- 37

9.2K 429 104
                                    

Üzerinde bütün gökyüzünün yükü varmışcasına ağırlaşan göz kapaklarımı güçlükle araladım...

Bulunduğum yere dair ilk izlenimim, gözlerimi diktiğim ahşap tavanın benim küçük odama ait olmamasıydı. Bruce'un kulübesinde olduğum, gecikmeden bilincime hücum ederken gözkapaklarım yeniden düşmesin diye birkaç saniye uğraş verdim.

Ve sonra, üşüdüğümü hissettim...

Üzerimdeki biraz açılmış örtüyü omuzlarıma çekmeye niyetlenmiştim ki belime dolanan el beni yavaşça kendine çekti. Sırtımda hissettiğim sıcak beden, bütün vücudumda karıncalanmaya sebep olurken gözlerim, hiç uykuya mahal bırakmayacak bir zindelikte açıldı.

Lord Bruce'un düzenli olan soluk alışverişine kulak verdim birkaç saniye. Hala uyuyordu ve nefesi doğrudan saçlarımın arasında geziniyordu. Kalbinin atışı, sol omzumun alt tarafında bir yerlere denk geldiğinden, içimi tarif edemediğim bir huzur doldurdu.

Belimdeki eline bakmak için başımı hafifçe eğdiğimde, hiç hareket etmeden fısıldadı. "Günaydın."

Bu kez de enseme doğru gelen yumuşak nefesi, kalbimi sert bir şekilde çarptırırken alt dudağımın bir kısmını istemsizce dişledim. Hayır, uyumuyordu... Kalbim, hiç tutulmadığı bir deniz dalgasıyla sarsılır gibi olduğunda gözlerimi yavaşça, yeniden kapattım. "Günaydın, Bruce..."

Adını söylemek, içimde tarifi imkansız bir his bırakırken gülümsedim. Lord Bruce'un uykulu sesi, şu an için dünya üzerindeki en güzel şeydi çünkü; uyumuştu... 

Bunun farkına varmak, kalbimin teklemeleri ile belimdeki el arasında, bütün bedenimi kasıp kavuran bir karıncalanmanın gezinmesine sebep oldu. Sanırım benim yanımda üçüncü uyuyuşuydu ama ilk kez, yan yana uyanmıştık. 

Benim yanımda uykuya dalmış olması ise, içimde sahici bir mutluluğa yol açıyordu. Ona kimsenin veremediği şeyi, huzurlu bir uykuyu verdiğimi hissediyordum. İstediğim son şey, ben uyurken yanımda nöbet tutar gibi uykusuzca geceyi geçirmeseydi.

Birkaç saniye sonra, yüzünü görmek için büyük bir arzuyla yanıp tutuştuğumu fark ettim. Onu en son güneşin ilk ışıklarında, hala uçurumun kenarında otururken görmüştüm. Ne zaman uyuduğumu hatırlamıyordum ama buraya kendim gelmediğim aşikardı.

Altta kalan dirseğimden destek alarak bedenimi yavaşça kendi etrafında çevirdim ve Bruce'a döndüm. Artık gözlerimin önüne gelen yüzü, tüm özlemimin üzerine bir buğu gibi yayıldı. Asla özlemi dindiremezdi çünkü onu, ona bakarken dahi özlüyordum ama en azından tam karşımda olduğunu bilmek, özlemin verdiği yakıcı hisse panzehir olabiliyordu.

Gözleri hala kapalı olduğundan, uzun kirpikleri yanaklarını gölgelemişti ve bu görüntü kalbimin belirgin bir şekilde ısınmasını sağladı. Bütün göğüs kafesimde hissettiğim tek şey, ritimli derin nefeslerinin huzuruydu. Parmaklarımı uzatıp elmacık kemiklerine dokunmayı istedim. Ama onu tekrar daldığı uykusundan uyandırabilir miydim?

Ben tam bunları düşünürken vücudu yavaşça hareketlendi, ardından bir eli uzanıp ensemdeki saçlarım arasındaki yerini aldı. Gözleri hala kapalıydı. Bütün tüylerimi diken diken eden dokunuşuyla bir süre eli orada gezindikten sonra başımı hafifçe kendine çekip dudaklarını alnıma yasladı ve öptü...

O an, ardımdan esen ılık bir rüzgara kapılmışım gibi hissettiğimde, bütün dünya bundan ibaret kılındı. Öyle ki, asla bitmemesini ve ölümümün dahi, olacaksa bu şekilde olmasını diledim...

Dudakları alnımdan ayrıldığında başını yavaşça geriye attı ve gözlerini gözlerime dikti. 'İşte...' diye mırıldandı iç sesim, 'günün ilk göz göze gelişi.'

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now