- 5

20.4K 989 20
                                    

İyi okumalar...

-

Kennis ve annesinin yaşadığı ev orta büyüklükte bir evdi. Ama bizim için yeter de artardı bile. Elbette ki Eilinior'daki evimle kıyas bile edilemeyecek kadar küçüktü ama oradaki ev benim için annem öldüğünden beri yaşanılası bir yer değildi. Zaten Catriona geldiğinden beri daha da kötü bir yer halini almıştı gözümde. Ama bu ev oranın aksine oldukça şirin ve yaşanılasıydı.

Kaledeki birçoğu gibi ahşap ve kesme taş kullanılarak yapılan ev tek katlıydı ve dört tane odası vardı. Dışında da güzel bir bahçesi. Bahçe çok geniş değildi ama her yeri çiçeklerle doluydu. Baktığında insanın içine huzur veren türden çiçeklerdi.

Odam bahçedeki büyük köknar ağacına bakan taraftaydı. Bol yeşilli bir manzarası vardı. Aslında kalede nereye bakarsan bak her taraf yeşillikti çünkü Choilleich, ormanın tam kalbine kurulmuş bir kaleydi. Şifahaneden çıkıp Kennislerin evine gelirken geçen birkaç dakikalık yürüme mesafesinde etrafı gözlemlemek için biraz fırsatım olmuştu. Burası kelimenin tam anlamıyla bir yeşil cennetiydi. Nereye bakarsan bak çeşitli ağaçlar, daha önce hiç görmediğim bitkiler, göz alıcı sarmaşıklar ve rengarenk çiçekler vardı. Bir araya geldiklerinde size adeta bir görsel şölen sunuyorlardı.

Evler bile ağaçlarla son derece uyumlu bir şekilde yapılmıştı. Hiçbiri onların büyüyüp yetişmesini engelleyecek konumlarda değillerdi ve tıpkı insanlar gibi ağaçların da yaşama alanına saygı duyuluyordu.

Kennis'in bahsettiğine göre ağaçlara zarar vermek buradaki en büyük suçlardan biriydi ve cezası da oldukça caydırıcıydı. Eğer ihtiyacın olduğu için bir ağaç kesmen gerekiyorsa da bunu kont tarafından belirlenen müfettişlere bildirmen ve kestiğin ağacın yerine on yeni ağaç dikmen gerekiyordu. Bu, bana oldukça güzel düşünülmüş bir fikir olarak gelmişti. Çünkü bu insanlar doğayla son derece uyumlu yaşıyorlardı. Hatta Kennis'in bana burayı anlatırken belirttiği gibi doğa ile karşılıklı bir işbirliğindelerdi. Bunu duymak bana önce oldukça ilginç gelse de sonradan, onların burada kurulmasında ve sonrasında çok güçlü bir kale haline gelmelerinde en büyük etkenin doğa ile yaptıkları anlaşma olduğunu fark etmiştim. İkisi de karşılıklı olarak birbirlerini koruyorlardı. Zaten Choilleich "orman muhafızları" anlamına geliyordu.

Şimdi anlıyordum, burada yetişmemiş biri buranın şartlarında bu yüzden savaşamıyordu. Bu yüzden geçmişte bu kaleye yapılan tüm saldırılar bu kadar kolay püskürtülmüştü. Karşı taraf bu ortama ayak uyduramıyor ve orman onun için büyük bir dezavantaja dönüşüyordu. Tam tersi de buradaki askerler için geçerliydi. Onlar ormanın kalbinde büyüdükleri ve onu benimsedikleri için orman onlar adına bir avantaja dönüşüyordu. Bu yüzden Choilleich zor ulaşılmasının yanı sıra orman tarafından adeta korunuyordu. Yani "orman muhafızlığı" aslında karşılıklıydı. Orman, bu insanların muhafızı; bu insanlar da ormanın muhafızıydı.

İşte tüm bu ağaçlara duydukları sevgi ve minnetin en güzel karşılığı buydu.

Büyükbabamın ölmeden önce bana anlattığı hikayelerde de en güçlü savaşçıların yaşadığı kalelerden biri bu kaleydi. Küçükken anlattığı hikâyelerin hepsinin hayal ürünü olduğunu sanırdım ama sonradan öğrendiğime göre değildi. Choilleich, çok güçlü savaşçıların yaşadığı gerçek bir kaleydi...

Aklıma yeniden Bruce geldi. Zaten uyanık olduğum zamanların çoğunda zihnimi sık sık meşgul ediyordu. Onu elinde kılıç, düşmanına durmadan atak yaparken hayal ettim. Vahşi ve bir o kadar çekici... Neden bana karşı bu kadar sert olmasına rağmen bende hala kötü olan hiçbir şey çağırıştıramıyordu?

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now