- 29

17.2K 932 107
                                    

İyi okumalar...

-

Ani bir sıçrama ile uyandığımda hissettiğim ilk şey gözümü yakan güneş ışığı olmuştu ama ardından çenemde varlığını hissettiğim ağrı, güneş ışığının verdiği kısa süreli yanmadan kolayca üstün gelmişti. Elimi önce ter içindeki alnıma sonra da ağrısını dindirmek ister gibi çeneme götürürken yattığım yerden doğruldum.

Yine içinde Ector'un olduğu o berbat kabuslardan birini görmüştüm. Bu sıralar öyle gerçekçiydiler ki bunun Ector'un ölümüyle alakalı olduğunu düşünmeme sebep olmuyor değillerdi. Ama kesin olan bir şey varsa o da güne iyi başlamamı büyük oranda engelliyor olduklarıydı. Kendimi asla iyi bir uyku çekmiş veya zinde hissedemiyordum, dişlerimi sıkmaktan kalan çene ağrılarım ise cabasıydı...

Elimi ağrı dolu çenemden çekip yerdeki, üzerimden düşmüş olan örtüye baktım. Ne zaman düşmüştü bilmiyorum ama şu an fazlasıyla üşümeme sebep oluyordu. Geri yatağa girip bir süre ısınmayı düşündüm ama kısa süre sonra bundan vazgeçtim. Aklıma gelen ilk şey düne dair yapmam gereken bir şeyi yapmadığımdı; Kennis'e hala itirafta bulunamamıştım...

Dün Lord Henson'la ayrıldıktan sonra eve geldiğimde Lyonet onun bugün geç saatte geleceğini söylemişti. Ben de ona kimliğimi açıklama fikrinden vazgeçmemek, cesaretimi kaybetmemek adına gece yarısına kadar beklemiştim ama daha sonra bastıran uykum galip gelmişti. Ona söyleyememiştim...

Acaba Kennis gelmiş miydi?

Yatağımdan kalkıp kenardaki katlı giysilerimi aldım. Üzerimi giyinirken salona açılan kapıya tedirgin bakışlar attığımı fark etmiştim. Bu, beni huzursuz etmişti... Yoksa söylemekten vaz mı geçmiştim? Cesaretimi mi kaybetmiştim?

"Hayır hayır..." diye fısıldadım kendi kendime güvence vermeye çalışırken. Ona gerçek kimliğimi cesurca açıklama konusunda kararlı olmalıydım. Ona baktığımda gözbebeklerinde yansıyan gölgemde bir yalancı görmemeliydim artık. O benden öğrenmeliydi her şeyi.

Üzerimi giyme işlemini bitirdikten sonra kapıya yöneldim. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım ve nefesimi tutarak salona göz gezdirdim. Kennis yoktu. Tuttuğum nefesi usulca verirken odasına doğru hafif adımlarla ilerlemeye başladım. Belki de oradaydı.

Birden evin dış kapısı gıcırtıyla açılınca hafifçe sıçrayarak olduğum yerde kaldım ve kapıdan sırıtarak içeri giren Kennis'e baktım. Ona eşlik eden güneş ışığı gözlerimi kamaştırırken Kennis olabilecek en dinamik tonda "Günaydın!" dedi. Beni görünce yüzünde açan güllere aynı şekilde karşılık vermemek çok zordu. Bu kız sanki beraberinde mutluluğu taşıyordu.

"Günaydın Kennis." dedim gülümseyerek. "Eve ne zaman geldin? Dün gece seni bekledim ama gelmedin."

Kennis elindeki boş kovayı kapının kenarına bıraktı ve kapıyı örtmeden yanıma geldi. "Evet, annem dün beklediğini söyledi. Doğrusu bu beni çok mutlu etti. Ama ne yazık ki şifahanedeki son seçimler yüzünden ancak şafak sökerken eve gelebildim."

"Seçimler mi?" dedim tereddütle gülümserken. "Yoksa... Şatoya gidecek altı öğrenci belli mi oldu?"

Kennis alt dudağını sıkı sıkı ısırarak gülümsemesini bastırmaya çalışırken kocaman açılmış gözlerle başını salladı. "Seçildim."

"Ah, tanrım..." diye bağırmama engel olamayarak kollarımı boynuna doladım. "Buna çok sevindim."

O da melodik bir kahkaha atarken sarılmama büyük sıcakkanlılıkla karşılık verdi. "Artık hep bir arada olabileceğiz!"

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now