- 27

14.5K 815 141
                                    

İyi okumalar...

-

İkimiz de ne hızlı ne de yavaş olan adımlarla aşağı inmeye başladığımız sırada adımız, merdivenlerin sonunda bulunan balo görevlisi tarafından yüksek sesle kalabalığa takdim edildi.

"İskoçya Kalesi Choilleich'ın lordları Bruce MacFarlane ve Gavyn Henson MacFarlane."

Bunun üzerine kalabalığın içinden mırıltılar yükselmeye başladı. Kimi tekin olmayan bakışlar atıyor kimi de hayran bakışlarla süzüyordu ikimizi birden. Hayran bakışların büyük çoğunluğu kadınlara aitti, bu gururumun okşanmasına neden olmuştu ve yüzüme minik bir gülümseme yerleştirdim. Öte yandan, diğer bakışların sahipleri ise genel olarak erkekti. Hala İskoçları aralarında istemeyen kibirli İngilizlerle kaynıyordu burası. Onlar asla değişmezlerdi. Ama sorun değildi; biz de burada, onların içinde olmaya can atmıyorduk. Onlara herhangi bir minnetimizin olmaması bana iyi hissettiriyordu...

Merdivenin son basamağına geldiğimizde sağ tarafımdaki Bruce'a bir bakış attım. Daha şimdiden yüzünde, saatlerdir buradaymış gibi bir ifade vardı ve yine o boş bakışlarını takınmıştı. Yine de onunla, şu an, burada olmak güzel hissettiriyordu.

Bize doğru gelen Edward'a yöneldik. Gerçekten çok şık giyinmişti. Gerçek bir İngiliz beyefendisi gibi görünüyordu. Onun bu oldukça özenli görüntüsüyle dalga geçmeyi başka bir zamana erteleyip konuştum. "Vay canına Ed, siz Nelsonlar aynı zamanda iyi bir de balo düzenleyicisiymişsiniz."

Güldü ve bizimle kenardaki boş bir masaya yürürken davetlilerin duymayacağı şekilde eğilip, "Sen balodan ne anlarsın ki, orman adamı." dedi.

Minik bir kahkaha attım. "Çok şakacısın dostum, Choilleich'ın bahar şenliklerine defalarca katıldın."

"O ve ikisi aynı şey değil tabi." dedi ve bulduğumuz boş masanın kenarında yerini alıp dirseklerini dayadı. "Ama ne yalan söyleyeyim kesinlikle sizin kale şenliklerinizi buna tercih ederdim."

"Evet," güldüm, "O da bizim balomuz."

"Kelt Balosu." diye onayladı.

Bu sırada yanımıza gelen uşak önümüze üç içki bardağı koyup uzaklaşmıştı. İçkisinden bir yudum alan Edward, Bruce'a bir bakış attı.

"Baloyu beğendin mi Bruce?" diye sordu gülerek.

Bruce tüm soğukluğuyla yanıt verdi. "Berbat."

İkimiz de aynı anda güldük. "Birazdan danslar edilmeye başlanacak." dedi Edward, "Sen de birkaç leydi ile şansını denersen balo daha da güzel geçebilir."

"Sanmıyorum." diye mırıldandı etrafa umarsız bir bakış atarken.

"Salondaki çoğu leydi böyle düşünmüyor ama."

Etrafa çaktırmadan bir bakış attığımda kendimi gerçekten de diken üstünde hissettim çünkü çoğu göz hala kaçamak bakışlarla bizim olduğumuz masayı süzüyordu.

Bruce duruşunu dikleştirip hafifçe güldü. "Sana bakıyorlardır."

"Eh, ne yazık ki büyük çoğunluğu öyle." dedi Edward küstah bir şekilde saçını düzeltirken. Buna karşılık olarak ikimiz de güldük. "Ama hala şansınız var, kendinizi üzmeyin."

"Ona haksız olduğunu göstermek ister misin Bruce?" dedim içkimden bir yudum alırken.

"Oyun oynamak istemiyorum. Şu bahsettiğiniz dans merasimi başlasın, bir kenara tüymeyi planlıyorum."

"Hayır." dedim kaşlarımı çatarak, "Gitmeyeceğim demiştin."

"Ben salon dansı etmeyi bilmiyorum Henson. Bu aptal İngilizler benimle Kelt dansı yapsın."

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now