~25.BÖLÜM~

112K 4K 572
                                    

Neydi beni bu kadar heyecana götüren hissiyat? Elimdeki kırmızı kapaklı, küçük kâğıt parçacıklarından oluşan, ama benim hayatımı o küçük kâğıt parçalarına karşın büyük bir karmançoya sokan şey; bir evlilik cüzdanıydı. Her ne kadar basit görünse de o kâğıt destesinden oluşan sayfalar, benim hayat ibremi kuzey kutuplarına çekmişti. Güneyin sıcaklığından, kuzey kutbundaki o soğukluğa götürmüştü çoktan. Ama bu soğukluk beni üşütmüyor, aksine bedenim şuanda ateşler içinde kavrulurken; ruhuma tüm o acı ve sivri uçlu dikenlerini saplamış, beni umutsuzluğa götürüyordu. Ruhuma saplanan dikenler o kadar derine inmişti ki; o kadar yer edinerek saplanmıştı ki, artık çekip atmaya gücüm kalmamıştı. Fakat hâlâ içimde dolaşmaya devam eden umut silsilesi, ruhumu teslim etmeye direniyordu. İstemiyordu belli ki. O umut silsilesine tutunarak çıkarmalıydım ruhuma acımasızca saplanmış o dikenleri. Çıkarıp atmalıydım ki, kuzey kutuplarının o soğukluğundan ruhumu güneye çıkartabileyim, kendimi eski ruhumun sıcak yerine gönderebileydim. Ama gel gör ki kalbime bir sözcük üflenmişti sanki, Burak'ı sev... Sevmek kolay mıydı? Her insan becerebilir miydi o iki kelimeyi hakkıyla vermeyi?

'Seni seviyorum.'

Kolaydı dilde söylenmesi. İki kelime, tek cümle. Bu kadar basit, değil mi? Hemde hiç değil.

Kimi insan bu iki kelime, tek cümlelik ifadenin olumsuzunu duyduğu an büyük bir bilançoya yaşardı kafasında. O beni sevmiyor. Sevmemek... Ne kadar basit bir cümle değil mi? Basit ama anlamlı. Kim anlamsız diyebilir şu ifadelere? İtiraf edin ki bu iki ifade insanın hayatını yönden yöne sokabilecek kadar anlamlı ve bir o kadar da kalbine yön verici kadar hayatın merkezidir.

Kalbim,'Seviyorum' kelimesini demek için can atarken, mantığım bunu reddetmişti ama ben kalbimi dinleyip o anın heyecanıyla 'seviyorum' demiştim. Hâlbuki gerçekten seviyor muydum? Bu kelimeyi hakkıyla yaşatabilecek miydim Burak'ın kalbinde?

Gözlerim kapanmış, ruhumun sesini dinlerken, hâlâ dudakları alnımdaydı.

"Burak!"

Bir kadın bağırışıyla, gözlerim aniden açıldı. Alnımdaki baskı ortadan kalktı ve ben de dâhil, herkes bakışlarını o kadında buldu. Sarı saçlarının boya olduğu belli olurken, o kadına yakışmıştı. Gözlerinin kızgın kahvelerinde Burak'ı buldum bir an. Yüz hatları benzerlik gösterirken, dizine kadar inen parıltılı siyah elbisesine baka kaldım. Güzel ve bakımlı bir kadındı.

Bol yeşillikli, açık havada olan düğün mekânında, tüm bakışlar o sarışın kadınla, Burak ve benim aramda mekik dokudu. Ortam bir anda sessizleşirken, kadının bana bakan iğneleyici gözlerinden gözlerimi çekmedim.

"Burak bir açıklama bekliyorum! Bu kız... Bu kız o mu yoksa? Suada?"

Adımın iğrenç bir şeymiş gibi söylenmesiyle,kaşlarım çatılıverdi. Kimdi bu kadın da bana böyle iğneleyici laflar söyleyebiliyordu?

"Evet. Suada benim hanımefendi. Bir şey mi vardı? Düğünüme gelip de böyle davranmaya utanmıyor musunuz?"

Burak, elimi tutarak çaktırmadan hafifçe sıktı. Başımı ona çevirdim. Bana kaş göz işareti yaparken ne saçmaladığını düşünüyordum. Kafamı ne var gibisinden hafifçe salladım. Bana doğru eğilip, işaret parmağını ağzına götürdü ve bana resmen 'sus' dedi!

"Burak! Bu ne demek oluyor?"

Başımı hızlıca sarışın kadının yanında duran, kahverengi gözlü, biraz tombul sayılabilecek adama çevirdim. Öfkeden alnında damarları belirginleşmiş adam da Burak'ın sinirli halini andırıyordu sanki.

Bir anda kafama dank edenlerle, gözlerimi son raddelerine kadar açıp, Burak'a döndürdüm. İnanmıyorum! Yoksa şu anda, bize ateş saçan gözleriyle bakan çift, annesi ile babası mıydı?

MÜSTAKBELİMWhere stories live. Discover now