- 30

17.6K 885 136
                                    

Hatırlatma: Geciken bölümlerle alâkalı açıklamaları profilimden yapıyorum. Takip ederseniz size bildirim olarak da düşmüş olur :)

İyi okumalar...

-

"Euphemia."

Bakışlarımı, çardağın her yanını saran güzel güllerin Lord Bruce'un gözleriyle aynı renge sahip yapraklarından zorlukla çekip, karşımda oturan kuzeni Lord Henson'a çevirdim. Bunu yapmak sanki yıllarımı almış gibi bir yorgunluk sürmüştü tüm hareketlerimde.

"Seni korumak istemiş."

Söylediği üç kelimelik cümleyi zihnimde biraz evirip çevirdim ve özellikle son bir gündür tıpkı hareketlerim kadar yavaş olan idrak yetim beni bir sonuca ulaştırınca yavaşça kaşlarımı çattım.

Dünkü olaylı akşamın üzerinden daha bir gün bile geçmemişti. Sabahın ilk saatlerinde Lord Henson bir görevli gönderip görüşmek için beni çağırtmıştı. Bunun üzerine Kennis de benimle gelmek istemişti ve sonucunda buradaydık, her zamanki çardakta. Lord Henson olayı benden dinlemek istemişti, malum, kuzeninden asla dinleyebileceğini sanmıyordum çünkü. Dinleyebileceği tek kişi bendim.

Ona Lord Bruce ile biraz fazla olan yakınlığımızdan Kennis'e anlattığım kadarıyla değil de olabildiğince üstün körü ve ayrıntısız olarak anlatmıştım ama genel hatları ile artık o da konuya hakimdi. Bana çok zor bir iş yapıyormuşum gibi yorgunluk veren anlatma işi bittikten sonra süren o düşünceli sessizliğin ertesinde Lord Henson'ın söylediği ilk şey bu olmuştu.

"N... nasıl yani?"

Şimdiki soru ise dakikalardır sessizce yanımda oturan ve Lord Henson'ın cümlesi üzerine şaşkınlığını dizginleyemediği belli olan Kennis'ten gelmişti. Bense kendimi ağzımı dahi oynatamayacak kadar güçsüz hissettiğimden dolayı soruyu benim yerime sorduğu için Kennis'e içimden sessiz bir teşekkür gönderdim.

Lord Henson deminden beri sanki çölde su bulmuş biri gibi parlayan gözlerini Kennis'e çevirdi. Sesinde tarif edilemez bir mutluluk dalgası yayılıyordu ve onun bu enerjisinin bizimle neredeyse hiç alakası yoktu. İkimiz de donuk gözlerle ona bakarken soruyu cevapladı. "Çünkü Bruce şimdiye kadarki hiçbir sinir krizinde kendine bu denli hakim olamadı. Özellikle de bu sinir harbini yaşamasını tetikleyen her kimse yaralanmadan kurtulduğu görülmemiştir. Böyle durumlarda Bruce... kontrolünü kaybediyor." Sesi son kısımda biraz tereddütlü çıkmıştı ve bakışları masadaki bir köşeye dalgınca sabitlenmişti.

Sessiz birkaç saniyenin ardından Kennis başını benim tarafıma çevirdi ve ne düşündüğümü merak eden bakışları yüzümde gezindi. Bense ondan tarafa bakmıyordum. Çünkü şu an ne düşüneceğim hakkında benim bile hiçbir fikrim yoktu.

"İşte bahsettiğim şey bu, Euphemia." dedi Lord Henson gözlerini üzerime çevirirken. "Son krizin üzerinden bayağı zaman geçti ve eskiye göre çok daha nadir oluyor. Ama sonuncuda talim sırasındaydık ve askerlerden biri onu tetikledi. Bruce sinir harbine girince askeri öyle bir benzetti ki neredeyse ölecekti, elinden zor kurtarmıştık."

Bunu duyunca tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Ne yani, Lord Bruce dün gece o küçük kontrolü sağlayamasaydı benim de sonum o asker gibi mi olacaktı?

"Peki beni öldüresiye benzetmemesinin nedeni ne?" dedim. "O askerden ne farkım vardı?"

"Bilmiyorum..." dedi Lord Henson. "Dediğim gibi, garip bir şekilde o anın içinde bile seni korumak istemiş. Ama bazen sarhoş olması onun unutmaya çalıştığı şeyleri günyüzüne getirebiliyor ve bundan sonrasında karşısına çıkan herhangi birinin tek bir sözü bile onu tetiklemeye yetiyor."

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now