- 14

15.3K 901 27
                                    

Biraz uzun yazmaya çalıştım, umarım beğenirsiniz.

İyi okumalar...

-

Kalenin geniş ve ferah sokaklarında yavaş yavaş yürümeye koyulduk. Ağaçlar çiçek açmıştı. Ve tüm sokaklar aynı muhteşem manzaradan nasibini almıştı çünkü ağacın az olduğu yer diye bir şey yoktu burada. Her yer ağaç, çiçek doluydu. Sokakların zeminine döşenen taşların arasından yemyeşil çimenler kendini gösteriyor, yeşilin yere de hakim olmasını sağlıyordu. Bazen sokakların daraldığı yerlerde uzun ağaç dalları tepede birleşiyor ve dallardan oluşmuş doğal bir tünel izlenimi veriyorlardı. Buna renkli çiçekler de dahil olunca oradan hiç gitmek istemiyordunuz. Üstelik her geçtiğim yerde farklı ve mis gibi çiçek kokuları burnuma doluyordu.

Her yer doğayla muhteşem bir uyum ve nizam içindeydi. Çoğunluğu ahşaptan evler birbirine ne çok yakın ne de çok uzaktı. Her evin orta büyüklükte bir bahçesi vardı. Bazı evlerin arka bahçesinde büyük veya küçük ağıllar vardı. Tabi bu evler kalenin ayrı bir bölümünde, bir aradaydı.

Geçtiğim yerlerdeki insanlar bana güleryüz gösteriyor ve gülümsemeleriyle selam veriyorlardı. Birbirine karşı herkes böyleydi. İlk başta garip gelse de sonradan çok hoşuma gitmişti. Tabi bu aralar çoğu insan meşgul görünüyordu. Sanırım Kennis'in bu sabah bahsettiği şenlik ile alakalıydı. Ona hazırlık yapıyorlardı.

Askerler ise genellikle sert duruşlu ve ciddiydiler. Ama yine de içlerinden bazıları güleryüz gösterip selam veriyordu. Bir de hepsi fark edilir derecede yapılı bir vücuda sahip ve genelde uzun boyluydular. Sürekli çalıştırıldıkları belirgin kaslarından belliydi. Buradaki tüm savaşçılar böyle görünüyor ve korkusuz bakıyordu... Hemen hemen her köşebaşında bir tane varlardı.

Geçtiğim yerlerde bazen çocuklar bizi durduruyor ve Rory'yi seviyorlardı. Rory herkese karşı sıcakkanlı bir köpekti ve hemen çocuklarla oynamaya koyuluyordu. Bu şekilde dura dura ne kadar yürüdük bilmiyorum, kafamı kaldırdığımda karşımda büyük bir şato vardı.

İlk tepkim gözlerimi kırpıştırmak ve gerçek olup olmadığını test etmek oldu.

Gerçekti.

Öyle ihtişamlı, güzel ve doğayla uyum içinde görünüyordu ki bir süre gözlerimi alamadım. Şato, bizim Eilinior'daki şatomuz kadardı. Ama kesinlikle ondan daha güzel ve göz alıcıydı. Bir şatodan ziyade saray gibi duruyor, yukarı uzanan yüksek kuleleri bir tacı andırıyordu. Kulelerin altında kalan asıl yapı ise dört katlı gibiydi ama asma bahçeler ve ara katlarla asıl kat sayısının kaç olduğunu tahmin edemiyordunuz. Elips şeklinde biçimlendirilmiş her balkonda renkli çiçekler ve sarmaşıklar vardı. Sanki balkonları sarmaşıklar oluşturmuş izlenimi veriyorlar, aşağı doğru uzanıyorlardı. Asma bahçeler ise genellikle kırmızı çiçeklerle doluydu ve beyazın hakim olduğu şato duvarlarına muhteşem bir tezatlık katıyordu.

Şatonun önünde kalan büyük açıklığı ise yine şatonun zemin katının uzun kemerleri ve sütunları çevreliyordu. Zemin kat, üst katlara göre daha yüksekti. Küçük, kırmızı çiçeklere sahip güzel sarmaşıkların dolandığı uzun sütunların tepe kısmını oluşturan görkemli kemerin son bulduğu yerde ise ağaçlar başlıyordu. Ağaçların arkasında kalan kısım ise yine gözalıcı bir bahçeydi. Hayran bir şekilde şatoya doğru yürümeye başladım. Ortada kalan yuvarlak biçimli açıklık öyle genişti ki Eilinior'un meydanı bile bu kadar değildi. Bu kale kesinlikle, gördüğüm en büyük ve en geniş kaleydi...

Açıklık çevresinde sırayla konumlandırılmış onlarca asker nizam içinde nöbet tutuyordu. Kemerlerin oluşturduğu avlu içindeki askerler ise her sütun önüne dizilmişlerdi. Sonunda gözlerimi etraftan çekmeyi başardığımda şatonun büyük giriş kapısına baktım. Kapının üzerinde aynı kale kapısında da olduğu gibi baykuş ve yonca motifi vardı. Tepeye işlenmiş yazıyı okudum.

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now