MÜSTAKBELİM

Bởi vildanVNK

9.4M 302K 39.8K

~Dengesiz Herif & Asi Rapunzel~ Kaderden kaçamazsın, istemediğin kadar ister, nefret ettiğin kadar seversin.F... Xem Thêm

MÜSTAKBELİM
~1.BÖLÜM~
~2.BÖLÜM~
~3.BÖLÜM~
~4.BÖLÜM~
~5.BÖLÜM~
#SOMA
~6.BÖLÜM~
~7. BÖLÜM~
~8. BÖLÜM~
~9. BÖLÜM~
~10 BÖLÜM~
~11. BÖLÜM~
~12. BÖLÜM~
~13. BÖLÜM~
~14. BÖLÜM~
~15. BÖLÜM~
~16. BÖLÜM~
~17. BÖLÜM~
~18. BÖLÜM~
~20. BÖLÜM~
~21. BÖLÜM~
~22. BÖLÜM~
~23. BÖLÜM~
~24.BÖLÜM~
~25.BÖLÜM~
~26.BÖLÜM~
~27.BÖLÜM~
#GAZZE
~28.BÖLÜM~
~29.BÖLÜM~
~30.BÖLÜM (Part 1)~
~30.BÖLÜM (Part 2)~
~30.BÖLÜM (Part 3)~
~31.BÖLÜM~
~32.BÖLÜM~
~33.BÖLÜM~
~34.BÖLÜM~
~35.BÖLÜM~
~36. BÖLÜM~
~37.BÖLÜM~
~38.BÖLÜM~
~39.BÖLÜM~
~40.BÖLÜM~
~41. BÖLÜM~
~42.BÖLÜM~
HİKAYE HAKKINDAKİ SORULARA CEVAP
~43.BÖLÜM~
~44.BÖLÜM~
~45.BÖLÜM~
~46.BÖLÜM~
~47.BÖLÜM~
~48.BÖLÜM~
~49.BÖLÜM~
~50.BÖLÜM~
~51.BÖLÜM~
~52.BÖLÜM~
~53.BÖLÜM~
~54.BÖLÜM~
~55.BÖLÜM~
~56.BÖLÜM~
~57.BÖLÜM~
NOT
~58.BÖLÜM~
~59.BÖLÜM~
~60.BÖLÜM~
~61.BÖLÜM~
DÜZENLEMELER*(ÖNEMLİ)
GÜNCELLEMELER*(ÖNEMLİ)
~62.BÖLÜM~
~63.BÖLÜM~
~64.BÖLÜM~
~65.BÖLÜM~
~66.BÖLÜM~
~67.BÖLÜM~
~68.BÖLÜM~
SÜRPRİZ DUYURU
KİTAP İLE İLGİLİ DUYURULAR
KİTABIN ÇIKIŞ TARİHİ & ETKİNLİK
İMZA GÜNÜ!
İMZA GÜNÜ! (İSTANBUL CNR KİTAP FUARI)
İMZA GÜNÜ (BURSA TÜYAP)
İMZA GÜNÜ (İZMİR TÜYAP)
İKİNCİ KİTAP & İSTANBUL TÜYAP İMZA GÜNÜ
MÜSTAKBELİM-2 (KESİT)
MÜSTAKBELİM-2 ÇIKIŞ TARİHİ & İMZA GÜNÜ
İMZA GÜNÜ (ANKARA KİTAP FUARI)
İMZA GÜNÜ! (İSTANBUL CNR KİTAP FUARI)

~19. BÖLÜM~

105K 4.2K 398
Bởi vildanVNK

İçimden bir an olsun gülmek geldi. Onu tanıdığımdan bu yana, ilk defa bu kadar masumane bir soruya onun tarafından maruz bırakılmıştım. Tam önümde çömelmeye devam ediyor, dizlerini kavrayan kemikli parmakları yerlerinden kıpırdamıyordu. Ne yapacaktım? Belki de ona bir şans vermeliydim? Bunca olandan sonra mı Suada? İç sesim de haklıydı onca olan şeyden sonra onu nasıl sevecektim veya şans verip de güvenebilecektim?

"Burak-"

Konuşmama devam etmeme fırsat vermeyip sözümü kesti;

"Bak, bir şans ver. Sadece bir şans."

Kaşlarını indirmiş, bana yalvarır gibi bakan birine ne diyebilirdim ki? Şuanda bu hareketi karşımda yapan adama güvenmek istiyor muydum?

Evet.

Peki, güvenebiliyor muydum?

Hayır.

Güvenecek miydim?

İşte bu soruda tıkanıyordum. Bir anda silinip atılamayacak şeyler yaşamıştım ve güvenmek konusunda kesinlikle hastalıklı bir ruhum vardı. Elimin üstüne elini koyacakken duraksadı ve elini dizlerine koyarak ayağa kalktı. Düşüncelerim yarıda kesilmişti.

Her insan bir şansı hak eder miydi? Burak'ın hakettiği meçhuldu ve ben bu sorunun cevabını gelecek zamanlara saklayacaktım.

Kapının açılmasıyla bende ayağa kalktım. Odaya giren annem, ağzına yapıştırdığı gülümseme ile içimi burktu. Bir zaman sonra gerçekleri öğrenecekti ve sinir krizlerine girmese iyiydi.

"Nasılsınız bakayım?"

Gözleri bir bana bir Burak'a kayıyordu. En son Burak'ta durdu.

"Suada biraz gergin ama iyiyiz."

Ellerini ceplerine sokup, gülümsemeye çalıştı. Gözlerimi yandan ona çevirerek dik dik baktım. Bunu görmese de içim rahatlamıştı.

"Kızım, bak Burak ne düşünmüş..."

Kapı açılınca annem sustu ve kapıya doğru döndük. Kaşlarım çatıldı, gözlerim kısıldı ve ne olduğunu anlamaya çalıştım. Çünkü karşımda takkeli bir adam vardı ve ben bunun imam olduğunu anlamayacak kadar saf değilim.

"Anne?"

Anneme bakışlarımı çevirmiştim ki tanımadığım birkaç kişi daha girdi. Bunlar da şahit falan mı olacaktı? Bundan niye haberim yoktu? Neden her şeyden en son benim haberim oluyor?

"Dini nikâhı şimdi kıyalım dedik."

Annemin ne dediğini anlamaya çalıştığım sırada nikâh için benim dışımda herkesin hazır olduğunu fark ettim. Her şeyden olduğu gibi, bundan da kaçışım yoktu. İç sesim olaya hemen müdahil oldu; En azından Müslüman, bu da bir şeydir.

***

"Çok değişik."

Kendi kendime bunu mırıldandığım sırada dualar da bitmiş, herkes çoktan dışarı çıkmıştı. Benim de kendimi toplayıp dışarı çıkmam gerekirdi ama yalnızca ayağa kalkabilmiş ve hemen sonrasında koltuğa çökmüştüm.

"Ne?"

Yerimde rahatsızca kıpırdanınca, anca kendime gelebildim. Artık Allah katında evliydim. Resmiyete ise bir hafta sonra evli olduğum geçecekti. Yaptığım şey yanlışmış gibi hissedince, tüylerim ürperdi. Gözlerimi ona doğru çevirdim. Ben Burak'la evli olamazdım. O benim artık helalim falan olamazdı. Hayır, olmamalıydı.

"Yani sen şeysin ya..."

Yanıma oturup ellerimden tutunca tuhaf hissettim. Geri çekmek istesem de artık buna bir bahanem kalmamıştı. Daha onbeş veya yirmi dakika önce ellerimi tutmasına izin vermediğim adam, şuan izin verip vermememi umursamadan özgürce bana dokunabiliyordu. Bu ne cesaret?

"Neyim?"

Parmaklarımı kendi parmaklarının arasına alıp, sanki zarar verme ihtimali varmış gibi korkarak narince okşamaya başladı. Kemikli parmaklarını hissediyordum, onun ellerini, onun bana olan dokunuşunu ilk defa görüyordum. Bakışlarımı ondan kaçırdım ama ellerimi geri çekmeye utandım. O beni incitmekten korkarak ellerime dokunurken, duygularını incitmekten de ben korkmuştum.

"Pek dindar sayılmazsın hani."

Bana rahatlamış bir ifadeyle bakmaya başlayıp, gülümsedi. O an ilk defa onun yüzüne doğru düzgün bakmaya fırsat buldum. Gözlerimi kaçırmaya çalışmadan dosdoğru ona bakabilmek içimi farklı bir heyecana sürükledi. Koyu kahverengi irislerine ve dağınık kumral saçlarına, ardından gözlerimi yüzünde turlatıp dudaklarına baktım. Çene kemikleri belirgin, dudakları biçimliydi. Yakışıklı olduğunu artık inkâr edemezdim çünkü yüzünü kendi gözlerime ifşalamıştım ve ona çirkin dersem, yalancı konumuna düşerdim.

"Bu nikâh olmasaydı, beni kendine yaklaştırmazdın."

Onun yüzüne bakmayı kesip, öfkeyle soludum. Ne yani sırf bana yaklaşabilmek için mi düğünden önce bu nikâhı yapmıştı?

"Sen çok..."

"Yakışıklıyım."

Dudağını sağa doğru kıvırıp gülümsemeye devam ederek ellerimi bıraktı, ayağa kalktı ve kolunu hafifçe aralayıp bana döndü.

"Hadi."

Dudağımı içten içe ısırırken, bende ayağa kalktım ve elimi tedirgince Burak'ın koluna geçirdim. Gözlerimi Burak'tan kaçırdım ve "Bir an önce bitsin şu iş." diyerek içime titrek bir nefes çektim. Heyecanlanmıştım. Sonuçta ilk defa nişanlanacaktım. Ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Gözlerimiz buluşurken "Sanırım heyecanlandım." diye itirafta bulunup hafifçe güldüm. Burak benim bu halime haince sırıtarak kulağıma doğru eğildi;

"Seni heyecanlandırabilmek ne güzel."

Bir şey dememe fırsat vermeden kapıdan dışarıya çıkardı beni. Balkon kapısına doğru yürüyüp akşamın karanlık havasına karşın, ışıklandırmalarla ışıl ışıl olmuş bahçeye çıktık. Demek bahçede hazırlamışlardı her şeyi. Birden her iki yanımızdan konfetilerin patlamasıyla, bedenimde oluşan adrenalini dizginlemek istedim. Ne mümkün.

Bakışlarını bana döndürünce kalbim düzensiz bir ritim aldı. Bana neler oluyor böyle?

İleride annem bizi alkışlarken, kimlerin geldiğine bir göz gezdirdim. Genelleme yapacaksak bizim taraf yoğunluktaydı. Zaten görünüşe göre, annemin dediği gibi nişan aile arası olmuştu.

"Onların burada ne işi var?"

Beni istemeye geldiğinde yanında olan sözde anne babası da ileride durmuş, annemlerle beraber bizi alkışlıyorlardı. Gerçek ailesi hakkında gerçekten de en ufak bir şey bilmiyordum ve bu, içimdeki korkuyu git gide büyütüyordu.

"Gerçek ailemle tanışacaksın, acele etme."

Sol elim onun yapılı kolu arasında kalmış, terlemeye başlamıştı. Bir konfetinin de aniden tepemizde patlamasıyla, reflekslerime yenik düşüp kolunu sıktım. Gülümsediğini hissedebilsem de ona bakmayıp yalnızca süslenmiş masaya doğru yürümeye çalışıyordum. Masaya geçip oturmadan önce masaları dolaşmaya başladık. Akrabalarımın genelinden gelen tepki, damat çok yakışıklıymış oluyordu. Birde bu evliliğin çabucak olmasındaki amacı çözmeye çalışıyorlardı. Ama ben bambaşka bir âlemdeydim. Ne tebrikler, ne de onların bana yönelttiği sorular önemliydi. Yalnızca ileride yaşayabileceğim sıkıntılar ve korkularım aklıma düşüp duruyordu. Zaten asıl önemli şeyler de bunlardı.

İleriden bize doğru gelen babamı fark ettiğim sırada, "Babam geliyor." dedim sessizce.

"Ee ne olmuş?"

Kafamı hemen Burak'a kaldırdım ve elimi kolunun arasından yavaşça çektim. Beni bırakmayıp kolunu belime sardığında mideme yumruk yemiş gibi kasıldım. Tırnaklarımı Burak'ın eline geçirmemle "Ah!" diye sessizce inledi ve kolunu hemen geri çekti. Ben de babama doğru koşar adım ilerleyerek kolunun altına girdim. Burak'tan uzaklaştığımız bir anın sonunda babam, "Suada-" diye başlayacak oldu ama onun kolunun altına daha çok sokuldum ve sözlerine devam etmesine izin vermedim.

"Baba kendini suçlama, yeter artık. Bak ben mutlu olmaya çalışıyorum tamam mı? Hem... Burak o kadar da zalim sayılmaz ha? Yani sonuçta dini nikâhı kendi istemese de yaptı."

"Safsın kızım, annen gibi."

Kaşlarım istemsizce kalktı. Annem mi saftı? Hadi canım sende!

"Bir zamanlar anneni kandırıp, nikâhı hiç beklemediği bir anda kıymıştım."

Kulağıma eğilip, fısıldadı;

"Sırf ona yakın olmak için."

Babama doğru başımı çevirip gülmeye başladım. Ardından babam da kahkahalarını dışarı salıverdi. O sırada arkamızda bir beden hissettim.

"Yüzükler takılacak."

Arkamı döndüğümde onu sinirlenmiş vaziyette buldum. Babam da arkasını döndü ve kolunu benden çekmeyerek Burak'a bakmaya başladı. Birbirleriyle bakışırlarken, sanki ikisinin arasına bükülmesi zor bir direk sıkışmıştı ve ikisi de o direği birbirlerine doğru itmeye çalışıyordu.

"Baba, şu yüzük..."

Cümlemin devamını getiremeyip, Burak'ın önünden geçerek yüzüklerin olduğu yere doğru yürümeye başladım. Elçin kutudan yüzükleri çıkarmış, kırmızı kurdeleyi birbirlerine bağlamaya uğraşıyordu. Yanına vardığımda iki yüzüğü de tepsiye bırakıp, kafasını bana kaldırdı.

"Sapık falan ama zevki çok güzelmiş. Ah... ah... Bizimki böyle mi?" İç çeken arkadaşımın omzunu elimle sıvazladım. "Ya acaba bizde evlenir miyiz ki? Ah bir teklif etse... Direkt evet deyip boynuna atlayacağım."

Gülümsediğim sırada,"Ne yani?! Olamaz mı? Bence bugün yarın teklif edecek." diyerek çıkıştı.

"Sadece okulun bitmesini bekliyor. Doğru zamanda, doğru şekilde sana bunu teklif edecek. Emin ol."

Elçin'e gülümseyerek bakıp, daha demin bana olan çıkışını umursamadım. Vedat, Elçin'in sevgilisiydi ve neredeyse üç yıldır çıkıyorlardı. Elçin çocuğa abayı fena yakmıştı. Bizim üniversiteden, yakışıklı bir çocuktu ama biraz safçaydı. Yani Elçin'e göre... Ne bileyim işte, saf kalıyordu. Genelde, ilişkilerinde Elçin'in dediği olurdu.

"Seninki."

Sessizce bu kelimeyi fısıldayıp, yüzündeki ifadelerden arınarak dümdüz bakmaya başladı.

"Ben buralardayım." deyip, arkasını döndü ve yürüyerek uzaklaştı. Telefonunu tuşlayıp, kulağına götürüşünü izledim. Sonrasında arkamı döndüm ve uzaktan buraya doğru gelen Burak'a baktım. Teknik olarak 'Kocam' mı oluyordu?

"Yüzükleri şimdi takacağız."

Sol elimin parmaklarına kendi parmaklarını geçirerek bana baktı, tebessüm etti. Onun bana böyle yaklaşması içimi yumuşatmaya başlamıştı. Birde nikâhta keramet var derler. Belkide Allah, içime o sevgiyi dini nikâhımızdan hemen sonra o koltuğa oturup, Burak'ın yüzünü incelediğim sırada vermeye başlamıştı. Bilmiyorum.

Bahçenin ortasına geldiğimizde insanlar etrafımıza toplandı ve Elçin, elindeki süslü tepsiyle beraber yanımıza geldi. Benim elimde yüzük vardı aslında ama bu söz yüzüğü gibi bir şey olmalıydı ya da ne bileyim... Formaliteden evlenme teklifinin yüzüğü?

Burak'la karşı karşıya durduğumuzda, herkes bizi izliyordu. O sırada Burak'a yaklaştım.

"Yüzükleri kim takacak?"

Bu sorum üzerine duraksadı. Dudaklarını refleks olarak yalayıp, "Birisi mi takmak zorunda?" diye sordu.

"Elbette. Senin ailenden bir büyük takmalı yüzüklerimizi." dedim ona inanamayarak. Bana gülümsedi. Bu ne düşünüyor böyle?

Elçin tepsiyi tutarken, Burak elimi tutmayı bırakıp tepsideki yüzükleri aldı ve kendi yüzüğünü bana verdi.

"Birbirimize takalım."

Kaşlarımı kaldırıp şaşkın şaşkın ona bakarken, insanlar çoktan alkışlamaya başlamıştı. Elimi tutup, yüzüğü sağ elimin yüzük parmağına geçirirken bende titreyen ellerimle onun sol elini tuttum ve yüzük parmağına nişan yüzüğünü zor da olsa taktım. Ardından bir alkış tufanı daha koptu. Kan ter içinde kalmış, gereğinden fazla heyecan yapmıştım. Elçin'in tuttuğu tepsiden makası aldı ve yüzüklerimizin arasındaki kırmızı kurdeleyi kesti. Bunları bir büyüğün yapması gerekmiyor muydu yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum?

Bana doğru bir adım atınca, gözlerim istemsizce kapandı. Bir süre sonra alnımdaki baskıyı hissettim. Daha sıkı yumdum gözlerimi. İçimde kopan tanımlayamadığım duyguları daha fazla duymak istememiştim. Baskı alnımdan uzaklaşınca, kulağımda hiç susmayan alkış sesleri yinelendi. Ardından yavaş tempoda bir parça çalmaya başladı ve alkışlar sustu.

"Dans edelim mi?"

Kulağıma çarpan sıcak nefese karşı başımı sağa sola sallayacağım sırada benim cevabımı beklemeden ellerimi tutarak bedenimi sağa sola kendisiyle beraber hareket ettirdi ve dansımız başlamış oldu. Sağ elim onun sol eliyle tutuşmuşken, kırmızı kurdeleler özgürce sallanıyordu. Onlar özgürlüğüne kavuşmuştu, ben ise tutsak bir yaşama ilk adımımı atmıştım. Bundan sonra neler olacağını yalnız Allah bilirdi.

Elim onun eline değerken ve diğer elim omzundayken aynı zamanda onun sağ eli belimdeyken, kukla gibi dimdik duruyordum. Vücudumu kasmıştım.

"Rahat ol."

Kulağıma fısıldayınca daha da gerildim. Bir iki dakika dans etmiştik ki "Yoruldum." diye sızlandım yoksa Burak'ın durmaya niyeti yoktu. Başını hafifçe aşağı yukarı salladı ve elini elimden çekmeden beni bir yere sürüklemeye başladı.

"Ne yapıyorsun? "

Şarkıyı bastırmak için sesimi yükselttim. Bana cevap vermeden sürüklemeye devam etti. Evin arka bahçesine geldiğimizde durdu ve yavaşça yürümeye başladı. Elimi bırakıp, cebinden çıkardığı peçetenin katlarını açarak çimenliklere serdi.

"Otur."

Peçeteye tuhaf bir bakış attıktan sonra peçetenin üstüne oturdum. Bu da neydi şimdi?

Ön bahçeden gelen sesler azalmış ve bizim arka fon müziğimiz olmuştu. Karşımdaki yıldızlara baktım. Yüksek bir tepede olan evimizin avantajlarından birisi de böyle güzel bir manzaraya sahip olmasıydı.

"Burayı nereden biliyorsun?"

Sorum karşısında o değil, ben afallamıştım. İçime bir huzur çökmüştü ve geleceğim hakkındaki kaygıları bir sefer olsun kenara atmıştım.

"Biliyorum işte." dedi omuz silkerek.

Bir iki dakika boş boş yıldızlara baktık. Beni yavaşça kollarıyla sarıp, başımı göğsüne yasladı.

"Seni seviyorum," Fısıltı halinde ağzından düşen bu cümle ve göğsünden yayılan sıcaklıkla avuç içlerimin terlediğini hissettim. Midem kasıldı, ciğerlerimin altı yandı. Ama ağzımı açıp da bir şey diyemedim. Aslında ne diyecektim ki? 'Ben de seni seviyorum' mu? Ağzıma kilit vurulmuş gibi sessiz kaldım. Bir süre sonra yanağımı göğsünden yavaşça çekti ve parmak uçlarıyla çenemi hafifçe yukarıya kaldırıp, ona bakmamı sağladı. Çapkınca sırıttı. Düzgün dişleri görüş alanımdayken, içime tuhaf bir dinginlikle huzur bağışlayan parfümü, ciğerlerimi doldurdu. "Sana bir hediye vereceğimi söylemiştim."

Onun ne demek istediğini tüm duyularımla kavramaya çalışırken, bedenim tüm bu huzur ve dinginlikten sıyrılıp, endişeyle sarsıldı. Bu çocuk dudaklarıma doğru mu yaklaşıyor, yoksa ben halüsinasyon mu görüyorum?

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

190K 10.3K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
140K 9.3K 7
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.
809K 34.1K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
825K 16.3K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...