa karnımı çatlatana kadar gülerdim ama maalesef ki ortam müsait değil. E bunun keyfini de o gidince çıkaracağım artık.

Ellerini uzatarak tepsideki kahveyi aldı. Bende tepsiyle birlikte sinebileceğim bir koltuk bulmanın sevinciyle Burak'ın karşısına oturdum.Birisinin boğazını temizlemesiyle gözlerini bedenimden çekip boğazını temizleyen kişiye (babasına) döndü.

"Ee gelme sebebimiz malum.Allah'ın emri, peygamberimizin kavli ile oğ-"

Burak'ın babasını susturan şey,birisinin gırtlağını patlatırcasına öksürmesiydi.Normalde koyu kahve olan gözleri siyaha bürünmüş bir şekilde bana bakan Burak'a,kocaman bir tebessüm ettim.Annem bana uyarıcı bir bakış attığında gülümsemem yüzümde soldu.Öksürmeyi keserek,yanına koyduğum suyunu bir kaç yudumda içip bitirdi.

"Tamam,iyiyim.Kahve sıcakmış sadece."

Gözleri beni bulduğunda,kafamı başka bir yöne çevirip dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım.Gülmeyecektim.

"Emir Bey,biz kızınız Suada'yı oğlumuz Burak'a istiyoruz."

Babamın gerildiğini gördüm.Salonda büyük bir sessizlik oldu.Bu cümleye gelecek cevabı tahmin etmem güç değildi.Erken olduğunu ve daha okulumun bile bitmediğini söyleyip,bu kısa ziyareti ya bitirecek, ya da misafirliğe çevirecekti.

"Ee,cevap?"

Burak'ın sabırsız sorusu beni tuhaf hissettirince,bir şeylerin normal gitmediğini anladım.Mesela Burak böyle bir soru sormamalı,babam da bu kadar düşünmemeliydi.

"Biraz zamana ihtiyacımız var.Yani..."

Babamla Burak anlayamadığım bir şekilde bakışınca,babamın gözleri bana döndü.

"Tamam.Hayırlısı budur belkide."

Gözlerimi kısıp,kaşlarımı hızlıca çattım ve kızgın bakışlarımı babama yönlendirdim.

"Baba,ben istemiyorum."

Cılız çıkan sesim,küçük kız çocukları gibi itiraz etmişti.Hani beni istemediğim hiçbir şeye zorlamayacaklardı?

"Burak'ın çok iyi bir eş olacağını ve seni hakettiğini düşünüyorum."

Gözlerim babamın şu dediklerine irileşirken,salondaki herkeste gözlerim tek tek dolaştı.

Burak'a bakmadan kaçarcasına odama koştum. Arkamdaki sesleri duymamaya çalışarak merdivenlerden hızla odama ilerledim ve kapıyı kapatıp beni rahatlatan beyaz siyah tuşlara; piyanoma yöneldim.Şarkının sonuna geldiğimde, hıçkırıklı ağlamam son bulmuş, kendini derin nefes alış verişlerine bırakmıştı. Piyanoyu çaldıkca, ruhum dinleniyor ve büyük bir huzurla doluyordum. Parmaklarım siyah beyaz tuşlarda ahenkle dans ederken, kendimi dünyadan soyutlayıp, kendi düşünce alemime dalmamı sağlıyordu.

Şarkının son bölümünün tekrarını yaparken, piyanoda fazladan iki elin bana eşlik etmesiyle, başımı sol tarafıma çevirdim. Gelen Burak'tı. Şaşkınlıkla ellerimi geri çektim. O ise gözlerini kapatmış, hoş bir şekilde ellerini beyaz siyah tuşların üzerinde dans ettiriyordu.

Gözlerimi alaya bürümeye çalıştım.

"Sapıklar, duygu gerektiren bir aleti çalabiliyor muydu ya?"

Gözlerini açıp piyanonun güzel sesli büyüsünden çıktı ve parmakları beyaz tuşlarda hareketsiz kaldı.Bana yavaşça gözlerini döndürüp sırıttı.

"Demek ki çalabiliyormuş."

Piyanonun siyah ahşap kapağını, tuşların üzerine örttü.

"Güzel piyano.Uzun zamandır çalmıyordum."

Uzun zamandır çalmadığını duyunca şaşırdım. O kadar uyumla çalıyordu ki, hiç mi körelmemişti elleri?

Piyanoma bir bakış attım neredeyse on yıl olmuştu çalmaya başlayalı. İlk çalmaya başladığımda aşık olmuştum bu enstrümana ve hayatımın bir parçası olarak kalmıştı kalbimde. Duygularımı birisine anlatamadığımda, ellerim ona uzanır ve onun büyülü sesi beni kendimden geçirir, bütün olumsuzlukları üzerinden atmaya yeterdi.Şuanda da olduğu gibi kafamdaki milyonlarca soruyu tek bir tuşu ile dağıtmıştı.

"Niye benimle nişanlanmak istiyorsun?"dedim, piyanonun dağıttığı milyonlarca kayıp sorunun arasından bu soruyu keşfederek.

Koyu ahşap renkli gözlerindeki alaylı ifade, yerini sert bir ifadeye bıraktı.

"Çünkü...Seni istiyorum ve benim istediğim şey,"

Gözlerinde boğuluyormuşluk hissi tüm benliğime yayılmışken, sanki olabilirmiş gibi daha çok daldı gözlerimin tam içine ve kesin bir ses tonuyla;

"OLUR."

Dedi.

MÜSTAKBELİMWhere stories live. Discover now