~12. BÖLÜM~

124K 4.5K 222
                                    

Babamın çalışma odasından çıktığım gibi kendimi yere bıraktım. Kapıya yaslanıp, dizlerimi kollarımla sarmaladım. Gözlerimden damlalar peşi sıra süzülüp ellerime düşerken, kalbimin öfkeli bir acıya bulandığını hissetmiştim. Bu böyle olmamalıydı.

Birkaç dakikanın ardından gözyaşlarımı silerek kendimi toparladım. Aşağı inip, mutfağa girdiğim gibi Buket Teyze'yi gördüm. Arkası bana dönük bir şekilde, tezgâhta bir tavuğun içini pirinçle dolduruyordu. Buket Teyze, küçüklüğümden beri bu evde çalışıyordu. Balıketli, kısa boylu tatlı bir kadındı. İkinci annem gibi sayardım onu. Hiç evlenmemişti ama çok saygılıydı. Babam varken, kendi köşesine çekilirdi. Erkeklerden çekiniyordu ama onunla bu konuları konuşacak kadar da onları iyi tanıyordu. Sessiz izleyicilerdendi.

"Kuzum, iyi misin?"

Önüne dönmüş bana bakıyordu ve şaşkındı. Tabii şaşkın olurdu. Dakikalardır ağlıyordum ve gözlerimin şişmiş olduğuna, Burak'ın psikopatın teki olduğu kadar emindim. Buket Teyze, isteme olayında yoktu. Bir haftalığına izindeydi o zamanlar. Bugün gelmişti İstanbul'a. Ona olan sevgim bambaşkaydı. Kendime Buket Teyze'yi bazen annemden bile daha yakın görebiliyordum. Ve Burak konusunu kesinlikle annemle konuşmayacaktım. Onu üzmeye gerek yoktu, çünkü çözüm yolumuz da yoktu. Evlenecektim.

Evlenmek...

Küçükken hayalini kurduğum beyaz atlı prensim, beni yedi cücelerdeki cadının elinden kurtaracak ve Rapunzel'deki gibi saçlarımdan tırmanarak odama gelecek, belki de bana bir öpücük bahşedecekti. Hayallerim bunlardan ibaretti benim. Başka bir şey istememiştim. Ne Burak gibi birini, ne de ondan bir öpücüğü. Ama hayat, Rapunzel'le Pamuk Prenses'in aşk hikâyelerinin karışmış halinde karşına çıkmıyordu. Ne benim yedi cücelerdeki gibi elinden kurtarılmayı beklediğim bir cadım vardı, ne de Rapunzel kadar uzun saçlarım.

Benim sakin bir aile hayatım, okulum, arkadaş çevrem vardı. Saçlarım ise kalçalarıma geliyordu, yani kesinlikle Rapunzel ile kıyaslanamazdım. Peki, beyaz atlı prensim?

Belki cadım olurdu, Rapunzel kadar uzun saçlarım da olurdu ama beyaz atlı bir prensim asla olmayacaktı. Onun yerine, bana beş senedir takık, şizofren bir Burak olacaktı. İki gün sonra nişanlım, bir hafta sonra ise kocam. Allah bana bir imtihan veriyordu işte. Peki, benim ne yapmam gerekiyordu? Bu imtihanı en iyi şekilde neticelendirmek. Düşüncelerimin yansıması olan kırılgan sesimle, Buket Teyze'ye baktım.

"İyi değilim Buket Teyze, hemde hiç."

Der demez koşar adımlarla onun yatıştırıcı kokusuna kendimi bıraktım. Saçlarıma değen ellerle daha da sokuldum ona. Hayır! Tekrar ağlayamazdım. Bugün yeterince ağlamıştım zaten. Sustur şu gözyaşlarını Suada!

"Biliyorum meleğim ama güçlü durmalısın. Burak'ın karşısına zayıf bir kız olarak çıkarsan, seni ezip geçer."

Kollarını çekerek bedeninden ayırdı beni. Gözlerimden intihar etmiş gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken, çenemi ellerinin arasına aldı.

"Benim tanıdığım Suada, her ne olursa olsun savaşır. Şimdi şu gözyaşlarını sil ve bana yardım et." dedi beni rahatlatmak istercesine hafifçe tebessüm ederek.

Onun tatlı gülümsemeleri karşısında, yüzümde kurumaya yüz tutmuş gözyaşlarım arasından dudağımın kenarlarını yukarıya kaldırdım.

***

Akşam yemeği büyük bir ihtişamla hazırlanmış olarak karşımda duruyordu. Buket Teyze ile bir haftadır görüşememiştim ve onu bir hayli özlemiştim. Birlikte yemek masasını hazırladık ve özlem de gidermiş olduk bir yandan. Yeğenlerinin yanına izne çıkmıştı ve tatili, benim bu yaşadığım stres dolu günlere karşın bayağı zevkli geçmiş. En azından o mutlu olabiliyordu. Benim aksime. Burak aklıma gelince bir anda yüzüm düştü, ondan nefret ediyordum ve hâlâ daha nefret ediyorum. Ailesi tarafından şımarık bir çocuk olarak yetiştirilmiş belli ki. Babam bunu söylememiş olsa bile, bize gelen kadın ile adamın, onun gerçek anne babası olmadığını anlamak zor değildi. Zaten bana, gerçek ailesi hakkında hiçbir şey bilmediğimi de söylemişti. Ve eğer Burak'ın ailesi, beni istemeye geldiğindeki aile değilse gerçek ailesi nasıldı? Basitçe düşünecek olursam, ailesi de Burak gibi olmalı. Peki, öyle ise beni nasıl kabul ettiler? Veya ettiler mi? Sonuçta her aile, kendi denginde bir yabancıyı aralarına almak ister.

"Ne oldu kızım?"

Buket Teyze, elindeki tabağı masaya bıraktı. Benim için endişelenmişti.

"Ben odama gitsem iyi olacak." diyerek bir adım geriledim.

Buket Teyze elini omzuma koydu. Hafifçe sıktığında zorla tebessüm ettim.

"Bir şeyler yeseydin kuzum."

Başımı sağa sola salladım. Cevap vermeye ne gücüm, ne de bir isteğim vardı. Arkamı dönüp yürümeye başladım. Omuzlarımı düştü, ayaklarımı yere sürte sürte yukarıya çıkmaya başladım. Odama çıktıktan sonra kapıyı kapatarak derin, sakin bir nefes aldım. Ardından öfkeyle nefesimi bıraktım. Kendime zarar vermek istiyordum ama biliyordum ki bileğimi kesmek veya derimi soymak sadece bana acı çektirecek ve hiç bir işe yaramayacaktı hem ayrıca öbür tarafta Allah'a nasıl hesap verirdim?

Bu mantıksız fikri hemen beynimin en ücra köşelerine ittim. O sırada piyanoma takıldı gözlerim. Mazoşistlik yapmaktan daha iyidir diyerek o harika ses çıkaran enstrümanıma doğru yürüdüm. Siyah deri koltuğuna oturup, bembeyaz tuşların üzerini örten, siyah ahşap kapağı kaldırdım. İç çekerek bir tuşa dokundurdum parmağımı. Bu psikolojide ne çalabilirdim ki? Yavaşça ahşap kapağı tuşların üzerine örttüm ve piyanonun deri koltuğundan kalktım.

En iyisi uyumaktı belkide. Çift kişilik geniş, yuvarlak, beyaz renkli yatağımın ucuna oturdum. Sırt üstü uzanıp, derin düşüncelere daldım. Bu aralar çok düşünüyordum ve düşündüğüm bu konuların onun hakkında olması canımı sıkıyordu. Hayatıma aniden girmişti, çıkmaya hiç de niyeti yoktu. Gözlerimi sımsıkı yumup hiçbir şey düşünmemeye çalıştım. Tekrar ve tekrar iç çekerek yatağımdan doğruldum. En güzeli, kalbimi en iyi bilene, onu yaratana sığınmaktı.

***

Seccademi katlayıp çekmeceme tıkıştırdım. Dua edip namaz kılmak, kesinlikle mazoşistlik yapmaktan daha iyi bir tercihti. Derslerime kaç gündür doğru dürüst çalışamıyordum. Bu aklımdan çıkmış değildi ama içimden çalışmak hiç mi hiç gelmiyordu. Dışarıya çıkmak, biraz hava almak istiyordum yalnızca.

Üzerimi giyindim. Ağlamaktan yorgun düşmüş gözlerime aynadan baktım ve yer çekimine yenik düşen dudağımı, yer çekimine karşı savaştırdım. Ama o somurtuk yüzüm ne yaparsam yapayım düzelmiyordu. Aynaya bakarak omuz silktim. Nasılsam öyle görüneydim, niye hem kendimi hemde birilerini kandırmaya gerek duyuyorum ki?

Ayaklarımı sürükleyerek, aşağıya indim. Annem ve babam akşam yemeği için salondaki masaya geçmişti bile.

"Bende seni çağıracaktım kuzum da nereye?"

Buket Teyze'ye baktım.

"Biraz hava alacağım. Sitedeyim."

"Akşam yemeği yiyecektik kızım."

Bu sefer de babama döndürdüm gözlerimi. Babamı çok seviyordum, benim için ne yapmamıştı ki? Boğazıma dizilen hıçkırıkları yutmayı çabaladım.

"Benim iştahım yok. Size afiyet olsun."

Dış kapıya doğru yürüdüm.

"Geç kalma!"

Hiç bir şeyden haberi olmayan anneme bakamadım. Şu olanları duysa, kim bilir ne kadar üzülürdü.

"Tamam. Telefonum yanımda zaten."

Kapıyı açtım. Bugünkü yağmurlu havadan eser yoktu. Rüzgar tatlı tatlı esiyor, içim tuhaf bir huşu ile doluyordu. Kendi kendime tebessüm ederek yeni kesilmiş çimenlerin kokusunu ciğerlerime doldurdum ve kollarımı bedenime sarıp, yürümeye başladım.

***

Yarım saat yürüdükten sonra biraz da olsun rahatlamıştım. Evin dış kapısına geldiğimde zile bastım. Parmaklarımla oynarken kapı açıldı. Başımı kaldırdım, Buket Teyze endişeyle alt dudağını ısırıyordu. 'Ne oldu?' der gibi gözlerimi kıstım. Başıyla içeriyi işaret etti. Hâlâ ne olduğunu anlamamıştım. Hızlıca ayakkabılarımı çıkardım ve merakla salona doğru yürüdüm. Salona girdiğimde, hızla koşuşturan ayaklarım olduğu yere çakıldı. Elimdeki telefon, büyük bir gürültüyle yere düştü. Bu gürültüye karşılık, salonda bir hareketlenme oldu ve herkesin bakışları beni buldu. Benim bakışlarım ise, o gün olduğu gibi onun üzerinde kalakalmıştı. Bir anlık boşluğuma denk gelen bakışmada, ne düşündüğünü anlayamadım. Ama onun beni anladığı belliydi. Sanki duygularımı okuyordu. Bunu tekrar hissetmiştim ve bu...Tuhaftı.

BÖLÜM SORUSU:

Artık üstünlük Burak'ta sayılır. Peki Suada, Burak'a karşı diklenecek mi? Yoksa pısıp kalacak mı?

MÜSTAKBELİMNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ