- 7

17.1K 994 23
                                    

İyi okumalar...

-

Kennis gelip hafifçe omzumu sarsana ve beni kendime getirene kadar orada hareketsizce bekledim. Adeta bilincim yok olmuştu ve bu ufak sarsıntı kendimi toparlamamı sağlamıştı. Dönüp anlamsızca Kennis'in yüzüne baktım.

"Gel Euphie, eve gidelim. Lord sadece sana karşı değil, herkese karşı serttir," dedi eliyle kolumu sıvazlarken.

İyi de... Sert değildi ki. Yani genele vurursak öyleydi, evet, ama son yaptığı hareket sert değildi; aksine nazik ve bir o kadar koruyucuydu... Kollarınının arasında hissettiğim tarif edilemez duygu her saniye başımı döndürüyordu ve yerin sabit durmadığı hissine kapılmama neden oluyordu. Adeta her yer ve her şey hareket ediyordu...

Kalbim daha önce hiç olmadığı kadar hızlı atmıştı ve bütün düşüncelerim tek seferde başka tarafa itilmişti.

Gözlerimi kolumdaki eline indirdim ve duyulmayacak kadar az bir sesle konuştum, "Sadece teşekkür etmek istemiştim, Kennis,"

"Evet, biliyorum. Ama o öyle biri, insanlara karşı hep soğuk ve serttir. Alışman gerek."

Ağır ağır başımı kaldırdım ve gözlerine baktım. Bal rengi göz bebekleri teselli edercesine bakıyordu. Cesaret vermek istercesine gülümsedi ve koluma girdi.

"Haydi, gidelim."

***

Eve geldiğimizde Kennis'in annesi Lyonet akşam yemeği için hazırlıklara başlamıştı ve biz de ona yardım etmiştik. Yemek yaparken Kennis ve annesi Lyonet'in küçük şakalarını ve esprili konuşmalarını dinlemek keyfimi yerine getirmişti. Ayrıca yeni bir yemek tarifi öğrenme ve onu uygulamaya dökmeye çalışmanın verdiği meşgullükle Bruce da aklıma hemen hemen hiç gelmemişti.

Zaten neden gelsindi ki? Hakkında sığındığım kalenin kontunun oğlu olduğu bilgisi dışında hiçbir şey bilmiyordum. Belki de nişanlıydı, sevdiği bir kadın vardı. Veya evli bile olabilirdi. Her iki düşünce de göğüs kafesimi eritircesine bir ağrı yayarken, kendimi birkaç kez Kennis'e Bruce hakkında soru sorup sormamak arasında bir iç çatışma yaşarken bulmuştum. Ama soramazdım, bu uygun olmazdı. Ayrıca neden soruyorsun denildiğinde ne cevap verecektim? Sadece merak, diyerek savuşturamazdım ve bir de onun evli veya nişanlı olduğunu duymaya henüz hazır hissetmiyordum kendimi. Yine de en kısa zamanda bunu bir şekilde öğrenebileceğimi tahmin ediyordum.

Akşam yemeği oldukça güzel geçmişti. Lyonet öyle lezzetli bir sebze yemeği yapmıştı ki sebze yemeyi hiç sevmeyen ben bile tabağımı silip süpürmüştüm.

Yemeği beğendiğimizi görünce Lyonet de çok mutlu olmuştu.

Lyonet, buğday tenli, koyu kahve gözlere ve omuzlarına ancak gelen siyah saçlara sahip kısa boylu bir kadındı. Biraz balık etli olduğu da söylenebilirdi.

Onu da en az Kennis kadar sevmiştim. Pek konuşmazdı ama eve ilk geldiğimde bana sıkıca sarılırken gülen gözleri onlarla yaşayacağım için ne kadar mutlu olduğunu gösteriyordu. Şimdiye kadar tanıdığım en cana yakın ve misafirperver bu kadının, kocasını kaybettikten sonra tek yakını kızı kalmıştı. Şimdi aralarına bir de ben eklenince ailesinin bir kişi daha büyüdüğünü söyleyip mutluluğunu her fırsatta dile getiriyordu.

Yemekten sonra Kennis ve ben masayı toplarken o da bir kaba öğlen pişirdiği ekmeklerden koyuyordu. Ardından ağzına kadar doldurduğu kabı yanımıza getirdi ve masaya bıraktı.

"Masayı topladıktan sonra bunu Seyis Harailt'e götürün, uzun zamandır yanına uğramıyorsun Kennis. Hem belki Euphie de senle gelmek ister, ona atları göstermiş olursun."

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now