- 39

9.2K 459 131
                                    

Bölüm @jadera14 için...

Doğum günün kutlu olsun ve nice mutlu yaşlara... Yerin bende her zaman ayrı olacak.
Biraz geç de olsa paylaşabildim, lütfen yine de söz verdiğim tarihte paylaştım say... :)

Son kontrolleri yapamadım, onu yarın halletmeye çalışacağım. Umarım hepiniz beğenirsiniz çünkü beni bir hayli uğraştıran bir bölüm oldu.

İyi okumalar...

-

Güneş ışıkları doğrudan gözüme vururken avcumun içindeki pembe yapraklı çiçeğe yeniden baktım. Sabahın ilk saatleriydi ve yaklaşık yirmi dakika sonra şato mutfağında olmam gerekiyordu. Ama henüz yolu yarılamadan kafamın içindeki yoğunluk, beni yol kenarındaki sedir ağaçlarının altında yer alan bu çiçek bahçesine doğru çekmişti.

Aslında güzel bir sabahtı. Sorun şuydu ki, ben güzel uyanmamıştım çünkü yine içinde Ector'un olduğu o uğursuz kabusu görmüştüm. Ama bunun bütün huzurumu çalıp götürmesi dışında başka, hatırlayamadığım bir rüya daha görmüştüm ki zihnimdeki asıl yoğunluğu oluşturan tam olarak bu rüyaydı.

Üzerimde tarif edemediğim, garip bir his bırakmıştı. Kötü değildi, ama güzel olduğunu da söyleyemezdim. Hatırlayamıyor oluşum ise bambaşka bir sinir bozucu durumdu ki bu, rüyanın üzerimde bıraktığı hissi daha da tarifsiz kılıyordu. Derin bir nefes alıp yüzümü, sırtımı yasladığım ağacın dallarının yarı yarıya kapadığı gökyüzüne doğru kaldırdım. Sanki o rüyada çok değerli bir şeyimi kaybetmiş ama aynı zamanda ona aslında hiçbir zaman sahip de olamamışım gibi hissediyordum.

Kaçtığınız gerçeklerin günün birinde gelip sizi bulacak olması durumunun, zaman zaman kendini iliklerinize kadar hissettirdiği olurdu. Size, işte bu ikilemleri yaşatırdı. Ne yapıp edip düşünceleri yeniden çelikten parmaklıkların ardına kapatmak hiçbir zaman tam anlamıyla bir zafer sayılmazdı ama işin en kötü yanı zaten bu mücadelenin size kaybettirdikleriydi.

İnsanlar kazanıyor, ona sevginizi veriyor, sonra da onlar için akıl almaz şeyler yapıyordunuz. Günün birinde kaybetmek, en kaçınılmaz olan şeydi.

Elimdeki çiçeğe indirdiğim gözlerim, yorgun bir ağrı eşliğinde sızladı. Zihin yoran rüyalar, kesinlikle uyku düşmanı şeylerdi. Bu ağrının beni şatoda da rahat bırakmayacağını biliyordum ama öte yandan, artık gitmem gerektiğinin de farkındayım. Hafızamı daha fazla orada iz bırakmamış bir rüyayı hatırlamaya çalışmakla zorlamamalıydım.

Pembe çiçeği hafifçe avcumdan alıp yere, çimenlerin üzerine koydum ve ağaçtan destek alarak ayağa kalktım. Doğrulduğumda sırtımda belli belirsiz bir ağrı gezindi ama aldırmamaya çalıştım. Yeniden şatonun yolunu tutmaya koyulduğumda artık bitkinliğim veya izsiz rüyam zihnimi yavaş yavaş daha gerçekçi meselelere terk etmeye başlamıştı. Lord Ronin'in gelişi, eninde sonunda yeniden endişelerim arasında birinci sıraya yükselmişti. Bu akşam kafamı yastığa onun gerçekten de burada, yanıbaşımda olduğunu bilerek koyacaktım.

Aynı şeyler ve aynı korkular tekrar tekrar kafamı kurcalarken şatoya daha fazla geç kalmamak adına adımlarımı iyiden iyiye hızlandırdım. Büyük ön bahçeyi geçtikten sonra mutfağa giden yolu da hızlıca kat etmem uzun sürmemişti.

Mutfak kapısından girer girmez gözüm baş aşçıyı veya Minnel'i aradı. Ama görünürde Yaşlı Grace, Heena, onun kızı ve Temizlikçi Merson dışında kimse yoktu, mutfak bu saatler için fazlasıyla boştu. Kapıdaki birkaç saniyelik duraksamanın ardından Yaşlı Grace'in olduğu yere doğru yürüdüm ve gözlerini bana doğru çevirince hafifçe gülümsemeye çalıştım. "Herkes nerede Grace?"

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now