- 1

56.5K 1.2K 59
                                    

Merhaba arkadaşlar, bu benim wattpad'deki ilk tarihi hikayem. Umarım beğenirsiniz, bu konuda biraz acemiliğim var elbette ki :)

Görüşlerinizi bildirirseniz çok iyi olur...

Not: Hikayedeki tüm yerler ve kişiler kendi hayal ürünümdür.

İyi okumalar...

-

Üzerime pelerinimi de geçirdim ve odadan çıktım. Ayaklarım her ne kadar geri geri gitmek istese de o kaleye gitmeye mecbur bırakılmıştım. Elimde olmasa "yuvam" olarak kabullendiğim bu kaleyi ve annemin hatıralarını asla bırakmazdım. Onun ölümünden sonra babamın evlendiği o Catriona denen kadın babamın aklına girip beni buradan göndermeyi kabul ettirmeseydi tabi.

Babam, kendisine ne kadar kırgın olduğumu tahmin bile edemezdi. Sonuçta annem öldükten sonra beni bu dünyada koruyup kollayacak bir tek o kalmıştı ama ne yazık ki onun iradesi de gözünü hırs bürümüş bu kadının hâkimiyeti altına girmişti. İşte bu yüzden şimdi, yüzünü ancak birkaç kez gördüğüm kırk iki yaşında bir lord ile evlenmeye gönderiliyordum. Üstelik benim rızam olmadan...

Bu benim ölümüm demekti. Bütün gençliğimin ve yaşanacak hatıralarımın gözümün önünde birer birer yok olduğunu görebiliyordum. Ama elimden itaat etmek dışında bir şey gelmiyordu.

Merdivenlerin sonuna geldiğimde büyük salona girdim. Oradaki geniş koltuğa babam Brehus oturmuştu. O Eilinior Kalesi'nin lorduydu...

Ve işte yanında da Catriona dikiliyordu; kalenin biricik leydisi...

"Şu gözlerinin haline bak." diye sert bir sesle konuştu Catriona "Bari yolculuk boyunca sızlanma da gittiğinde Lord Alasdair yüzüne bakılır bir eş bulabilsin."

Tiksintiyle yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Evet, beni o lordun istediğini, karşılığında yüklü bir miktar para vereceğini ve babamın da bunu hemen kabul ettiğini öğrendiğim günden bu yana durmadan ağlıyordum ve şu an aynaya bakılmaz bir halde olduğuma emindim. Sessizce yanlarına yürüdüm ve babamla aramda bir metre kadar aralık kalınca durup ellerimi önümde birleştirdim.

"Sevgili kızım Clarine, seni böyle görmek beni de üzüyor." dedi babam oturduğu koltuktan hafifçe doğrularak. "Bunu hepimizin iyiliği için yapıyorsun. Sana minnettarız, ama lütfen kendini toparlamaya çalış."

Karşımda duran adama baktım, benim babam bu olamazdı. Beni kendi elleriyle yok oluşuma itiyor olamazdı. Ama bu kadın ne çok değiştirmişti onu... Ne çok başka biri yapmıştı. Şimdi onun hırslarının kurbanı olmuştu babam ve beni satıyordu. Kelimenin tam anlamıyla satıyordu...

Ama gitmekten başka da çarem yoktu.

Kapıdan giren askerin ayak sesiyle üçümüz de oraya döndük.

Hafif bir reverans yaptı. "Hanımımızın eşyaları arabasına taşındı lordum. Yola çıkmak için hazırız." dedi asker tok bir sesle.

O an düşündüğüm tek şey ölüm fermanı kendi babasının elleriyle yazılmış zavallı biri olduğumdu. Ve bu da sonuma gidişimin habercisiydi. Benim için iyi şeyler yoktu artık. Her şey bitmişti.

On dakikalık bir yürüyüşün ardından kalenin çıkış kapısına ulaşmıştık. Beni bekleyen kafileye baktım. Korumak için on tane asker görevlendirilmişti. En önde bize rehberlik edecek asker ata binmiş bekliyordu.

Üstünkörü bir şekilde babama sarıldım ve vedalaştık. Nasılsa iki hafta sonra yeniden görüşecektik. Lord Alasdair beni düğünden iki hafta önce göndermelerini ve o sırada düğün hazırlıklarını beraber yapmamızı istemişti. Bu yüzden ben önden gidiyordum. Bundan daha büyük bir işkence olabilir miydi?

Veda sırası Catriona'ya gelince yapmacık bir duygusallıkla uzun uzun sarıldı ve beni hiç olmayan kızı yerine koyarak sevdiğiyle ilgili bir şeyler zırvaladı. Öyle iyi rol yapıyordu ki.

Arkamı döndüm ve iki siyah atın çekiyor olduğu arabaya doğru yürüdüm. Koruma olarak görevlendirilen askerler arasında Ector'un da olduğu gözüme çarpınca tüylerim diken diken oldu. Gerçekten, bu hayatta hiçbir şey benim açımdan iyi gidemez miydi?

Gözgöze geldiğimiz an bana sinsi bir şekilde gülümsedi, gözlerinde arzuyu görebiliyordum.

Ector, Catriona'nın benden dört yaş büyük oğluydu. Onun eski kocasındandı ve annesi babamla evlendikten sonra o da burada yaşamaya başlamıştı.

Ama kesin olan bir şey varsa o da bu kalede geçirdiğim huzurlu günlerin hepsinin Ector kalede olmadığı zamanlar olduğuydu. Aptalın tek istediği kadınlardı ve bir süreden sonra bana da göz dikmeye başlamıştı. Olur olmadık yerde beni sıkıştırıyor ve bana karşı ne kadar arzu dolu olduğunu söylüyor, bazen daha da ileri gitmeye çalışıyordu. Ondan kesinlikle iğreniyordum, tam bir pislikti. Hatta bir keresinde gecenin geç saatinde çok sarhoş olarak odama gelmiş ve bana sahip olmaya çalışmıştı. Canımı zor kurtardığım o günü hatırlayınca midemin bulanmasını engelleyemedim.

Adımlarımı biraz daha hızlandırdım ve arabaya bindim. Yolculuk başladı.

Oidhche Lordu Nachton Alasdair bir İskoçtu. Bu yüzden yolculuğumuz İskoç topraklarına doğru olacaktı ve oldukça uzun süreceği kesindi.

Araba tüm hayatımın geçtiği ve benim yuvam olan Eilinior Kalesi'nden yavaş yavaş uzaklaşırken son kez baktım. Sanırım onu sonsuza kadar ardımda bırakıyordum...

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now