- 8

16.7K 981 52
                                    

İşte yeni bölüm :)

Lütfen votelarınızı eksik etmeyin, sadece bir saniyenizi alır onu vermek. Çünkü ben her voteda inanılmaz mutlu oluyorum :) - biliyorum bunu daha önce de söylemiştim -

Neyse, yarın 23 Nisan olduğu için evdeyim ve bi aksilik çıkmazsa yeni bölüm yazarım :)

Okuyan ve vote veren herkese teşekkürler...

İyi okumalar... :)

-

Kalbim yeniden teklerken sesli bir şekilde yutkundum ve elimi atın burnundan indirdim. Kendimi gizli gizli şeker aşırırken annesine yakalanan çocuklar gibi hissediyordum. Önümde duran adamın yakıcı bakışları bir saniye bile benim üzerimden çekilmezken hiç olmadığım kadar afallamış bir haldeydim. Ellerimi nereye koyacağımı bile bilmiyordum. Aramızda sadece atların kaçmaması için koyulan tahta set vardı ve omuzlarından bir karış aşağıda kalmıştı. Başımı kaldırmış şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum.

Yüzünde bu kez daha önce hiç şahit olmadığım dingin bir ifade vardı ve sessizce beni süzüyordu.

"Lord...Lordum," diye kekeledim kısık bir sesle, "Ben... Şey..." sesim sonlara doğru yavaş yavaş yok olmuştu.

Böyle bir durumda ne söylenirdi ki? Resmen az önce adama ne kadar güzel ve büyüleyici olduğuyla ilgili dolaylı yoldan itiraflarda bulunmuştum. Yaşadığım utanç tarif edilemez türdendi, keşke yer yarılsa da içine girseydim. Bu sabahtan beri ona ikinci kez rezil olmuştum ve şu an emin olduğum bir şey vardı ki o da benim çok çabuk tav olacak bir lokma olduğumu düşündüğüydü. Hatta ona kendi ayağıyla gidecek kadar basit, gördüğü bu adama kolayca kapılabilen türden biri olduğum...

"Bu saatte burada ne işin var Balfourlu?" diye sordu.

Sesi eğlenceli çıkıyordu ve dudağının bir tarafı belli belirsiz yukarı doğru kıvrılmıştı. İçimde koşarak buradan uzaklaşma isteği uyandırıyordu. Cidden, bana Balfourlu diye mi seslenmişti o? Adım neredeydi? Yine de sanırım şu an takılacağım en son şey bu olmalıydı. Çünkü az önce çok saçma bi durumda yakalanmıştım kendisine.

"Asıl sizin burada ne işiniz var?" dedim kendimin de beklemediği bir tonda.

Kaşları alayla ve bir parça da şaşkınlık kırıntısı ile yukarı doğru kalktı. Bir anda çok saçmaladığımı fark ettim. Sanırım hem suçlu hem güçlü diye buna deniyordu çünkü izah etmem gereken bir konu varken tutmuş ona hesap soruyordum.

"Burası benim kalem. Ve daha da önemlisi şu an önünde bulunduğun bölme benim atıma ait." dedi bana söyleyecek başka hiçbir şey bırakmadan, "Yine tekrarlıyorum, burada ne işin var?"

"Atları sevmek için geldim," diye cevapladım savunmacı bir tonda. Sesim, içimde kopan utanç fırtınasının aksine beni şaşırtacak derecede kendinden emin çıkıyordu.

"Atları sevmek için mi?" dedi tek kaşını kaldırarak. Bu yaptığı hareket karşısında eridiğimi hissettim.

"Evet," dedim çenemi havaya kaldırarak. Ardından söylediğimi desteklemek istercesine elimi kaldırdım ve deminden beri sessizce yanımızda duran atın burnuna elimi yeniden dokundurdum. Maksadım ona şu an burada bulunma sebebimin ne kadar masumane olduğunu göstermekti ama at, kızgın ve insanının yüreğini ağzına getiren bir homurtu eşliğinde kafasını sağa sola silkeleyince elimi hızla kendime çektim ve korkuyla iç geçirerek bir iki adım geriledim. At, ondan uzaklaşmama rağmen hala kızgın sesler çıkarıyor ve sesli bir şekilde nefes veriyordu.

Benim bu şaşkın halimi gören lordun yüzüne ise gülümsemesi biraz daha yayılırken gözlerini bir saniye bile benden ayırmadan sakin bir tavırla elini kaldırdı ve atın boynuna hafifçe dokundurdu. Bu temasın üzerine at bir anda sakinleşti ve az önceki durgun haline döndü.

Kurtarıcı ve MaviTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang