Kurtarıcı ve Mavi

By Castherian

688K 35.5K 3.5K

🔴 HİKAYEYE YENİ BÖLÜMLER EKLENMEYECEKTİR MAALESEF. ______________________ Clarine Moncreiffe, Eilinior Kale... More

- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- Bildiri
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43

- 18

13.8K 799 17
By Castherian

Ben geldim! :)

Bir süredir aktif değildim ve beni sabırla beklediğiniz için hepinize minnettarım :) Bu bölümü uzun yazmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz. :)

Neyse uzatmadan buraya küçücük bir açıklama daha yapmak istiyorum, lütfen okumadan geçmeyin...

Okuyan ve yorum yapanların genelinden "Neden Euphemia-Bruce bölümleri bu kadar az?" ve benzeri şeyler duyuyorum. O yüzden buraya bir açıklama yazma ihtiyacı duydum.
Evet, Euphemia-Bruce bölümleri cidden çok değil, farkındayım. Ama şimdilik çok değil. Kurgum gereği o ikisi şu an çok sık bir arada olamazlar. İçinde bulundukları koşulları göz önüne alacak olursanız siz de bana hak vereceksiniz. Yine de yakında onları daha fazla birlikte göreceğiz. İlk etkileşimler güzeldir... :)

Vote veren, yorum yapan herkese teşekkürler. :)

İyi okumalar...

*

-

Hayatım boyunca hiçbir zaman "işte tam olarak olmak istediğim yer" dediğim bir zaman olmadı. Belki de kendime bunu sorgulayacağım yaş aralığı geldiğinden itibaren böyle bir şey olmadığındandır. Ama bir şekilde etrafa ve diğer insanlara ayak uydurmanın bir yolunu bulabiliyordum. Bunun ilahi bir yetenek mi yoksa kendiliğinden gelen bir içgüdü mü olduğu tartışması içimde hala sürüyor ama böylece onların arasına kamufle olabiliyordum. Çünkü her zaman ön planda olmak, hiç bana göre değildi... İnancım, hayatım boyunca kalabalıklar içinde yalnızı oynayacağıma dair keskin bir yön değişimi yaptığından beri; böyle yaşıyordum...

Okuduğum kitapların karakterleri kurgu gereği kimi zaman zor durumda kaldığında zihnime düşen o 'sayfaların devamına duyulan merak' duygusunun ötesinde tam olarak böyle bir duruma düşeceğim fikri hiç beni bulmamıştı. Kitap karakterleri daha fazla hayal ve daha fazla geçici gibiydiler...

Ama şimdi...

Artair'in karşımda şaşkın bir şekilde beni izlerken attığı bakışlar kafamı daha da karıştırıyor, ne diyeceğimi bilemememe sebep oluyordu.

İlk konuşan ortadaki gerilimi fark eden demirci olmuştu.

"Siz tanışıyor muydunuz?"

İçimdeki ses "Lütfen daha evvelden tanışıyor olduğumuzu öğrenip benim bir de gerçek kimliğimi tanıtma. Lütfen..." diye sessiz yakarışına geçtiği sırada gözlerini ilk çeken Artair oldu.

"Şey... Evet," dedi elini adeta nereye koyacağını bilemeyerek ensesine atarken, "Biz tanışmıştık."

Demircinin gözlerinin içi parladı, "Yani siz-"

"Arkadaştık," diye kestim demircinin sözünü aceleci bir şekilde.

Demirci kuşkuyla bana baktı. Oğlunun beni gerçekten tanıyor olmadığını anlamasını diledim. Umarım yüz ifademden bunu anlayabilirdi. Gerçi Artair tam karşımdayken çok da bariz yüz ifadesi yapamıyordum ama, ona dün burada yaşayan kimsenin benim gerçekte kim olduğumu bilmediğini söylemiştim.

"Buna sevindim." dedi ve oğluna doğru dönerek, "Evlat, Euphemia bizim eski bir aile dostumuzun kızıydı. Yaşadığı köyün başına gelen talihsiz bir olaydan sonra buraya yerleşmiş." diye açıkladı.

İçime büyük bir rahatlama yayıldı. Ona az evvel, Artair gelmeden konuştuğumuz sırada buradaki insanların beni kim olarak tanıdığını ve hikayemi anlatmıştım. O da şimdi kendi hikayesine uydurarak tanıdık çıktığımızı söylemişti. Mantıklıydı ve oğlu da şüphenmemişti.

"Evet, son söylediğini biliyordum." dedi Artair, gözünü bir saniye bile benden ayırmadan. Sesi babasının söylediğiyle ilgileniyormuş gibi gelmiyordu.

Sonra koyu kahverengi gözlerini zorla üzerimden çekerek başını babasına çevirdi, "Ama Balfour'da bir aile dostumuz olduğunu bilmiyordum."

"Dediğim gibi, eski bir dost." dedi demirci, "Babası bir tüccardı ve yılın bir iki ayı Eilinior'a gelirdi. Orada dost olmuştuk."

Artair anladığını belli edercesine başını salladı ve gözlerini yine bana çevirdi. Sanki benimle konuşmak istiyor ama ne diyeceğini bilemiyor gibi bir hali vardı. Sonuçta son görüşmemiz çok da iyi sonuçlanmamıştı.

O günü hatırlamak bende her zaman garip etkiler bırakıyordu...

Anlamsız sessizlik uzarken dışarıdan biri demirciye seslendi. Kalın bir erkek sesiydi. Demirci hemen döneceğini söyleyerek çıktığında dükkanda tek başımıza kalmıştık. Ortamın sanki olabilecekmiş gibi biraz daha gerildiğini hissettim. İkimiz de karşılıklı olarak öylece duruyorduk.

Sessizlik gittikçe sinir bozucu bir hal alırken Artair konuştu.

"Euphemia ben..." sesi tereddütlüydü, ama gerisini bir çırpıda söyledi, "Ben geçen gün olanlar için üzgünüm. Böyle olmasını istemezdim. Sana kendimi affettirecektim ama Kennis senin beni bir daha görmek istemediğini söy-"

"Ortada affedilecek bir şey yok Artair," diyerek sözünü kestim buz gibi bir sesle. Afallayarak bana bakıyordu. "Üzerine konuşmak istemiyorum." diye devam ettim, "Çünkü konuşulup tartışılacak bir şey değil."

Kuşkuyla yüzüme baktı. Bunları duymayı beklemediği belliydi.

"Yani... Bana kızmayacak mısın?" dedi kararsızca.

Şaşkınca yüzüne baktım. Söylediklerimden ne çıkarması gerekiyordu ve ne çıkarmıştı... Derin bir nefes verdim ve onunla burda karşılıklı bir konuşmaya girmeyi asla istemediğimden anında emin oldum. Gözlerimi cevap bekleyen yüzünden çekip bir saniyede dışarıyı kontrol ettim ve, "Şimdi gitmem gerekiyor." dedim kapıya doğru yürürken.

Beni durdurmak için yine kararsızca bir hamle yapacaktı ki vazgeçti. Ne diyeceğini bilemeyerek olduğu yerde kıpırdanıyordu ve onu öylece bırakıp dükkandan çıktım.

Umarım peşimden gelmezdi. Az ileride kendisini çağıran adamla konuşan demirciye "Benim gitmem gerek Bay Cromwell, sonra yine görüşebiliriz umarım. " diye seslendim ve yürümeye devam ettim. Yüzüne biraz şaşkınlık yayılmıştı ama gitmeme mani olmadı. Muhtemelen içeri gidip Artair'e soracaktı. Ne cevap vereceğini merak etmiştim ama sonra çok da umursamadım çünkü zaman bir hayli geçmişti ve eve geç kalmıştım. Kennis ve Lyonet'i yine telaşlandırmak istemiyordum.

Eve doğru hızlı hızlı yürümeye koyuldum. Daha evvel Lord Bruce ile yürürken yolları bir miktar ezberlemiştim. Aslında etrafta birkaç ayırıcı bulunduğu sürece gittiğim yolları çabuk öğrenirdim ama Lord Bruce ile yürüdüğümü varsayarsak onun büyüsüne kapılmaktan ev yolunu sadece 'kısmen' öğrenebilmiştim. Yine de yeterli olmuştu. Kennis ve annesinin evi göründüğünde daha da hızlandım. Bahçe kapısından girdiğimde Rory koşarak yanıma geldi ama onunla fazla ilgilenemeden eve doğru hızlı adımlarla yürüdüm ve içeri girdim.

Neyse ki sadece Kennis uyanmıştı ve onun da henüz uykunun etkisinden kurtulduğunu söyleyemezdik. Salonda geceliğiyle oturmuş esneyerek gözlerini kaşıyordu. Her sabah uyandığında önce biraz salona gelip oturur ve ayılmayı beklerdi.

Derin bir nefes alarak kapıyı kapattım. Beni görünce şaşırdı ve esnemeyi kesip, "Sen dışarıda mıydın?" diye sordu.

"Evet," dedim gülümseyerek, "Biraz erken uyandım ve bahçede Rory ile oynuyordum."

"Tamam," dedi ayağa kalkarken, "Hadi, kahvaltıyı hazırlayalım."

Neyse ki fazla şüphelenmemişti ama kalbimin bir köşesinin ona yalan söylediğim için sızıladığını hissedebiliyordum...

***

Kahvaltıdan sonra Lyonet atölyesine gitti. Bu sıralar biraz fazla gidiyordu. Acaba maddi sıkıntıları mı var diye düşünmeden edemiyordum ama bana belli etmeyecek kadar kibar ve düşüncelilerdi. Yine de eğer öyleyse kendimi kötü hissetmekten alıkoyamazdım çünkü bir de ben onlara yük oluyordum.

Lyonet gittikten sonra biz de Kennis ile birlikte temizliğe başladık. Onun bugün şifahanesi yoktu. Kennis hangi odayı hangimizin temizleyeceğini paylaştırırken Lyonet'in neden bu sıralar atölyeye bu kadar gittiğiyle ilgili birkaç soru sordum ama ağzından bir şey alamamıştım.

Kennis'in temizlik paylaşımına göre temizlemem gereken ilk yer olan kendi odama giderken bu konu üzerinde biraz daha durmam gerektiğine karar verdim. Olmazsa ben de çalışırdım.

Bu konuyu şimdilik bir kenara bırakarak temizliğe giriştim. Bir leydi olmam temizlikten bihaber olacağım anlamına gelmiyordu. Neyse ki ben diğer leydilerden biraz ayrıydım çünkü Eilinior'dayken kendi odamı hep ben temizlerdim. Gerçi bu 'hep' kavramı babam Catriona ile evlendiğinden beri geçerliydi. Çünkü Catriona şatoya geldiğinde tüm temizlikçi ve hizmetçilere rüşvet vermişti; odaları temizlerken bir yandan da eşyaları karıştırmaları, önemli bir şey bulurlarsa kendine getirmeleri için. Ben de bunu fark ettiğim günden beri odama hizmetçi almıyordum. Temizliğimi de kendim yapıyordum çünkü bulabildiğim en akılcı yöntem buydu.

Benim beceremediğim tek şey ise dikiş yapmaktı. Dikiş konusunda inanılmaz beceriksiz bir insandım. Ufak bir söküğü bile dikemezdim ki bu durumlar, hizmetçilere başvurmak zorunda kaldığım nadir anlardandı.

Yine de temizliği becerebildiğim için memnundum, kim bir leydinin temizlik yapabildiğinden şüphelenirdi ki?

Odanın işi bittikten sonra salonu temizlemeye giriştim. Bu sırada Kennis de mutfağı bitirip

Lyonet'in odasına geçmişti. Salonun yerlerini ve kapısını sildikten sonra şöminenin küllerini temizledim. Kenarda duran odunları istiflerken ise Artair'i düşünüyordum...

Artair aslında hiç kolay şeyler yaşamamıştı ve şimdi babası ile bir başına hayatını sürdürmeye devam ediyordu. Annesi tarafından terk edilmişti, kızkardeşi hayatını kaybetmişti, evlerinden uzağa sürülmek zorunda kalmışlardı... Ama bütün bunların ötesinde o, yine de toparlanmış görünüyordu. Üstelik bir de bana "Sana karşı ilgim var Euphemia." dediği gerçeği vardı. Peki bununla ne yapacaktım? Hoş olmayan bir durum yaşamıştık, ama benden hoşlanıyordu. Bu göz ardı edilebilecek bir şey değildi, üstelik bu kalede benim gerçek kimliğimi bilen tek kişinin de oğluydu! Her gün aynı evde kalıyorlardı. Ufak bir sohbetleri sırasında demircinin bir şeyleri ağzından kaçırması bile an meselesiydi.

İçimi basan sıkıntı ile derin bir nefes alarak ayağa kalktım. Bu sırada yan odadan da Kennis gelmişti.

"Yoruldum deme. Akşam şenliğe gideceğiz." dedi baş parmağını yaşlı kadınlar gibi önümde sallarken.

"Ne?" diye sordum şaşkınlıkla, "O bugün müydü?"

Kennis bir kahkaha attı, "Evet, bugün başlıyor ve yarın da bitecek."

Nedense içimden gitmek gelmiyordu. Sanırım bunu yüzüme de yansıtmıştım ki Kennis kaşlarını çatarak yanıma geldi.

"Sakın gelmek istemiyorum gibi bir şey söyleme. Bunu kaçırmana izin veremem. Yılda bir kez olur. Şimdi bahçeye su ısıtmaya gidiyorum. İkimiz de güzel bir banyo yapıp, hazırlanıp oraya gideceğiz."

***

Pazar meydanına yaklaştıkça gayda sesleri daha da artıyordu. Bizi almaya gelen Steenie'nin söylediğine göre bugün pazar erkenden toplanmış, meydan eğlence için hazırlanmıştı çünkü ben sabah geldiğimde pazar kuruluydu.

İçimde Lord Bruce'u görecek olmanın garip heyecanı ile alana doğru yürüyordum.

Kendime şöyle bir baktım. Güzel görünüyordum. Üzerimde gözlerimin mavisini daha da açığa çıkaran açık mavi bir elbise vardı. Çok gösterişli değildi tabi. Sonuçta biz sıradan insanlardık ama yine de bu elbiseyi sevmiştim. Kennis'in üzerinde ise beyaz, ayak bileklerine kadar uzanan elbisesi vardı. Bunu genellikle şifahaneye gittiği günler giyerdi ama bugün de çok yakışmıştı. Karamel rengi saçlarını açık bırakmıştı. Bense saçlarımı basit bir şekilde at kuyruğu yapmıştım.

Steenie'nin üzerinde ise kahverengi ve İskoç'lara özgü asker kıyafetleri vardı. Onları çıkarmalarına özellikle de böyle özel günlerde izin verilmiyordu. Siyah saçlarının ön kısımlarını arkaya doğru taramıştı ve gülümsediğinde beliren beyaz dişleri, hafif esmer teninde mükemmel bir zıtlık oluşturuyordu.

Arada bir yaptığı esprileriyle yol boyunca ikimizi de güldürmüştü Steenie ama genellikle Kennis ile konuşuyordu. Aralarındaki ikili muhabbetten beni tam anlamıyla dışlamamışlardı lakin ben pek dahil olmak istemiyordum. Çok konuşan biri değildim zaten.

Eğlence alanına girdiğimiz anda ikisinin de gözü bendeydi. Çünkü bu, şenliklere ilk katılışımdı ve tepkimi merak ediyorlardı.

Süslü taçkapıdan içeri adım attığımız anda belleğime hücum eden ilk şey kalabalık oldu. Cidden, öyle kalabalıktı ki zaten büyük olan pazar alanı neredeyse tamamen doluydu.

Uzun direklere asılmış büyük meşaleler alanın her yerindeydi ve bu sayede havanın kararmasına rağmen etraf apaydınlıktı. Alanı dolduran gayda sesi oldukça huzur vericiydi ama şu an o bilindik hareketli tonunda çalmıyordu. Daha çok huzur verici tondaydı ses ve kesinlikle çok hoşuma gitmişti. Kalabalığın arasında ilerlerken gözlerim gaydayı çalan kişiyi aradı ama bulamadım.

Kaybolmamam için bileğimden tutan Kennis'i takip ederek arkasından ilerledim. Yönümüz alanı çerçeveleyecek şekilde dizilmiş yiyecek masalarının olduğu yere doğruydu.

Masaların üzerinde birbirine eşit aralıklarla -yaklaşık iki üç kulaç arayla- konulmuş büyük tepsiler içinde yemekler vardı. Kennis az öteden getirdiği tahta kaplardan birini elime tutuşturdu ve önümüzde duran büyük et parçasından biraz kesip tabağıma koydu. Bir anne edasıyla aynı şeyi Steenie'nin tabağına da tekrarlarken Steenie ona takılmadan edememişti. Aralarındaki diyolog yeniden tatlı bir atışma havasına bürünürken elimdeki et parçasına baktım. İlk başta biraz şaşırsam da sonradan aldırış etmedim ve uyumsuzluğumu fazla belli etmeden gayet de alışkınmış gibi davranarak tabağımdaki eti yemeye koyuldum. Oldukça lezzetliydi ve çok güzel bir aroması vardı.

Diğer yemeklerin ise sadece birkaç tanesinin tadına bakabilmiştim çünkü daha buraya gelmeden fazlasıyla tok hissediyordum.

Şimdiye kadar birçok balo ve davete katılmıştım. Onlardan gelip böyle bir kutlamaya hemen uyum sağlamış olmak beni biraz şaşırtsa da aldırış etmedim.

Burası güzeldi. Burayı seviyordum... Ve bu şenlikte olduğum için mutluydum çünkü katıldığım o baloların hiçbirinde bulamadığım bir samimiyet vardı. O salonlarda insanlar zorlama bir nezaket içinde yapmacık kalıplara uydururlardı kendilerini. Büyüklenirlerdi...

Ama burası öyle değildi. Klanın liderinin bile gelip birebir katıldığı, halkı ile eğlendiği bir şenlikti bu. İnsanlar iç içeydi. Herkes mutluydu... Ortada dans eden insanlara baktım. Kendilerince bir ritim uydurmuş, belli kalıpların içine girmeden özgürce dans ediyorlardı. Gülüyorlardı...

Kennis bu şenliğin yaz geldiği için düzenlendiğini söylemişti. Oysa benim şimdiye kadar katıldığım tek 'herhangi bir mevsimin gelişini kutlama' temalı balo, yaşlı bir düşesin verdiği Güller Balosu'ydu o da baharın gelişini kutlamak içindi. Elbette ki diğer balolardan ayrı olan tek yönü balonun yapıldığı salonun her yanının, hatta yerlerin bile güllerle dolu olmasıydı ve o balo boyunca benim tek düşünebildiğim bütün bu güzel güllerin boşu boşuna yok edildiğiydi...

Ama burada insanlar hiçbir şeyi öylece israf etmezlerdi ve gösteriş peşinde de değillerdi...

*

Continue Reading

You'll Also Like

10.9K 782 8
"Sana iki seçenek sunacağım" dedi kısık ve boğuk sesiyle. Bir yandan da elindeki kadehi hafifçe sağa sola sallayarak içindeki alkolle oynuyordu. Gözl...
1.2M 118K 68
| WATTYS 2021 KAZANANI | Melis Aksoy, her yerde görebileceğiniz türde sıradanlığa sahip bir genç kızdı. Onu diğerlerinden ayıran mükemmel bir dış gör...
AŞIK CİNİM By Gece....

Historical Fiction

164K 6.2K 44
Nefret ettiği bir insanoğluna aşık olmuş bir cin aşık bir cini olan kız Peki sizce bu aşka ne olacak başlamadan bitecekmi yoksa büyük bir yasak a...
162K 11.4K 42
Arkeolojik çalışma yaptığı sırada geçmişe giden bir kadın tarihi değiştirebilir miydi? [Tamamen hayal ürünüdür.] #Tarihi 1