- 22

11.9K 863 70
                                    

Beni vote ve yorumlarıyla yalnız bırakmayan herkese teşekkür ederim. <3

Bayram bitmeden yeni bir bölüm daha yayınlamaya çalışacağım.

İyi okumalar...

-

Bu... Bu O'ydu... Tüm bedenim büyük bir öfkeyle doldu ve kanın damarlarımda daha hızlı çağladığını hissettim. Bu, Euphemia'nın sesiydi; Mavi'nin...

Lanet olsun burada ne işi vardı?

Hızla yürüdüm ve asker tam keyifli bir şekilde daha kahkaha atarken yakasından tuttuğum gibi yere savurdum. Sırtı oldukça şiddetli bir şekilde tahta zemine iniş yaparken diğer elimle de belindeki kılıcını çekmiştim. Onu düşürürken bedenimi arka tarafa doğru çevirdiğimden Mavi'ye de sırtım dönük kalmıştı ama korkuyla iç çektiğini duyabilmiştim. Asker daha ne olduğunu anlayamadan dehşet ve şaşkınlık dolu bakışlarını bana çevirdiğinde kılıcın ucunu boynuna dayadım.

"Bana seni yaşatmam için tek bir sebep söyle." dedim askerin yakasını biraz daha kavrarken.

Kesik kesik nefes aldı. "Lord... Lordum..."

Gözlerine baktığımda gerçek korkuyu gördüm. Ama tek düşünebildiğim ben yetişemesem Mavi'ye yapabilecekleriydi... Hatta zihnimde beliren görüntüler öyle yoğundu ki şu an elimde tuttuğum kılıcı boynundan sokup ensesinden çıkarmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Söyle!" diye bağırdım yeniden.

Korkuyla titredi. Bu asker bir İskoç olamazdı. Bir İskoç önümde böyle köpek gibi titremezdi! Bu adi adamın nereden geldiğini ve benim askerlerime dahil olduğunu bilmiyordum ama onu burada öldürmeyecektim. Onu affettiğimden değil, bunu Mavi'nin gözlerinin önünde yapmak istemediğimdendi.

İçimdeki ses "Neden umrunda?" diye atladı. Tanrım... Bu durumda bile kendimle çatışma halinde bulunabiliyordum. Sanırım kafamın içi gittikçe garip bir yer halini alıyordu.

Düşüncelerimi iç sesimden uzaklaştırıp yeniden askere yoğunlaştırdım. Kılıcı boynuna biraz daha bastırdığımda neredeyse ağlayacaktı.

Yakasından sertçe tutup kendime çektim ve kılıcı uzaklaştırdım. Gözlerindeki rahatlama kanıma dokunuyordu.

"Burada bitmedi seni aşağılık, yeniden görüşeceğiz." dedim.

Onu bağışlamıyordum. Sadece işimi başka zamana erteliyordum. Burası benim arazimdi. Onu her şekilde bulurdum, saklanacak delik bulamazdı.

Yakasını sertçe bıraktım ve ayağa kalkıp elimdeki kılıcı kapının dışına fırlattım. Ucu tahta zemine saplandı ve olduğu yerde kaldı. Gözlerim yeniden yerde yatan kanı bozuğa sabitlendiğinde hızla ayağa kalktı ve koşarak kapıdan çıktı. Koşarken yere saplı kılıcı da almayı ihmal etmedi. Hah. Sanki ben şu an bu kadar öfkeyle doluyken bana bir şey yapabilirdi de... Geri dönecek olursa onu belimdeki hançerle bile rahatlıkla öldürebilirdim. Bunu biliyordum. Dönmek gibi bir aptallık yapmayacağını varsaydım.

Şimdi ise tek sorun, arkamda duran korkmuş, küçük ceylandı... Derin bir nefes aldım ve arkamı döndüm.

Raflar ve duvarın birleştiği o kuytu köşeye korkuyla sinmişti. Dizlerini kendine çekmiş öylece oturuyordu. Ellerini yüzüne kapatmıştı. Minik omuzlarının sarsılışından ağladığını anlayabiliyordum. İçimdeki öfke yeniden alevlenirken yumruklarımı sıktım. Öfkemi dizginlemeye çalışarak ona doğru iki adım attım ve tam önüne geldiğimde dizlerimin üstüne çöktüm.

"Geçti," diye fısıldadım elimi yüzüne doğru uzatırken. Ama elim havada kaldı bir süre. Dokunup dokunmama konusunda kararsızdım.

Sonra anlık bir düşünceyle, ellerini tuttum ve yavaşça yüzünden çektim. Yanakları hafifçe pembeleşmişti ve burnu da ağladığını belli edercesine kırmızıydı. Yüzünü açar açmaz, gözlerini kaçırdı.

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now